Yolsuzluklarla anılan bir ülke yaşamak hoşumuza gitmiyor, bu duruma hem kızıyor hem üzülüyoruz.
Ancak böyle bir düzen kuruldu buralarda, hak ederek değil, kolay yoldan bir şeylere sahip olmak, kolay yoldan zenginleşmek…
Büyük emekler harcanarak, büyük bedeller ödenerek, uzun zaman dilimlerinde elde edilecek imkanları, malları/ mülkleri, makamları, paraları hep kolay yoldan, en kestirmeden kazanma çabası var bu ülkede…
Hak ederek kazanmak yerine, bunu partizanlık yaparak, torpille, yetkilerini kötüye kullanarak, rüşvetle, yolsuzlukla yapmak revaçta maalesef.
Ganimet kültüründen bir türlü kurtulamadık, bunu başka şekillerde devam ettirmek istedik.
Normal seyrinde, olması gereken işleri bile torpil kullanarak yapmak gibi bir anlayış var bu ülkede.
Hazırcılık üzerinden giden sistem doğal olarak kartopu gibi büyüyor.
Hak ederek değil de hazıra konarak, kolay elde edilen imkanlar, büyük yolsuzluklara kadar dayanıyor.
Aslında bu ülkede çok büyük yolsuzluklar olduğunu herkes biliyor.
Yolsuzluklara kimlerin karıştığı, kimlerin bunları yaptığı halk arasında hep konuşuluyor.
Ancak çoğu belgelenemiyor, kanıtlanamıyor…
Sanki bunların bazılarının üzerine gidilmek de istenmiyor.
Toplum olarak hem yolsuzluklarla mücadele etmesini bilmiyoruz hem de buna fazla istekli değiliz gibi…
Sanki bazı şeyler kolay karartılıyor, bazı eller devreye giriyor, bir şekilde engelleniyor meselelerin ilerlemesi.
Halk bir süre sonra “Bu ülkede olur bunlar” demeye başlayıp, yolsuzlukları normal karşılamaya başlıyor.
En kötüsü de bu aslında, olan biteni kanıksamak…
Ancak ne kadar kanıksarsanız kanıksayın gözünüze gözünüze sokulursa bir şeyler, uyanmak gerekir.
Bir süreden beridir, bazı olaylar aleni olmaya başladı, çokça da gündeme geliyor.
Siyasi yöneticilerin isimleri yolsuzluklarla, rüşvetle anılıyor…
Tam bazı yolsuzluklar tartışılırken Kıbrıs Sağlık ve Toplum Bilimleri Üniversitesi’nde “sahte diploma” olayı patlak verdi.
Çok merak ediyorum, üniversitenin sahipleri bu olayda ciddi maddi kayba uğramasa, polise ihbarda bulunmasa bu olaylar ortaya çıkacak mıydı?
Mesela, üniversite sahipleri; “Üniversitemizin ismi yolsuzlukla, polisle, mahkemelerle anılmasın” deyip sineye çekseydi olanları, biz öğrenebilecek miydik insanların sahte diploma aldığını, hiç üniversiteye uğramadan bir günde mezun olup diploma alabildiklerini?
Hiç sanmıyorum, öğrenemeyecektik, yapanın yanına kalacaktı…
İyi ki de üniversite sahipleri polise şikâyette bulundu da kamuoyu bunları öğrendi.
Kim bilir kaç kurumda böyle şeyler vardır da ortaya çıkmamaktadır.
Aslında böyle şeyler olduğunu şehir efsanesi gibi duyardık ama bakın gerçeğe dönüşmüş, elle tutulmuş nihayet.
Bu üniversitede daha birçok kişiye, daha doğrusu ünlü kişiye böyle diploma verildiği iddiaları var ama nedense ağır ilerleniyor oralarda, sanki birilerini korur gibi.
Keşke böyle şeyler hiç olmasaydı da biz bunları yazmak zorunda kalmasaydık.
Böyle olaylar birçok yerde var, özellikle de kamuda ama ortaya çıkmıyor, çünkü ortaya çıkması için altı kazılmıyor.
Halbuki biraz altı kazılsa ortaya neler çıkacak neler…
Birçok kişinin bildiği, söylediği şeylerin üzerine gidilebilse aslında yer yerinden oynayacak.
Bir el gelip de bunları halledecek değil, biz yapmalıyız.
Bize de 1990’larda İtalya’da siyasi yolsuzluklarla ilgili ulusal çapta yapılan yargı soruşturması gibi bir temiz eller operasyonuna gerek vardır.
Gerçekten de bir temizlik şarttır, temiz eller tarafından yapılacak bir temiz eller operasyonu.
Çok canların yanacağı ve caydırıcı olacak bir operasyon lazım, aksi takdirde kirlenme sürecek, bataklığa gömüleceğiz.
Şu anda bile çirkefleşen bir ortam vardır, insan böyle şeylerin yaygın olduğu bir ülkede yaşarken huzursuz, mutsuz oluyor…
Nerede tertemiz, huzurlu bir ülkede yaşamak, nerede böyle yolsuzluklarla dolu bir ülkenin ferdi olmak.
Artık şüphe duyulan her olayın üzerine gidilmeli ve kazılmalı, kazıyıp yolsuzluklar ortaya çıkarılmalı, aksi takdirde bu tanınmamış ülkede daha da yalnızlığa mahkûm olacağız.