Demişti bana üç defa tembih ederek rahmetli Kurucu Cumhurbaşkanımız Denktaş Babamız tam 57 yıl önce 14 Kasım 1967’de sabahleyin Ankara’da Güven Park bölgesinde bulunan TC Dış Münasebetler binası önündeki park yerinde. Bir gün önce 13 Kasım 1967’de, Rum yönetimince  haftalar önce sandalla Kıbrıs’a çıktıktan sonra yakalanıp günlerce süren tutukluluk sonrasında serbest bırakılıp İstanbul’a gelişinin ertesi günü idi. MTG ve Milli Takımın emektar futbolcusu olarak unutamadığım bu güzel anımı hem büyük Liderimizin hatırasını Cumhuriyetimizin 41. Yılında MTG ve Milli Takımın emektar futbolcusu olarak bir daha paylaşmak istedim.

        21  Aralık 1963 Rum saldırılarına kadar tüm kulüplerimiz Türkiye’den antrenör getirmişti. TC Milli oyunculardan Recep Adanır, Basri Dirimlili, Mehmetali Has, Halil Özyazıcı vs. Bizim de antrenörümüz  Salahattin Tetik’ti. Rum saldırılarından dolayı ligler durmuş Kıbrıslı Türkler olarak yediden yetmişe var oluş mücadelesine girişmiştik. Üç beş ay sonrasında bu değerli teknik adamlar Türkiye’ye dönmüşlerdi. Çetinkaya’dan Halil Özyazıcı hariç. 1965’lerde bütün kazalarda Bölükler arası maçlar başlamıştı.

         1967’de Salahattin Tetik hocam haber gönderdi Türkiye’ye transfer için, takım arkadaşın Raif Kasapoğlu’na da. Ben, Ankara’nın birinci lig (şimdiki Süper lig) takımına, Raif de Adana’ya. Raif ile birlikte 17 Ağustos 1967’de Mağusa limanından Rus yolcu gemisiyle hareketle saat 20.00’de Lazkiye’ye vardık. Suriye perişan haldeydi, 1967 İsrail savaşı bir ay önce bitmişti ve yenilmişlerdi, ülke çok zordaydı. Oradan Yayladağ- Antakya. Otele saat 03.00 te vardık.  Öğleye yakın İskenderun, sonra Adana. Raif Adana’da kaldı. Gece saat 01.00’de Ankara’ya vardım.

         Hocamla anlaşmıştık Ulus’ta Turist Otelde sabah saat 9’da buluşalım, Kütahya maçı sonrası Adana’ya dönüşünde beni beklerdi, Adana’da antrenördü. Gittim, kulüp yöneticisi geldi tanıştık, ayni gün 19 Mayıs stadındaki antrenmana katıldım. Antröner GS ve Milli Takım eski oyuncusuydu,  efsaneler Rahmetli Turgay Şeren’in, Metin Oktay’ın takım arkadaşı Mustafa Ertan’dı (Beton Mustafa). Antremanlara katıldım bir süre, gruplaşmalar vardı vaz geçtim. Sonra Ankara’da ikinci kümeden (şimdi 1.lig) geldiler, anlaştık antremanlara gittim, hazırlık maçı da yaptım.

         Bu arada Denktaş Babamız sandalla Kıbrıs’a çıkıp tutuklanmıştı. Serbest bırakılması için sürekli mitingler düzenlendi öğrenciler tarafından, tümüne katıldım. Denktaş Babanın eşi de konuşma yapmıştı Cebeci’de. Ben  konuşacağım sırada masaya bir provokatör fırladı, Mao, Dupçek vs başladı, etrafta hazır bekleyen Polis panzerleri sirenlerle hemen meydana daldı, hepimiz darmadağın olduk. Denktaş Babanın serbest bırakılması için Kıbrıslı öğrencilerin sürekli düzenlediği gösterilere katıldım. Futbol ikinci planda kalmıştı.

        Aradan üç ay geçti, ikamet izninde sıkıntı oldu, Kıbrıs’a gidip halletmem lazımdı. Denktaş Babamız 13 Kasım 1967’de serbest kalıp İstanbul’a gitmişti, bayram etmiştik. O gün Mağusa’dan tanıdığım Mağusa’lı polis Şevki Gencalp ( Şevki çavuş)  ve polis Fikret Beyzade’yle karşılaştık tedaviden sonra Kıbrıs’a döneceklerdi. 12 Kasım’da üçümüz birlikte Kıbrıs Türk öğrenci işleri dairesi sorumlusu rahmetli Nejat Konuk beye  gittik, Kıbrıs’a nasıl gidebileceğimizi sorduk. Kara yoluyla Suriye’ye, Lübnan’a Beyrut’a, oradan da Mağusa’ya, tek çare bu dedi.

