Sorunların çözülmesini talep etmek yerine “sorunlarla yaşamayı öğrenmeyi” tercih ediyor çok sayıda insan bu ülkede…

    Sorunlarla yaşamayı öğrenmek, katlanabilmek, alışmak ve ona göre yaşamak…

    Tam bir acizlik örneği, tam bir teslimiyet ama maalesef Kıbrıs Türk halkı bunu tercih ediyor.

    Ülkeyi yönetenlere “sorunlarımı çöz” diye baskı yapacaklarına eziyet çekmeyi yeğliyorlar.

    Evet şu anda bu ülkede olan budur…

    Ardı arkası kesilmeyen sorunlar insanları bunalttı ama onlar “bu zor şartlarda nasıl yaşanır?” sınavı veriyor.

    Hal böyle olunca bu ülkeyi yönetenler, üzerlerinde halk baskı olmaması nedeniyle sorunluluk hissetmiyor, hata yaptıklarını ya da başarısız olduklarını kabul etmiyor.

    Mesela millet elektriksizlikten, susuzluktan kırılırken, pahalılıktan perişan olurken onlar başarı hikayeleri anlatıyor…

     Yaptıkları yanlışlar, göz yumdukları istismarlar nedeniyle birkaç yıldır elektrik sorunu yaşıyoruz, çok pahalı ama kötü hizmet alıyoruz.

     Bu kadar sık ve bu kadar uzun elektrik kesintileri başka bir ülkede olsa hükümet istifa ederdi.

     Halbuki bu ülkede, kendilerinin fiyasko kararları nedeniyle ülke elektriksizliğe mahkûm olurken, hükümet kanadından birileri çıkıp da tatminkâr bir açıklama bile yapmıyor.  

    Türkiye’den gelen suyla ilgili projenin bir alternatifi, bir “b” planı olmadığı için arıza olunca ülke susuz kalıyor, büyük perişanlıklar yaşanıyor.

     Arıza gideriliyor ama bazı köylere, kentlere su ulaşmıyor, hatta bazı kentlerin yarısına su geliyor, yarısına gelmiyor.

     Ülkeyi yönetenler “sorun yok, her şey tamam” diyor ama pratikte durum öyle değil.

     İnsanlar merak ediyor, su mu oralara ulaşmıyor, ulaşıyor da yerel yönetimler mi durumu idare edemiyor, suyu adil dağıtamıyor?
    Sonuçta ne olursa oluyor insanlar suya ulaşamıyor.

   “Sorun yok ama arıza nedeniyle belediye şebekelerinin boşalması, artan nüfus, hava sıcaklığı” gibi birçok nedenden dolayı suyun şebekelerde toparlanmanın zaman alacağını” söyleyebiliyor yöneticiler.

    Aslında proje arıza verdiğinde alternatifinizin olmamasıdır sorun, gerisi fasa fiso…

    Şebeke boşalmış, nüfus artmış, havalar sıcakmış… Biz bilmiyor muyuz bunları?

   Bir de “nüfus arttı” diyorlar ya “e günaydın” demek gelmiyor mu içinizden?

   Nüfus arttı ama her yetkili başka bir rakam veriyor, verdikleri rakam ile ülkedeki yoğunluk pek uyuşmuyor.

    Nüfusunu bilmeyen, bilmediği için de planlama yapamayan bir ülke…Tabii ki hiçbir şey yetişmez oldu bize.

    Mesela su sorununa bakın; bir bölgenin suyunu, yeni bir yapılaşma bölgesine, yeni bir tesise falan bölüştürmeye başlıyorlar ve tabii ki bölge halkı perişanlık yaşıyor.

    Bazı kentlerde öyle bir sistemle döşenmiş ki su boruları, dönüşümlü su bile veremiyorlar.

    Kentin bir bölümü su alıyor, diğer bölümü susuzluktan kırılıyorken, bu çağda bunu dönüşümlüye çevirememek, kusura bakmayın ama bu çağda bunu bile yapamamak acizlik değil de nedir?

   Bozuyorlar, mahvediyorlar, çare de bulamıyorlar ama hiçbir şey olmamış gibi davranıyorlar.

   Baştaki konuya değinecek olursak, memleketin susuzluktan, elektriksizlikten ve pahalılıktan perişan olduğu günlerde hükümetin büyük ortağı Mağusa’da kahvaltı etkinliği düzenledi ve bu buluşmaya çok sayıda insan katıldı, sanırsınız miting yaptılar.

    Böyle bir zamanda, yaşadığımız sorunların baş sorumlusu, tepki çekeceğine böyle sevgi görebiliyorsa, bu memlekette hiçbir şey değişmez. Bu halka yaşayacağı her sorun da müstahaktır.