Türkiye’de tartışılan gündem maddeleri arasında Barclays’in Türkiye cari açık görünümüne yönelik verilerin yorumlanması da bulunmaktadır. Bu yorumlara göre Cari açığın  gerilemesi ile büyümenin 3-4 çeyrekte eksiye dönecektir. Bu durum ise stagflasyondan slumpflasyona geçiş olarak değerlendirilmektedir.

Genelde yüksek enflasyon dönemlerinde stagflasyon olgusundan bahsedilmekle beraber Türk toplumunun çoğu bu kavramı sanıyorum ilk defa duymuştur.

Stagflasyon, ekonomide bir önceki dönemden daha düşük büyüme oranıyla birlikte durgunluğun görülmesi ve enflasyonda da yükselişin sürmesi olurken, slumpflasyon ise büyüme oranlarının negatife dönerek küçülme ile birlikte yüksek enflasyon olgusunun da sürmesi halini anlatan bir kriz durumu olarak tanımlanır. Bu süreçlerde işsizlik de artar

Slumpflasyon talep şoklarına bağlı olarak ortaya çıkabilir. Stagflasyon ise genellikle talep düşüşleriyle ilişkilendirilebilir. Slumpflasyon (Çöküş Enflasyonu) dönemlerinde para arzı artabilir. Stagflasyon dönemlerinde ise para arzının rolü daha az belirleyicidir ve enflasyon genellikle talep ve arz faktörlerinden kaynaklanır (https://finans.mynet.com/haber/detay/ekonomi/slumpflasyon-stagflasyon-farki-)

Çöküş enflasyonu az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde daha yaygındır. Üretim azaldıkça veya hatta durma noktasına geldikçe, piyasadaki mal ve hizmetlerin fiyatı artar. Sonuç olarak, insanların satın alma gücü azalır. Çöküş enflasyonu olan ekonomilerde birçok işletme kapanır. Fabrikalar daha az üretmeye başlar. İstihdam düşer ve işsizlik artar. Bu tür ekonomilerde temel tüketim ürünlerinde çok yüksek oranda fiyat artışı gözlemlenir. Yönetilmesi en zor ekonomik krizlerden biridir (https://mozartcultures.com/en/what-is-slumpflation/).

Çöküs enflasyonu durumunda, tüketicilerin alım gücünü düşürürken, aynı zamanda işletmelerin üretim maliyetlerini artırır. Bu nedenle, ürün fiyatları yükselirken, tüketicilerin satın alma gücü azalır ve talep düşer. Bu durum, işletmelerin üretimlerini azaltmasına ve dolayısıyla işsizliğin artmasına neden olabilir. Ayrıca, bu durumda para biriminin değerinde düşme eğilimi gözlenir. Bu da ülkede yatırım yapmak isteyen yerli ve yabancı yatırımcıların cesaretinin kırılmasına neden olabilir. Bu da ekonomik büyümenin azalmasına neden olabilir. Sonuç olarak, "slumpflasyon" olarak adlandırılan ekonomik durum, ekonomik büyüme, işsizlik oranları, enflasyon ve para birimi değeri gibi birçok makroekonomik göstergenin kötüleşmesine neden olabilir ve ekonomik istikrarsızlık yaratabilir (https://www.alnusyatirim.com/slumpflasyon-nedir).

En zor politika slumpflasyon için oluşturulacak politikadır. Çünkü bir yandan ekonomik küçülmeyle bir yandan da enflasyonla mücadele etmek gerekecektir ki bu iki mücadelede kullanılacak araçlar çoğu kez birbirinin aleyhine çalışır. Bunların bir bölümü çoğu kez bir arada olabilir ya da zaman içinde birinden ötekine dönüşebilir. Örneğin slumpflasyonda enflasyonla resesyon birlikte görünür. Başlangıçta resesyon olarak başlayan bir kriz derinleştikçe depresyona dönüşebilir. Enflasyonla büyüme bir arada giderken büyümenin durmasıyla birlikte stagflasyon ortaya çıkabilir.  Ekonomik krizlerle mücadele için çeşitli ekonomi okullarının farklı görüşleri vardır. Örneğin Keynesyen ekole bağlı iktisatçılar resesyonun toplam talepteki yetersizlikten kaynaklandığını düşünürler ve o nedenle de kamu harcamalarının artırılması yoluyla maliye politikası önlemlerine ağırlık verilmesini önerirler. Resesyon konusunda aynı yönde yani talep yetersizliği yönünde teşhis koyan Monetaristler ise para arzının genişletilmesinin daha doğru olacağı görüşünü ileri sürerler. Arz yönlü ekonomi okulu üyesi iktisatçılar konunun arz yetersizliğinden kaynaklandığını ve o nedenle arzı artıracak biçimde vergi indirimleri uygulanmasını önerirler. Ekonomik krizlerde hangi ekonomi politikasının seçilip uygulanacağı konusu krizin çeşidine, derinliğine ve ülkenin ekonomik ve sosyal koşullarına yakından bağlıdır. Bazı hallerde maliye politikası bazı hallerde para politikası bazı hallerde heterodoks ekonomi politikası araçlarının devreye sokulması gerekebilir. Bazı hallerde bu politikaların hepsini bir arada birbirini destekleyecek biçimde uygulamak gerekebilir. Öte yandan bu gibi ekonomik krizlerde beklentilerin olumsuz görünümden olumlu görünüme çevrilebilmesi de büyük önem taşır. Bu gibi durumlarda beklenti yönetimi etkin bir politika aracı olarak kullanılabilir (https://www.mahfiegilmez.com/2012/11/ekonomik-krizleri-anlama-rehberi_15.html).

KKTC’de bilindiği gibi; TL’nin nispeten istikrara kavuşması ile devamlı artan enflasyon ve/veya tüccarın (özellikle ithalatçı ve toptancılar) aç gözlüğü nedeniyle herhangi bir maliyet artışı ile açıklanmayan devamlı fahiş fiyat artışı Güney Kıbrıs pazarın nerede ise kaybedilmesine neden olurken aynı zamanda ticaretin Güneye de kaymasına yol açmıştır. Ayrıca, kamu görevlilerinin geriden gelen eşel mobil ödemesiyle alım gücü nispeten korunsa da genelde yoksulluk sınırının altında ücret alan özel sektör için durum pek de parlak değildir.  Üretim boyutu açısından ise iş insanlarının teknik incelemeye muhtaç maliyet artışları karşısında sıfır kâr veya zararla kepenk açma durumunda kaldıklarına dair isyanları veya iddiaları bulunmaktadır. Tüm bunlara ilaveten, tüketimi frenleme etkisi yapabilecek hayat pahalılığının dondurulması ihtimalinin tevatüre edilmesi KKTC’de de slumpflasyon riskini artırmaktadır.

Sonuç olarak; Türkiye ekonomisinden büyük ölçüde etkilenen KKTC ekonomisin kendi dinamikleri de dikkate alınınca maalesef slumpflasyon tehlikesi ile karşı karşıya olduğu iddia edilebilir. Bu durumdan çıkış için yukarıda bahsedildiği gibi, Keynesyen ve arz yönlü ekonomi okulunun etkili olabileceği ön plana çıkmaktadır.