Sn. Erdoğan’ın KKTC’yi ziyaretiyle başlayan hareketliliğin de ötesinde seferberliği andıran yeni bir hazırlığın hem ayak seslerini işitiyoruz hem de somut haberlerine elliyoruz…
Benim sezinlemeye çalıştığımsa artık Ankara’nın KKTC’yi kendi ulusal prestiji yönünden de ileriye götürmek siyasetini benimsemesine yönelik yeni tutumudur…
Mesela: “Eğer Türkiye sırtlar destekler elinden tutarsa işte böyle olur” dedirteceği bir KKTC yaratma efkârı…”
NE kadar doğru düşündüğümü bilmiyorum… Ancak 1974’ten beridir aynı adanın Güney’indeki Rum toplumu ile paylaştığımız bu adada sürdürdüğümüz “varoluş” çabalarımıza baktığımda yanımızda hem de kör gözlerin bile göreceği bir Güney Rum tarafının azametine karşın; hâlâ ülkesinin alt yapısını bile oluşturamamış ağır aksak ve hantal yapılı Kuzey Türk Devletini izlemek zorunda kalınmasını, doğrusu sadece utanç verici değil hüzün verici de buluyorum!
Kİ çoktan beridir soruyorum: “Neden Güneyin Rum’u öyle biz neden böyleyiz?”
NİTEKİM: Daha önce de bir iki kez yazdımdı… Çok az gittiğim Güney’e es kaza ne zaman gitmek durumunda kalsam tutun ki üzüntüden geberirim! “Neden onlar öyle biz neden böyleyiz?”
Kİ İTİRAF EDEYİM: Bizim nesil bu konuda aşağılık duygularıyla yetişmiştir. Şöyle ki mesela şu anda da “biz ve bizler” dediğimce mesela şimdilerde de “ne olup kalacağı belli olmayan her tarafından çekiştirilirken statü sorunu olan Maraş’ın, Kıbrıs Cumhuriyeti döneminde nasıl bir köyden Ortadoğu’nun en görkemli turistik kenti oluşunu bizzat izledimdi, izledikti…”
Kaldı ki o Maraş kurulumunda Türk işçilerin de teri vardır…
***
TUTUN ki çok uzun yıllar kendimizi beceriksizliklerle suçlayarak geçirdiğimiz boşuna zamanlara karşın gün gele Kuzey”in mutlak sahibi, efendisi oluşumuz… Bizim için aynı zamanda bu adanın Kuzey’ine layık bir toplum oluşumuzun ispatını çakacak büyük fırsattı!
BELKİ o fırsatı kullandık da… Fakat güzelim sahillerimizi betonlaştırarak! Ekilip biçilecek topraklarımızı harcayarak! Çarpık yapılaşmalara yenilerini katarak… Yolları kaderlerine terk ederek, kentleri gitgide üstesinden gelinemeyecek pislik derbederlik deryası haline getirerek!
Kİ “ötesi dediğim askeri ve stratejik yönüyle bir Kıbrıs’tan hiç söz etmiyorum…”
Mesela Türkiye’nin ağzına düşse bir lokmalık mama bile olmayan Güney Rumu dünyayı güldürse de daha dün Amerika ile askeri tatbikat yaptı!
AKIL SIR ERMEZ! Ne var ki Rum-Yunan ikilisinin tek marifeti de akıl dışı ne varsa hepsini gerçekleştirmeleridir ki Amerika ile askeri tatbikat yapacak kadar!
***
VESSELAM dediğimizce “Hristiyan kulübü” karşısında peşin hükümle ve “oyuna” her zaman bir sıfır yenik başlayan Türkiye artık aslanın ağzına düşmüş Kıbrıs’ı değil; Kuzey’ini kurtarmak derdinde olmalıdır ki “her halde” diyorum, “işte biz böyle bir KKTC yaratırız” dedirtmek ve imrendirmek siyasetinde…
YANLIŞ yorumlama olsa da gönül tesellisini bulmak efkârındaysa eğer bulacaktır… Bu adanın Kuzey’inde o günleri de görmek ümidinde yeniden silkinip kendimizi yeniden yaratmak için sadece biraz daha çok çalışmaya ihtiyacımız vardır…
***
KISACA TAKILDIĞIM: Üstel Hükümeti Türkiye’den esen rüzgârı arkasına aldı yelken şişiriyor… Şöyle ki artık gerçekleştirilmeleri için plan programlar kapsamına alınmış dizi dizi “projelerden” söz eder oldu…
NE var ki gün yirmi dört saat temcit pilavı gibi “tekrar be tekrar” her vesile ile her hangi bir haberin arasına sıkıştırılarak mesela “inter konnekte sistem devreye girecek…”, “Artık elektriğe muhtaç olmayacağız…”, “Bu sorunu da çözdük…” diye diye güneşin doğuşundan batışına kadar “denizden kablolarla elektrik sevkinin” de haberlerini manşetlerden indirmeden tekrar tekrar tekrarlamak usandırdı!
Ki BENİM aklıma “çingenenin çocuğunun bilmem nesi gelir!” Hani derler ya “çingenenin bir çocuğu oldu çeke çeke şeyini söktü!” Biraz ara versek de esas işlerimize baksak ya!