          Ertesi sabah 14. Kasım’da Dış Münasebetlere gittik. Park yerinde yürürken beyaz kaplumbağa vosvos yanımızdan geçti park etti. Denktaş Babaydı, birbirimize baktık afalladık, koştuk kapısını açtım, kucaklaştık, konuştuk. Bütün gece sürerek tek başına gelmişti. Sordu ne işimiz var diye. Anlattık, bu gün Kıbrıs’a gitmek için yola çıkacağız Beyrut üzerinden Mağusa’ya dedik. Derin nefes aldı, bana ‘ Bak evlat dedi, o Mağusa limanına vardığında ‘ benim için sağ ayağını üç defa yere sert sürt’ dedi. Ben yanlış duydum sandım, efendim anlamadım dedim, tekrarladı. Niçin efendim dedim. ‘ Sürt ve dile ki adaya erken döneyim, sakın unutma, sağ ayağını sert’ birkaç defa tembihledi. Sağ ayağımı diye üstüne basa basa söyledi. Bu arada gözleri bizim gerimize odaklanmıştı, bakmak istedim sakın bakma dedi. Nedenini söyledi, yazamam. Birlikte Dış Münasebetlere girdik, biraz geriden yürümemizi da uyardı.

          O gün 14 Kasım gecesi 20.00’de otobüsle yola koyulduk. Adana, İskenderun, Antakya, Yayladağ, Suriye, Lübnan. Ertesi gece saat 21.00’de Beyrut Burç Meydanı. 25 saat yolculuk. Tosbath Otele yerleştik. Türk iş adamlarının uğrak yeriydi. Sahibi Ermeni bayan. Oda arkadaşım, silah getirirken yakalanacağını anlayınca gemisini batıran ve bir buçuk yıl hapis yatan kaptandı. Denktaş Babaya selamlarını iletmemi istedi.

         Ertesi gün acenteye gittik, Kıbrıs’ta limanlar kapandı dediler. Otele döndük Kıbrıs’ın sesi radyosundan haberlerde Geçitkale-Boğaziçi köylerine Rum-Yunan’ın saldırdığını öğrendik. Ertesi gün acenteye yine gittik Mağusa’ya gidecek Avzonia adlı İtalyan yolcu gemisinden bilet aldık. 17 Kasım sabahı Mağusa’ya vardık. Bütün gece  düşündüm adaya girebilecek miyiz. Rıhtımda bekleyen Polisin Türkçesi iyiydi, Baykal’da Mücahitken tanıdıydım, çok güzel Türkçe konuşurdu. Beni tanırdı, Baykal’da mücahit iken bir olaydan dolayı.   

         Epey soruşturdu, oyaladı rıhtımda, fırsatı bulup sağ ayağımı üç defa sert sürttüm ve içimden diledim. Mağusa’ya girdik az sonra iki jetimiz liman üstünden geçti. Eve gider gitmez Baykal’da Takım Komutanım  Osman YAK, Voksol arabasıyla geldi arkadaşlarımla. Üniformamı giydim, demir şapkamı alıp gittik. Türkiye’ye geri dönüş umudum kapandı. Eşyalarım orada kaldı. Bu hayatımda dönüm noktası oldu. Altı yedi ay sonra yazda Denktaş Baba adaya geldi, mahşeri kalabalık. Derken kısa sürede kazalar arası karma maçları başladı, Türkiye Genç Milli takımı geldi, meşhur Cemil Turan, Vedat Okyar’lı. Karşılaşmada yer aldım 1-1 bitmişti. Gecesi, Devlet ve Askeri Erkanın katıldığı yemekte takım arkadaşım Galliga’ya gel Denktaş Beye gidelim dedim. Gittik, tokalaştıktan sonra ‘ Efendim, ben sağ ayağımı Mağusa limanında yere çok sert  sürttüğüm için erken adaya döndünüz’ dedim. Kaptanın selamlarını da ilettim. Oooo, o sen misin evlat dedi, sarıldık. İnsan gönülden dileyince ve hakça ise olurmuş demek. Yaşım 22 idi. 1963 yazında NKL’den mezun oldum, 21 Aralık 1963 ‘ten sonra baba evinde hiç yatmadım.

          Bu olayın 57. Yıl dönümü, Cumhuriyetimizin da 41. Yıl dönümü dolayısıyla paylaşmak istedim. Nurlar içinde olsunlar, başta Ulu Önderimiz ATATÜRKÜMÜZ,  Denktaş Babamız,  Dr Küçük ve tüm Şehitlerimiz.