Bilirsiniz, çok duyarsınız… Şöyle ki; birçok vatandaşımız çağdaş bir ülkeye gidip de oralarda biraz zaman geçirince, oraları beğenince, hemen kendi memleketi geliyor aklına ve “Biz ne yaşıyoruz böyle? Neden onlar gibi olamıyoruz?” diye hayıflanıp duruyor.

   Bende de öyle oluyor, her gittiğim ülkeyi kendi ülkemle karşılaştırıyorum, hem de her bakımdan.

   Aslında böyle yapmak insanı mutsuz ediyor, oralara yönelik beğeni ya da hayranlık bir anda kıskançlığa dönüşüyor, bulunduğunuz yerin tadını da çıkaramıyorsunuz.

   Gördüğünüz imkanlar, güzellikler, kendi ülkenize yönelik hayal kırıklığınızı daha da derinleştiriyor.

    Sakın yanlış anlamayın, ülkemi çok seviyorum hem de çok, öfkem onu yaşanmaz hale getirenleredir.

    En mutlu ülkeler sıralamasına baktığınızda, genellikle isimler pek değişmiyor…

    Mesela 2024’te Finlandiya, Danimarka, İzlanda, İsveç, Norveç, Yeni Zelanda, Hollanda, Lüksemburg, İsviçre, Avustralya, Kanada, Avusturya, Belçika, İrlanda gibi ülkeler yine üst sıralarda yer aldı.

    Bunların ortak özelliği, insan odaklı olmaları, tüm eylemlerinin merkezine insanı koymaları, yani insanın güvenliği, rahatlığı, mutluluğu en önemli konu…   

    İnsanın ihtiyaçlarının ön planda tutulduğu harika bir tasarım…

    İnsanlar sorun yaşamasın diye çözüm odaklı bir anlayış…

    İnsan ve çevreyi ekonomik bütünlük içinde ele alabilen bir yönetim tarzı…

    Ülkemizde bunların tam tersi var.

    Bizde sanki de insanlar işkence çeksin, perişan olsun, risk altında bulunsun, hatta çok rahat ölsün diye bir düzen kurulmuş gibi. Tabii beraberinde ülkedeki tüm doğal güzellikleri, önemli değerleri de yok ederek, mahvederek…

    İnsanı mutsuz eden, sinirlendiren, strese sokan, imkansızlıklar içinde yüzdüren bir yapı var ülkemizde…

    Bu ülkede, iyiye, güzele, güvenli olana ulaşamıyoruz, hiçbir şey insan yaşamını kolaylaştırmıyor.

    Dünyada güzel olan şeyler sanki ülkemiz insanı için harammış gibi bir yapı var buralarda.

    Üzücü olan şey şu ki, iyi olanı da bozuyoruz buralarda, hep daha kötüye gidiyoruz…

    Kuzey Kıbrıs’ta düzen diye bir şey kalmadı, insanı canından bezdiren, yıpratan bir sistemsizlik var. Sistemsizlik üzerinden bir sistem yaratıldı ve çoğu kişi de bunun parçası haline geldi.

    Sistemsizliğin yarattığı kaos hayatın her alanında önünüze çıkıyor ve ömrünüzden ömür çalıyor.

    Yaşam adeta bir işkenceye dönüşüyor…

    Ekonomiden sağlığa, eğitime, trafiğe, çevreye, çalışma yaşamına, kamu yönetimine kadar aklınıza gelen her şey sorunlara gömülmüş, insan yaşamını kolaylaştıracağına zorlaştırıyor.

    Oğlumuzu üniversitesine yerleştirmek için önceki hafta gittiğimiz İsveç’te dokuz gün kaldık…

    Gittiğim her ülkede yaptığım gibi İsveç’te de hemen her gün her şeyi ülkemizdekilerle karşılaştırıp kendi kendimi üzdüm…

     Aslında gözüm çok yükseklerde değil, onların çok modern taraflarını aramıyorum, bizde de yapılabilecek kolay denilebilecek şeylere takılıyorum.

     Mesela oralarda kentler, yürümek veya bisiklet kullanmak isteyenler için dizayn edildi…

     Yürümek veya bisiklet kullanmak isteyenlere kendini özel hissettirecek denli düzenli…

     Kaldırımların bir bölümü yayalara bir bölümü bisiklet kullanacak olanlara ayrıldı, o nedenle kaldırımlar çok özel, kesinlikle işgal edilmiyor.

     Kaldırımların ortasında aydınlatma direği veya ağaç yok, direkler en kenarda, evlere bitişik…

     Ağaçlar kaldırımın da gerisinde… Tabii ki kaldırımlara otomobil de park edilmiyor.

