Son dönemlerde siyasi yorumcuları izleyip okurken “savaşın” ayak seslerini işitmemek mümkün olmuyor. Ancak bu kez lokal değil, “genel!” Yani 3. Bir dünya savaşından söz ediyorlar. Bu olasılığın nedenl...

Son dönemlerde siyasi yorumcuları izleyip okurken “savaşın” ayak seslerini işitmemek mümkün olmuyor. Ancak bu kez lokal değil, “genel!” Yani 3. Bir dünya savaşından söz ediyorlar. Bu olasılığın nedenleri arasına bir yılı aşkın süredir devam eden Rusya Ukrayna savaşını koyarlarken ötede, çok uzağımızdaki “pasifiği” işaret ediyorlar. ABD ile Çin’in “kaçınılmaz” denilen savaşını yorumluyorlar. Ve Ak Denize Ortadoğu’ya indiler mi “Ege denizi” ile evet “Kıbrıs’ı da işaret ediyorlar.. Türkiye ile Yunanistan sürtüşmesinin sürgit devam etmekte olduğuna dikkat çekerek olası bir çatışmanın kaçınılmazlığında görüş birliğine varıyorlar… DOĞRUYU söylemem gerekirse tüm bu yorumları işitip okurken korku ile ürpermekten kendimi alamıyorum. Çünkü ben 2. Dünya savaşının bitimine yetişmiş, hâlâ hafızamın bir köşesinde silinmediği için kalakalmış hatırasının tanığıyım. Her halde 1945 olmalıdır. Almanya yenilmiş ama son bir çığlıkta nereden kalktıklarını bilmediğimce savaş uçakları Mağusa limanınını bombalıyorlardı. O yıllarda “tehlike borusu” dediğimiz “sirenler” acı acı çalarken kendinimizi hemen surlar içindeki Akkule mahallesindeki mazgalın içine attığı mız ikinci bir siren sesine kadar annem babam dedem ninem ve tüm mahallelilerle bekleştiğimizi hatırlarım.. VE Tabi ben “EOKA tethiş ögütünün” faaliyetlerine tanık olmuşum.. Hatta ortaokul öğrencisiyken yaz tatillerinde günde bir Kıbrıs lirasına İngilizin Speşal Kostablı yazılmış EOKA propagandası yapan Rum militanları gözleyip Mağusa’daki görevli birime “falan filan yerde şöyle falan kişi” diyerek hafiyececilik yapmış raporlar vermişim.. Ve tabi 1974 Barış harekâtına katılmışım… YANİ bu adada bizden öncesi nesille başlayan Rum-İngiliz ve sonrasında Türklerle Rumlar arasında süregelen savaşımsı çatışmaların yabancı değilim.. Bu nedenle olmalı hâlâ bugün olasılıklarından söz ediliyorsa ürperiyor ve korkuyorum. * YUKARIDAKİ anlatımlarımı çok uzattığımı biliyorum.. Hatta “hikâye mi anlatıyorsun” tepkileri göreceğini de! Oysa tarih tekerrürden ibarettir.. Eğer bu adada Rum-Yunan kafası değişmemişse nasıl ki zamanı günü geldiğinde 1974 Barış Harkâtını gerçekleştirmek kaçınılmaz olduysa yine olur. Yine bu adada mesela bu kez Maraş bahanesi nedeniyle kopar papara! Yada Ege denizi adalar sorunuyla.. …Şarkısı vardır: Baktıkça istikbalime titrerim! * KISACA TAKILDIĞIM: “çözümsüzlüğü” en az Kıbrıs sorunu kadar eski ve soruna eş dolayısıyla bu konuda rakip olan tek kurumumuz tabi ki iftiharla belirtemiyoruz ama her halde KIB-TEK’tir.. Kıbrıs Cumhuriyetinden KKTC’ye, “biz bize benzeriz” darbımeseli ile gelirken, aydınlıklarımızla türlü çeşitli enerji ihtiyaçlarımıza (her şeye karşın) Allah razı olsun diyeceğimizle cevap veren bu kurumumuzu; bugüne kadar gelip giden hiçbir hükümet, “sorunlardan” kurtarmayı başaramamıştır.. SONUNDA aynen su sorunu çözümünde olduğu gibi “hadi elektrik de TC’den gelsin” deyip kararı verdik ama… o günden beridir de artık insanın aklına “böyle başa böyle tıraş” dedirtecek ve “zaten gelecekte yönetim statüsü değişecek dolayısıyla artık kesintileriyle arızaları bizi çok da ırgalamaz” mı diyeceğiz ama… Bakıyoruz ki bu bu teselli verici düşünceler yayıldıkça elektrik kesintileri de artmakta! Ki insana bu kadarı olamaz dedirtircesine! TUTUN ki iki tane santral çocuk oyuncağı! Yok münavebe ile resmi kesintiler, yok arızalar, yok yakıt sıkıntıları derken artık ne zaman aydınlıklarda yatıp karanlıklarda kalktığımızı yada ne zaman karanlıklarda yatıp aydınlıklara uyandığımızın zamanlarını da şaşırdık aklımızı da yemek üzereyiz! ÇARELER tükenmez ama: Artık elektrikler kesildi miydi kendiliğinden otomatik olarak devreye giren bazılarının “solar” dediği ampuller girmiş piyasaya. Biraz pahalı ama millet memnun! Elektrikler kesildi miydi bir saate yakın süreyle aydınlatıyormuş etrafı.. YANİ ne? Elektrik kesintilerine devam solar lambalara selam..