Bilindiği gibi; geçtiğimiz hafta KKTC’de hepimizi hüzne boğan vahim bir olay yaşandı. Tabiri caiz ise genç bir kızımız hunlarca katledildi. Bu ve benzeri cinayetler ülkemizde pek de alışılagelmiş değ...

Bilindiği gibi; geçtiğimiz hafta KKTC’de hepimizi hüzne boğan vahim bir olay yaşandı. Tabiri caiz ise genç bir kızımız hunlarca katledildi. Bu ve benzeri cinayetler ülkemizde pek de alışılagelmiş değildir. Ancak, dünyanın en kalkınmış refah ülkelerinde olduğu gibi bizde de bu gibi vakalara maalesef rastlayabiliyoruz. Öncelikle belirtmek gerekir ki; infial yaratan bu vahim olay karşısında ülkemizde gösterilen toplumsal tepkiyi son derece normal karşılamak gerekiyor. Ancak ve de ancak, tepki koyayım derken sapla samanı karıştırmamaya azami gayret gösterilmelidir. Hiç kuşkusuz gerçek anlamda demokratik toplumlarda bu ve benzeri refleksler sağlıklı kararların alınması ve planların yapılmasında etkili olmaktadır. Ancak bu gibi tepki, protesto veya nümayişlerin isabetli sonuç verebilmesi için mutlaka samimi, makul ve bilimsel temellere dayanması gerekmektedir. Zira, ideolojik saplantılar, önyargılar, güvenilir veri ve bilgiye dayanmayan tepkiler faydadan ziyade zarar verebiliyor. Şöyle ki, yapılan tepkilerin üzüm yemek değil bağcı dövmek için yapıldığı algılanır ve tepki gösteren kesim marjinalize edilerek önemsizleştirilir. Anlatmaya çalıştığım hususun anlaşıldığını sanıyorum. Cinayeti protesto etmek üzere toplanan kalabalık arasından açılan bir slogan Türkiye’yi açıkça hedef almakta ve husumet aşılamaktadır. Bu slogan ise toplanan kalabalık tarafından halen daha net bir şekilde reddedilmemiş ve kınanmamıştır. Maalesef sap ile samanın karıştırılmasına neden olan bu gibi tavırlar olumlu yönde etki yapma potansiyeli olan bu protestoları önemsizleştirebiliyor. Üzerine basa basa ifade edilmelidir ki; iş bu yazıda ortaya konan eleştiri bizâtihi bu ve benzeri eylemlere değildir. Aksine, demokratik hukuk devletlerinde doğru zeminde yapıldığı takdirde sivil toplumun ve toplumun tepkisini yansıtması açısından söz konusu eylemlerin son derece faydalı olacağı kesindir. Üzerinde durulması gereken konu; vuku bulan bir cinayet veya cinsiyet temelli bir olayda aynı ezbere başvurmanın son derece sakıncalı olacağıdır. Adeta her hastaya aynı reçete yazılamayacağı olgusundan hareketle gerçekleşen her vahim olayın ayrı inceleme gereken bir vaka olduğu idrak edilmelidir. Dolaysıyla, her vaka ayrı ayrı psikolojik, fizyolojik, sosyolojik, ekonomik ve diğer açılardan analiz edilmeli ve objektif olarak belirlenen sorunlar üzerinden eylem ve sloganlar geliştirilmelidir. Sonuç olarak; sorunun kimyası yaklaşımından hareketle sorunun nedenlerine odaklanmak yerine salt sonuçlarını göz önünde bulundurur ve bunu fırsat bilerek kendi doğrularımızı ve önyargılarımızı empoze etmeyi amaç edinirsek, hiç kuşkusuz sorunların çözümüne değil, ancak ve ancak çözümsüzlüğüne katkı koyabiliriz.