Anketler ülkemizde genelde ilgi görmüştür.
Halkın ne yönde eğilimi olduğu hep merak edilir olmuştur.
Ancak eski yıllarda ilgi daha yoğundu.
Hatırlıyorum da Kıbrıs Gazetesi’nde çalıştığım dönemlerde, bundan 20 yıl önce, hatta daha öncesi anketler daha fazla ilgi görürdü.
Okuyucularımız anketleri merakla bekler, anket yayınlandığında tirajda artış olurdu.
Yıllar ilerledikçe anket şirketleri arttı, seçim dönemlerinde mantar gibi bittiler, çoğaldılar.
Kime anket yapılıyorsa onu yüksek gösterdiler, anketlere karşı güven erozyonu oluştu.
Buralarda anket yapanlar yetmedi, Türkiye’den şirketler gelip buralarda anketler yaptı.
Anketler, bir veri ortaya koymaktan çok, algı operasyonu için kullanılır oldu.
Ne yazık ki zaman zaman algı operasyonu da işe yaradı.
Sonra uyduruk şirketler bir bir kayboldular, gerçi partilerin yarışlı kurultay dönemlerinde ve seçim zamanları yine adını sanını duymadığımız anketçiler aniden türese de bir birkaç yıl önceki kadar kalabalık değiller.
Ülkemizde ismi bilinen, bu işi tamam yapan, prestijli, kendini kanıtlamış anket şirketlerimiz var.
Kuşkusuz anket şirketlerinin tek işi seçim zamanları sonuçları tahmin etmek değildir.
Her yapılan anketin sonucu açıklanacak diye bir kural da yoktur.
Şirketler, işyerleri; halkın tutum, düşünce ve duygularını öğrenip, nasıl bir kitleye nasıl bir hizmet veya ürün sunması gerektiğini anketler aracılığıyla öğrenebiliyor.
Anket sonuçları ve anket değerlendirmesi ile şirketlere öneriler sunabilmektedir.
Rastgele, “ya tutarsa” mantığıyla değil de anket yaptırarak, yanlışa düşmekten kurtulan kesimler olduğu biliniyor.
Anket işi büyücülük değil kuşkusuz, bilimsel bir iştir, müşterinin nabzına göre şerbet vermek yerine bilimsel temelde yapıldığı zaman anlamlıdır.
Tabii birçok kişi kamuoyuna açıklanan anketleri bilmekte ve onun üzerinden değerlendirme yapmaktadır.
Gazetelerde her anket yapıldığında vatandaşlar, gazeteciler, siyasiler, sivil toplum örgütleri bu veriler üzerinden değerlendirmeler yapar.
Ben de anketlerle ilgili çok kez bu köşede bazı değerlendirmelerde bulundum.
Bazı vatandaşlar bazı konularda biz gazetecilere fikirlerini söylemeyi ve bizden bazı konularda yazı yazmamızı gerek direkt gerekse dolaylı olarak sorunlarını haberlerimize ve köşe yazılarımıza yansıtmamızı isterler.
Vatandaşların bu yöndeki katkılarını ben memnuniyetle karşılarım, bize birçok konuda haber yapmamız, köşe yazısı yazmamız için ışık yakmışlardır.
Bazı vatandaşlar, artık anket sonuçlarına şaşırmadıklarını, zaten kendilerinin de aslında görerek, yaşayarak, deneyimleyerek, ülke gerçekleriyle ilgili bir sonuca vardıklarını ve bunların anketlerde de çıktığını söyledi.
Tabii ki kamuoyuna en fazla sonuç açıklayan kuruluş, Göç Kimlik ve Hak Çalışmaları Merkezi (CMIRS) olduğu için vatandaşın daha çok kastettiği anketler onlardır.
CMIRS, Kıbrıslı Türklerin siyasi güven, sosyal güven, bireysel özgüven ve mutluluk algısını ölçmek amacıyla üç ayda bir düzenli anketler yapıyor ve bunları kamuoyu ile paylaşıyor.
Uluslararası Şeffaflık Örgütü tarafından her yıl yaptırılan anketler ve ortaya çıkarılan sonuçları yayımlanan “Yolsuzluk Algısı Endeksi” raporu, ülkemizde de var. Yani ülkemiz için de yaptırılıyor, sonuçları açıklanıyor.
Avrupa Birliği’nin üye devletler, aday ülkeler ve Kuzey Kıbrıs’ta da yaptırdığı kamuoyu araştırmalarından sorumlu kurumu Eurobarometer’in sonuçları da var mesela.
Bunların tümü ilgi görüyor, anketler, başka uluslararası çalışmalar, raporlar da var, bunlar üzerinde tartışılıyor, çoğu kez ülke yöneticileri bu sonuçları pek beğenmiyor, yanlı buluyor.
Bu tür çalışmaların en güzel yanı, çoğu kez can yakıcı sonuçlar verse de aslında gerçekleri yüzümüze vurmasıdır.
Ülke yöneticileri, Yolsuzluk Algısı Endeksi raporuna, Eurobarometer sonuçlarına, ABD İnsan Hakları Raporu'na ve benzerlerine ya hiç ses çıkarmaz ya da bunları düşman ilan ederler. Halbuki buralardan ders çıkarsalar çok daha iyi olur.
CMIRS’in üç ayda bir yapılan anketlerini de sevmez yönetenler? Nasıl sevsinler? Orada ülkenin siyasi yöneticilerine güven duyulmadığı sonucu çıkıyor.
