İlk toplum liderimiz Doktor Fazıl Küçük’tü. Adını söylemeye hiç gerek yoktu. “Doktor” demeniz,“Dr.” Olarak yazmanız yeterdi…

MAĞUSA’da ilk doktorum “Niyazi Manyera” idi. Toplum liderlerlerimizdendi, adını söylemek gerektiğinde mutlaka “doktor” Niyazi Manyera diye başlanırdı.

Son yıllarda yine toplum liderlerimizden Derviş Dr. Eroğlu’nu tanıdıktı.  

Kısaca Türk toplum bünyesinde “doktor” kelimesi Kıbrıs mücadele tarihi ile adeta özdeşti. Kaldı ki doktorlarımız aynı zamanda siyasi mücadelemizin de önderleriydi. Hâlâ öyledirler. Mesela Başbakanımız  “doktordur” ve adını telaffuz ederken “Sn. Dr. Ünal Üstel deriz.

***

İŞTE geçen hafta bizim için sadece sağlık ve afiyetimizin değil, ulusal mücadele tarihimiz içinde de saygınlık ve büyüklükleriyle yer alan “doktorlarımızdan” bazılarına nazar değerken kıran düştüydü! Ki medyadaki ilk haberlerini işittiğimde şu yukarıda yazdıklarım hatırıma geldi!

DOĞRUSU şaşırdım ama bu şaşkınlığıma karşın olayı bir daha düşünürken hatırladım:

SON dönemlerde artık doktorlarımız sadece mesleki başarılarıyla anılmıyorlardı. “Allah kimseleri doktor kapılarına düşürmesin” dedikten sonra “vizitelerinin astronomik para talepleriyle de anılır oldulardı. Özel hastanelerin canlar yakan pahasından söz ediyorlardı. Şurada burada “yahu bir bir burama bir orama baktı şu kadar para aldı” şikâyetleri daha çok işitilir olmaktaydı.

Kİ ülkedeki pek çok değer yargılarının değiştiği bu dönemlerde aldı başını giden pahalılığa karşı adeta isyan edip yollara dökülecek insanlar, “artık doktorların dayanılmaz olan vizite ücretlerine” karşın yine de başları eğik ve suskun  “ne yapalım yeter ki sağlık olsun” demekten öte tepki göstermiyorlardı.

Doğrusu ben de bu satırları yazarken hâlâ “yoksa yanlış mı yapıyorum” diye tereddüt içindeyim. Şöyle ki:

***

HİÇ DOKTOR ZÜMRESİ gibi elit bir mesleki kesim hastalarının hastalıkları için yazdığı reçetelerle yolsuzluk yaparak daha çok parasal kazanç uğruna mesleğinin adını, yaptığı Hipokrat yeminini çiğner mi? Ki iyi biliyorum. Hâlâ doktorlarımız dar gelirli hastalarından muayene parası almazlar. Keza tanıdığım eczacı arkadaşlarım vardır. Onlar da benzer insanlıkla alicenaplığı çok gösterirler…

“Kİ HÂLÂ ÖYLEDİR” diyeceğim ama artık değil! Bazı doktorlar sahneyi yıkıp viran eylediler!

Çoktandır ihtirasla hırsın “salgın hastalık virüsü” gibi memleketi saran ve gitgide yayılan “paranın” o namussuz ve zarar verici tuzaklarına düştüler. Artık doktorlar da nasılsa memlekette kalan son fazilet kırıntılarını çöpe atarak bir yandan mesleki saygınlıklarının üzerine bir kara çizgi çekerlerken, öte yandan “insanlıkla” eşdeğerli adlarını karaladılar! 

Doğrusu hiç beklemiyordum! Kimse beklemiyordu. Ki hâlâ  “inşallah yanılan bizler oluruz” diyorum… 

***

VE BİRAZ DA KIBRIS SİYASETİ CEPHESİNE BAKALIM! Ne derler? “Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste!”                                

Kıbrıs siyasi sorununda ne yaptıksa başta BM’ler olmak üzere bugüne kadar ne AB’ye ne ABD’ye ne de adadan çekip gittiği halde hâlâ üsleri ve çoktan kadük olan “garantörlüğü” ile dünyadaki siyasi sorunları kepçelemekten başka işe yaramayan İngiltere’ye derdi davamızı anlatamadık. Hem de 1974 Barış Harekâtına ve değişen dünya siyasi koşullarına karşın.

Kİ sorun aslında adanın ikiye bölündüğü 1974’ün hemen ardından çözülmeliydi. Hayır ama! “Kuzey Güney iki ayrı bölge iki ayrı yönetim” gerçeğine karşın çözümsüzlüğü Uzattıkça uzattılar! Bütün niyet ve taktikleri adada sağlattıracakları yeni bir “federal sistemle” ve geçecek olan sonrası zaman içinde adanın tümüne sahipliklerini koyacakları bir çözümü gerçekleştirmekti. Kim, kimler? Kuzey’deki Rum liderliği ile kilisesi ve AB deki Yunanistan.

ÖNCELERİ sorun bugüne kadar hiç bir siyasi sorunu çözme başarısı gösterememiş BM’lerin inisiyatifindeydi. Sonra kulvar değiştirdi şimdi ise AB’nin gündemindedir. Daha doğrusu “al gülüm ver gülümdür!” 

İşlere ve siyasi taktiklere hangisi daha yakın ve uygunsa devreye o girmekte. 

Bir BM’ler bir AB! Amaç açıktır: Kıbrıs’ın Kuzey’ini Türkiye’ye kaptırmamak! Türkiye de inadına ve çatlatırcasına “büyürken” AB kapılarına dayandı “hadi bakalım” diyor. “Kalkınma büyüme ise derdiniz işte ben! Askeri güç ise o bende! Açın kapıyı da gireyim…”

DOLAYISIYLA bir süredir AB ile TC arasında devam eden bu taktiksel çekişme ve tartışmanın arasına sokuşturulan “Kıbrıs siyasi sorunu” olmaktadır!  Türkiye’nin AB kapılarına dayanmasını önleyemiyorlar karşı çıkışı yaparken en azından  Kıbrıs’ı kendi çıkarlarına uygun siyasi kâr haline getirmeyi deniyorlar!.

MESELA ve öncelikle “askersizleştirilmiş” bir Kıbrıs! Dolayısıyla Türk askerinin adayı terk etmesi…

MARAŞ’ın iadesi.. Ve bu bölgede sınırların yeniden saptanması.

Limanların ve hava alanlarının ortak kullanımları.. Vs…

YANİ “dişleri ile pençeleri” sökülmüş “yeni bir Kıbrıs!.” Gerçekleşir mi? Eğer söz konusu toplumlar “Kıbrıslılar” olmasalardı evet!

NE VAR Kİ Güney’de hâlâ “ENOSİS”ten vaz geçmeyen bir Rum toplumu ve hâlâ Kuzey’de  “Türkiyesiz hiçbir anlaşma planı çözüm olamaz” diyen Türk toplumu varken hayır! Tabi unutulmamalıdır. “Bazan “hayır” deyişlerinde de “hayırlar” olabilir.