UBP içinde Meclis Başkanlığı seçimiyle Başbakan Ünal Üstel’e karşı önce örtülü ve kontrollü şekilde başlatılan ama sonra kontrolden çıkan güç gösterisi nihayet bir uzlaşmayla sonuçlanmış görünüyor.

Daha doğrusu, çıkarılan savaş baltaları gömülmese de saklanmış görünüyor. O yüzden ertelenen Meclis bütçe görüşmeleri başladı.

Devletlerin bütçe ile yönetilmesi devletler tarihinde aslında çok da uzun bir geçmişe sahip değildir.  Binlerce yıllık yönetim tarihinde, İngiltere’de 1200’lü yıllarda Kral ile vergiyi veren burjuvalar arasında yapılan Magna Carta Sözleşmesi ile başlayan, 800 yıllık bir tarihi vardır.

Bütçe geleneği başlatan Magna Carta’nın özü,  vergiyi veren burjuvaların kraldan hesap sormaya başlamasıdır. Burjuvaların devletin işlemesi için vergi vermeye devam etmesi, kralın ise kullanacağı mali kaynağı nasıl ve nerede kullanacağını kabul etmesi esasına dayanır.

800 yıllık tarihten günümüze çok sofistike hale gelse de özü değişmeyen bu sözleşme aslında,  demokrasinin, demokratik yönetimin de özünü oluşturur.  O yüzdendir ki bütçe görüşmelerinin meclislerde görüşülmesi uzun bir süreci ve tartışmayı, hesap sormayı ve hesap vermeyi gerektirir.

Biçimsel olarak KKTC’de de her yıl bu süreç yaşanır.  Meclis komite ve genel kurulunda bir aya yaklaşan,  sabahlara kadar uzayan tartışmalar sürer.  En sonunda da genelde kabul oyuyla mutlu sona ulaşılır.

Aslında,  bütçeden anlayan iyi bir uzman bir ülkenin devlet bütçesine bakarak o ülkenin nasıl yönetildiğini, siyasal, sosyal ve ekonomik yapısının ne olduğunu kolayca anlayabilir.

Gündeme gelen 2025 KKTC bütçesi tartışmalarına bakıldığında, en çok öne çıkarılan unsurun bütçedeki ciddi açık olduğu görülmektedir. Kabaca, gelirlerin giderleri karşılamadığı gerçeği ön plana çıkarılmaktadır. Bu yüzden gelirlerin artırılacağı, giderlerin disipline edilip azaltılacağı söylenir.  Bunlar, temennide kalsa da, kuşkusuz kimsenin itiraz etmeyeceği beylik laflardır.

Çünkü, KKTC’nin siyasal sistemi devlet kaynaklarına dayalı patronaj sistemidir. Bütçenin yüzde 80’den fazlası şişirilmiş kadrolardan oluşan,  ekonomik değil siyasal gereklerle ödenen maaş ve maaş nitelikli harcamalardır.

Özetle, binbir güçlükle halktan toplanacak vergilerle, Türkiye’den sağlanacak ciddi miktarda yardımla,  gelecek kuşaklara yüklenecek iç borçla oluşturulacak bütçe sadece kamudan maaş alan kitleye dağıtılacaktır.

Yatırıma,  reel sektöre, sürdürülebilir bir yapı inşa etmeye yönelik hiçbir hüküm içermeyen bu bütçe yapısı ile sağlam bir devlet yönetimi oluşturmak mümkün değildir. Zaten bu bütçeyi hazırlayanların da gaylesinin parayı denkleştirip maaşları ödemekten öteye gitmediği bir sır değildir.  Bu durum sadece bu yılki bütçeye de özgü değildir.  Çok uzun yıllardır bu ülkeyi yönetenlerin, bütçe hazırlayanların temel motifi bu olmuştur.

Tartışmaların bütçe açığından çok, esas olarak bu yapısal soruna odaklanması gerekmektedir. Ama öyle görülmektedir ki iktidar partilerinin de muhalefet partilerinin de böyle bir gündemi bulunmamaktadır.