Parantez  açalım, yeni yıl kutlaması hem karşılaması hiçbir yılda bu kadar çohcohlu şaşaalı! olmadı. Pekin’de, Moskova’da, Londra’da, Paris’te, Washington’da ışıklandırmaların, havai fişeklerin ışıklarıyla  patlama seslerinin, renkli gösterilerin hatta dünyanın diğer merkezlerindeki kutlamaları da bir araya toplasak dahi, o gece Orta Doğu’da Gazze’ye atılan sayısız ve hesapsız  füzelerin, topların. fosfor bombalarıyla roketlerin gök yüzünde yarattığı ışıkların hem patlamaların yanında sıfır kalır. Yeni yıla üç ay kala başlayan bu benzeri görülmemiş insanlığı yok eden saldırıların yeni yılda da süreceği ön görülüyor, kim bilir belki de 2025 yılı karşılamalarını da kapsar.

         Ne var ki bu patlamalar ve gökyüzünü kaplayan ışıklar yeni yılı karşılama değil, bir halkın sonunu getirmek için olduğu bir gerçek maalesef. Öyle meydanlarda insanların gülümseyerek havalara hoplayarak çığlıklarla coşkuyla müzik eşliğinde eğlenip yeni yıla yeni umutlarla yeni beklentilerle girmenin heyecanı gibi değildir. 2024 yılını ve sonrakileri yaşatmama adınadır. Gazze’de Filistin Halkının ölüm kalım meselesidir, binlerce insanın katliamıdır, soy kırımıdır, insanlığın katledilmesidir, dünyanın seyirci kalması dur diyememesidir. Esasında çoktan çökmüş BM’nin, Uluslararası Hukuk’un ve diğer örgütlerin acizliklerinin ve son nefesini verirken acı gerçeğin ortaya çıkmasıdır, insanlığın en büyük düşmanı yine kendisi olduğunu göstermesidir.

          Dünyayı güya idare eden ayar veren BMGK beşlisinin  ve güdümlerindeki örgütlerin dünyamızı getirdiği acıklı durumdur. Yeni dünya yapılanmasının kaçınılmaz olduğunun göstergesidir. Ama bir Arap ülkesinin günümüzde bu emperyallerden birninin askeri üslerinin devamını tekrardan yenileyip uzatması böyle bir yapılanmanın hayalden öte olmayacağını, daha bin fırın ekmek istendiğini gösterir. Boyunlar bükük, eller göbekte bağlı el pençe divan olmaya devam. Kimse de horozlanmasın, hiçbir mok olmaz, sözlerimi de geri alıyorum, zaten öylesine yazdım.

          On binlerce bebenin, çocuk, yaşlı ve kadınların hayattan koparılmasıdır, caniliktir, zulümdür, insanlık dışıdır. İnsanlık kaldıysa o ayrı mesele. Yazzzıklar olsun tüm dünyaya. Dünya denilen BM,  Kıbrıs’ta 60 yıldır süren çözümsüzlüğün yegane sorumlusu olmakla birlikte Kıbrıs Türk Halkının,  Türkiye gibi Garantör Anavatanı olmasaydı Gazze’nin düşürüldüğü durumun beş beterini yaşayacağı, BMGK beşlisinin adaletsiz taraflı 186 kararının başlıca sebebi olacağı şüphesizdir. Konumuza dönelim.

         Helen Yönetimi başkanı bay Hristodulidis, Kıbrıslı Türklerin gruplar halinde hem kişi bazında  Kıbrıs konusunda çözüme yönelik kendisiyle temaslarda bulunduğunu tekrarlamıştır. Türkiye’nin tam kontrolü altındaki Türk halkının fazla ses veremediğini ancak çözümü Sn Tatar ve Türkiye ile değil bu nüfusları her gün artan gruplarla sağlayabileceğine ve adanın bu çevrelerle birlikte yeniden birleştirme umudunda olduğunu ve Kıbrıslı Türkleri Türkiye’ye bırakmayacağını belirtti, tabii Devletimize sahte demeyi ihmal etmedi, kendilerinin de uluslararası tanınmış Kıbrıs Cumhuriyeti! olduğunu da. Rumların hem dış güçlerin esas umudunun bu çevreler olduğunu çok yazdık, doğru çıktı.

         Ey Hristodulidis, Uluslararası tanınan Kıbrıs Cumhuriyetinin kendisidir, siz ise bu Cumhuriyetin işgalcisisiniz, geçici ve eğretisiniz, bu ay sonu statünüz tazelenecek, yoksa ne diye ikide bir tazelensin Cumhuriyetin yıkılmasına ve işgaline onay verenler. Pamuk ipliğine bağlıdır bilesin. Bir taraftan Rum başkan, diğer taraftan AKEL, öte taraftan dış güçlerin söz konusu çevrelerden beklentileri büyük. Zaten bunlar da onların dümen suyunda gitmekte. Türkiye’yi yazılı sözlü sürekli şikayet ettikleri odaklar. Türkiye’ye, Devletimize, Milli-Manevi değerlerimize eylemlerle her platformda söylemediklerini bırakmayan bu çevreler işlerine geldiğinde Devletimizin Anayasasına sarılırlar, dillerinden düşürmezler, insan hakları, demokrasi, düşünce özgürlüğü falan. İşlerine gelmediğinde ‘sahte, dandik, korsan, ceberrut’ gibi çirkin sözlerle karalama.

          Diyeceğim, birlik beraberlik, yardımlaşma, dayanışma, saygı, özveri, hoşgörü, güzel düşünce ziyadesiyle yıpranmış, Milli Davamızın bizi düşman belleyenlerle birlikte yürütülmeye kalkışılması çözümle barışla Demokrasiyle bağdaştırılamaz. Çirkin afişlerle sloganlarla Anavatanımıza ve makamlarına küfürlerle hiç bağdaşmaz. Gidişat iyi değil, el altından temel oyuluyor derim. Aşırı sınırsız demokrasinin faydasından ziyade zararı çoktur. O yüzden sınırlıdır. Ne var ki, bu sınırı denetleyen bence yok, sizce? Daha fazlasını yazmayalım? Yurtta sulh cihanda sulh.

          Geldiğimiz noktayı göstermek için ufacık bir olayı yazmaya karar verdim. Sabahleyin arabamda oturur bir yakınımın evinin önünde yakınımı beklemekteyim. Dikiz aynasından bir bayanın geldiğini gördüm, köpeğini tasmasından tutuyor. Arabamın üç beş adım gerisinde kaldırım üzerinde elektrik direği dibine köpeğini işetti, yürüdü arabamın sol arka yanında durdu yüzü arabaya taraf. Ne olduğunu anladım arabadan inip gittim köpeği sol arka teker üzerine işetti ve yürüdü. Arkasından seslendim, hak ettiği gerekeni usulünce söyledim. Bir şeyler söyledi hiç duymadım, ne söyleyebilirdi ki. İnsanlığın ne hale geldiğini, kaybolan insani değerleri mazeret mi gösterecekti. Üstelik yolun karşısı boydan boya boş tarla. Sınırsız Demokrasinin kötü yanları her yerde her sahada kendisini gösteriyor,  özellikle Milli Davamızda, trafikte, çevrede, sıra kuyruğunda. Tabii görmek isteyen.