Çok zor günlerden geçiyoruz, tarifi imkânsız acılar yaşanıyor…
Başta Adıyaman olmak üzere, Türkiye’deki deprem bölgelerinden peş peşe ölüm haberleri geliyor…
Sabah akşam herkes dua ediyor bir mu...
Çok zor günlerden geçiyoruz, tarifi imkânsız acılar yaşanıyor…
Başta Adıyaman olmak üzere, Türkiye’deki deprem bölgelerinden peş peşe ölüm haberleri geliyor…
Sabah akşam herkes dua ediyor bir mucize olsun, İsias Otel’in enkazdan canlı bedenler çıksın diye…
Her şey iptal oldu, tek gündem var buralarda; o da deprem ve enkaz altındaki kardeşlerimiz.
Dayanışma örneği gösteriliyor, yardımlar toplanıyor, birçok kişi gönüllü olarak deprem bölgesine yardıma gidiyor…
Hal böyleyken, bazıları başka dertte, özellikle de birisi…
O kişi Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu…
Anladık, dünyaya da siyasete de Kıbrıs sorununa da Tahsin Beyin bakışı farklı…
Hamaset hayatının bir parçası, “çözüm” ve “barış” kelimelerinden nefret ediyor.
Aslında sorsanız nefret etmiyor da bizim anladığımız anlamda bir barış yok onun kafasında, bizim anladığımız anlamda bir “Kıbrıs’ta çözüm” de…
Rumlardan, Avrupalılardan, BM’den de nefret ediyor, onu da biliyoruz…
Keskin bir dili var, ağzından dökülen birçok kelime “nefret” kokuyor adeta…
Tamam anladık, Tahsin Bey böyle, onu değiştiremeyiz ama yani toplum bu kadar acı içindeyken, herkes kahroluyorken böyle ortamda olsun törpülesin kendi kendini, yapamıyorsa da sussun…
Susarken de makamını bazı şeylere alet edip, engeller çıkarmasın…
Tahsin Bey, deprem günlerinde önce ortalıkta hiç görünmedi ama Rum basını, Güney Kıbrıs’tan bir ekibin Türkiye’ye deprem bölgesine kurtarma çalışmalarına katılacağını yazınca birden şahlandı ortaya çıktı…
Rum basını yalan yazıyormuş, Rum yönetimi depremi siyasete alet ediyormuş, Türkiye ile aramızı açmaya çalışıyormuş.
Tahsin Bey öyle diyor… Türkiye izin vermemiş gitmelerine ama Rumlar gideceklerini söylüyormuş.
Herkes can derdinde, Tahsin Bey başka dertte.
Türkiye izin vermediyse vermedi, gidemeyeceklerde de gidemeyecekler, yalan söylüyorlarsa da yalan söylüyorlar. Eğer gerçekten yalan söylüyorlarsa da nasıl olsa yalanları da ortaya çıkar.
Peki Tahsin Beye ne oluyor? Herkes bu kadar acılıyken ve Tahsin Bey günlerce ortada yokken, Rum kelimesini duyunca şahinleşip ortaya çıkması mı gerekiyordu?
Rum kelimesiyle birlikte “yardım”, “katkı”, “dostluk” ifadeleri kullanılınca kaşıntı mı tutuyor kendisini?
Ortalık ateş altında, herkesin ağzı yüreğinde, ölüm haberleriyle halk da ölüp ölüp diriliyor, çıldırıyor ama bu ortamda Tahsin Bey Türkiye’ye gidiyor, ziyaret yapıyor, çıkıyor yok Rumlar sinsi plan yapıyormuş, yok Kıbrıslı Türkleri Türkiye’den ayıracaklarmış…
Nedir Allah aşkına bunlar? Zamanı mı şimdi bunların? Keçi can derdinde kasap et misali…
O da yetmedi, Tahsin Bey hızını alamadı, Güney Kıbrıs’tan gönüllü Rumların, Türkiye’deki depremzedeler için topladığı yardım paketlerinin Kuzey Kıbrıs’a geçmesini engelledi.
Sınır kapısında yetkililer gelen yardım paketlerini almak istemedi.
Sırf yardım kolilerini almamak için sınır kapısındaki bilgisayar sisteminin bozulduğunu, sistem hatası oluştuğunu bile söylediler.
İki toplumdan gönüllülerin ısrarı sonucu en sonunda su kolileri sınırdan geçebildi ama diğer kolilerin geçmesine izin vermediler.
Üç bin koli yardım toplamışlar ama biz kabul etmiyoruz. Neden biliyor musunuz? İçini göremiyormuş bizim yetkililer, gelen malzemenin içinde bir şey olabilirmiş.
Suları da içi göründüğü için kabul etmişler…
İşe bak yahu? Ne yani Rumlar yardım kolilerine bomba mı yerleştirdi? E koyun iki kişi kontrol etsin, baksın mademki güvenmiyorsunuz…
Akıl alır gibi değil… Bu ne biçim bir zihniyettir böyle? Yardımdır yahu bunlar yardım, deprem bölgelerine katkıdır. Deprem bölgelerinde bu yardımlara ihtiyaç var.
Sizin abuk sabuk fikirleriniz, hezeyanlarınızla ihtiyaçlı bölgelere bu yardımlar gidemeyecek.
Şimdi bunu Rumlar Yunanistan üstünden gönderecekmiş. Kısa yola engel, şimdi bu koliler kilometrelerce dolaşıp Türkiye’ye ulaşacak. Peki bunları engelleyenlerin eline ne geçecek? Hiçbir şey tabii ki... Boşuna bir inat...
Böylesine bir zor zamanda halen o küflü kafalarla kararlar alıyorlar ya, gerçekten insanın çığlık atası geliyor.
Bu kafalarla bize ne iç politikada ne dış politikada ne de böyle insani durumlarda bir fayda olur. Bir de bunlara bulunmaz Hint kumaşı muamelesi yapılır ya, yanarım buna yanarım…