Siyasiler sonuçları beğenmeyip, bunlara kızarken, vatandaşlar da son derece doğal ve doğru kabul ediyor, hatta gittikçe çıtayı yükseltip, “Biz zaten bu sonuçları biliyorduk”, “Biz zaten bu sonuçları bekliyorduk” demeye başladı.
CMIRS Direktörü Mine Yücel’e sormak lazım, vatandaşın “Biz zaten böyle bir sonuç çıkacağını biliyorduk” demesi bir anket şirketi için bu iyi bir şey mi yoksa kötü bir şey mi?
Herhalde iyi bir şeydir diye düşünüyorum, “Yalan yapıyor, inanmıyorum” diyeceğine, “Ben bu sonuçları bekliyordum” demek, bir anlamda gerçeği onaylamaktır herhalde. Yani mantığım öyle diyor, bilmem yanılıyor muyum?
CMIRS’in son anketinde katılımcılar, ülkenin en önemli sorunlarının sırasıyla “ekonomik sorunlar”, “enflasyon”, “Kıbrıs Sorunu”, “yeteneksiz/beceriksiz siyasi liderler”, “yüksek yaşam maliyetleri” ve “yolsuzluk” olduğunu söylemesi gerçekten de şaşılacak bir durum değil.
Hemen her gün bunlardan şikâyet eden, sosyal medyada da bu yönde paylaşımlar yapan vatandaşların ankete farklı bir şey söylemesi beklenmezdi herhalde.
Katılımcıların yüzde 53.52’sinin iki sene içerisinde kendi mali durumunun daha kötü olacağını, yüzde 74.1’inin ise iki sene içerisinde ülkenin ekonomik durumunun daha kötü olacağını düşündüğünü söylemesi de normaldir, çünkü birkaç yıl geriye gidin, sonra da bugüne bakın, hep daha kötüye gittik. Gelecek birkaç yılın iyi olacağını gösteren olumlu bir gelişme yok ama kötü olabileceği öngörüsünde bulunabileceğimiz çok done var elimizde.
Yani CMIRS anketine de yansıdığı gibi halk sorunları görüyor, ne yaşadığının farkında, tespitleri gerçekçi ama işte aynı yere geliyoruz. Halk, çaresizlik sendromuna yakalanmış durumda. Anket sonuçları üzerinden de bir çaresizlik hikayesi yazabiliriz. Çaresi varken “çaresizlik sendromuna tutulmak” gerçekten üzüntü verici ve düşündürücüdür… Halk sorunları görüyor, yaşıyor, biliyor, şikayetçidir ancak bunu bozacak hareketi gösteremiyor.
İçine düştüğü çıkmazsan aslında kendi gücüyle, halkın gücüyle çıkabileceğini kavrayabilmiş değil ya da kişisel çıkarlar, toplumsal çıkarların önüne geçiyor, çok geniş bir kesim statükodan faydalandığı ya da faydalandığını sandığı için bir batağa ya da yok oluşa sürüklendiğini göremiyor.
Nitekim anketin değerlendirme bölümünde buna da değiniliyor. Ülke genelinde ekonomik ve sosyal sorunlar tavan yapmışken, yolsuzluk, rüşvet gibi etkenler sayesinde sosyal güven ciddi bir erozyona uğramışken en çok ihtiyaç duyulan şeyin “toplumun birlik ve beraberliği olduğuna” dikkat çekiliyor.
Birlik ve beraberliği sağlayacak, toplumun yeniden kendine güvenini yerine getirecek ve ortak bir hedef, vizyon çerçevesinde toplumu birleştirecek bir lider eksikliği olduğu görüşü ortaya konuluyor.
Evet uzun zamandır ülkemizde lider eksikliği vardır ama illaki lider mi olmalı halkı yönlendirmek için? Lider özelliği olan, toplumun büyük kesimini etkileyen ama uyguladığı siyasetle ülkeyi hiç de iyi yerlere götürmeyen devlet yöneticileri de gördü bu ülke? Toplumsal kurtuluşu sağlayacak lider bulmak kolay mı?
Lider bulmak yerine birçok kesim, ortak bir akılda buluşamaz mı? Lidersiz bir birliktelik olamaz mı? Yoksa lidersizlik de bir sorun mu? Lider nasıl bulunur, nasıl yaratılır, nasıl doğar? Lider kendisinin lider olduğunun farkında değilse, ona lider olduğunu kim söyleyecek?
Lider arayacağımıza hem sivil toplum örgütlerinin hem de siyasi partilerin kendini yenilemesi, bildik yöntemlerin dışına çıkması daha doğru olmaz mı? Hep bilinen şeyleri yaparak farklı bir sonuca ulaşılamayacağı halen idrak edilemedi mi?
Sorunları yaşayan, gerçekleri görebilen, her şeyin farkında olan, hayatından memnun olmayan, sürekli şikâyet eden ama bundan kurtulmak için hiçbir şey yapmayan bir toplumu kim kurtarabilir ki? Mucize mi bekleyeceğiz? Gerçek hayatta, romanlardaki ya da filmlerdeki kadar mucize yok ki.
Bıçak henüz kemiğe dayanmadı mı? Bence kemiği de kesti, koparmak üzere… Ancak bu toplum çarenin kendisi olduğunu göremeyip yok oluşunu izlemekle meşgul.