     Bir de bize bakın; kaldırımlar direkler, tabelalar, ağaçlarla dolu; her türlü ağacı kaldırımlara dikiyoruz, özellikle de zeytin ağaçlarıyla dolduruyoruz ve ortada kaldırım diye bir şey kalmıyor.

     İsveçliler aptal mı ki kaldırımları ağaçlar, direklerle doldurmuyor?

     En güzel taraflarından birisi, koca bir şehrin tamamı engelli insanların yaşamını zorlaştırmıyor, sokaklardan otobüslere kadar hemen her şey engelli dostu.

    Otobüs dedim de işte bu otobüsler engelli dostu olmasının yanında ayrıca yaşılar ve çocuğu/ bebeği olan aileler için de özel dizayn edilmiş durumda. Otobüslerin bu özellikleri ve dakikliğine hayran olmamak elde değil.

    Doğru dürüst bir toplu taşıma ağımız olmadığı için başka ülkelerin uzun yıllar önce başardığı işleri biz bugün beğeniyoruz.

     Sokakların, caddelerin temizliği ve düzeninden hiç söz etmeyim isterseniz.

     Biz neden temiz olamıyoruz, çevremizi neden temiz tutamıyoruz mesela? O kadar zor bir şey mi bu? Biz kendimiz zorlaştırıyoruz aslında bunu.

     Oralarda insanlar göle girip yüzüyor, biz kirlettiğimiz güzelim denizlerimize ishal olmaktan, mantar hastalığı kapmaktan korktuğumuz için giremiyoruz.

      Otele yerleştiğimiz gün, restoranına gidip dört adet şişe suyu satın aldım. Oradaki görevli, “Neden su satın alıyorsunuz? İsveç’te çeşme suyu içilir, odanızdaki çeşmeden içebilirsiniz” dedi.

     Ben yine de satın almak isteyince görevli, “Sizi uyarayım şise suyu pahalıdır” diye uyardı beni, ben yine de satın aldım, gerçekten de pahalıymış, evet koladan bile pahalı.

      Bizim "küçük su" dediğimiz 0.5 litrelik şişe suyu orada 100 TL’yi aşkın bir ücrete denk geliyor. Eh çeşmeden beleş içebileceğin suyun yerine şişe suyu içmek istersen pahalı içersin tabii ki.

     Restoranlarda da sürahiler içinde veya özel çeşmelerden su ücretsiz veriliyor. Tabii ki siz yine de para ödeyip baskın pahaya şise suyu içmek isterseniz, siz bilirsiniz.   

    Ne ilginçtir ki biz de Kıbrıs’ta 70’li, 80’li yıllarda çeşmeden su içerdik, o günleri hatırlıyorum ama o özelliğimizi de kaybettik, evlerimizi su sebili doldurduk, şebeke suyundan içemediğimiz için ekstra para ödeyerek su içiyoruz.

    Ha bu arada İsveçliler de bizim gibi köpek gezdiriyor ama onlar köpeklerin kakalarını yollarda, kaldırımlarda bırakmıyor, taşıdıkları poşetlere koyup, alıp gidiyorlar, yollar sokaklar bizdeki gibi köpek kakası ile dolu değil. Hayvan sevgisini çevre sorununa dönüştürmüyor insanlar…

    İsveç, Euro’ya geçmedi, İsveç Kronu (SEK) para birimini korudu, nispeten İsveç Kronu Euro’dan daha düşük ama yine de pahalı denilebilecek bir Avrupa ülkesi. Ancak böyle olmasına rağmen bazı ünlü spor ayakkabı markaları, spor giysileri, bazı ünlü giysi markaları, kahve, peynir çeşitleri, köpek mamaları Kıbrıs’tan daha ucuz… Üzgünüm ama Güney Kıbrıs’tan giden bazı hellim markalarının bizdeki bazı markalardan daha ucuz olduğunu söylesem inanır mısınız?

    Yani diyeceğim o ki; Kuzey Kıbrıs’taki birçok ürün, Avrupa’nın pahalı ülkelerinden biri olarak bilinen İsveç’te bile daha ucuz. Geldiğimiz duruma bakar mısınız?

    Yine çok üzgünüm ki Kuzey Kıbrıs’tan İsveç’e uçak bileti, Güney Kıbrıs’takilerden çok ama çok daha pahalı… Kuzeyden uçmak isterseniz bir servet ödemeniz gerekiyor.

    Daha sayacak çok şey var ama ben burada keseyim. Niye anlatıyorum ki bunları, zaten biliyorsunuz.

    Güzel, iyi, faydalı olana hayran oluyoruz ama bizim de olması için çaba sarf etmiyoruz, yakınıyoruz ama düzeltmek için emek vermiyoruz. Bu kafayla hiçbir zaman o hayran kaldığımız ülkeler gibi olamayız, hatta yakınına bile yaklaşamayız. Maalesef böyle…