Disney Plus’ın dizi formatında çektiği ama yayınlamaktan vazgeçtiği “Atatürk” filmi, iki bölüm halinde sinemalarda. İlk bölüm 3 Kasımda vizyona girdi, ikinci film ise 5 Ocakta gösterilecek.
Kıbrıs’a sinemalarımıza da gelen birinci film; “Atatürk 1881– 1919”u izledim. Bu vesileyle uzun bir aradan sonra sinemaya da gitmiş oldum.
Lafı fazla dolandırmadan söyleyeyim, filmi beğendim. Bana göre bugüne kadar yapılmış en iyi Atatürk filmi. Daha önce yapılanlardan; Can Dündar’ın belgesel filmi “Mustafa”yı da beğenmiştim ama bu iki film dışında yapılmış Atatürk filmleri bana göre iyi değildi, olmamıştı…
“Atatürk 1881– 1919” ve “Mustafa” neden ötekilerden ayrılıyor biliyor musunuz? Tabii ki Atatürk’ün insan tarafını çok iyi yansıttıkları için…
Atatürk bir put değil, etten kemikten bir insandı, evet özel bir insandı ama sonuçta bir insandı ve insani özellikler taşıyordu. Kurgu sinemada Atatürk’le ilgili en iyi film olduğuna inandığım “Atatürk 1881– 1919”, ‘insan Atatürk’ü anlatıyor olması açısından önemlidir. Film Atatürk’ü bir put veya yalnızca önemli siyasi bir kişilik olarak ele alsa geçmişte yapılanlardan hiç farkı olmayacaktı.
Atatürk’ün liderliği, devrimciliği, cesareti, yaşadığı dönemin çok sonrasını görebilme ve onun için mücadele edebilme özelliği, vatanseverliği, ülkesi, halkı için başardıkları zaten bildiğimiz şeylerdir ama bunun yanında her insanda olduğu gibi onun da korkuları, endişeleri, öfkesi, sırası geldiğinde en yakınlarını dahi karşısına alabiliyor olması, duygusal iniş çıkışları çok iyi yansıtılıyor filmde.
Bundan önce yapılan Atatürk filmlerinde, yönetmenler, yapımcılar, tepki görmekten korktukları için gerçek Atatürk’ü anlatamadılar.
Önceki filmler çok yapay duruyordu, onlarda bir durağanlık, bir donukluk vardı, birileri o filmler için “tiyatro oyunu gibiydiler” demişti. Bence o da değil, çünkü “tiyatro gibi” demek, tiyatro sanatına hakaret de olur… Önceki filmler için “okul piyeslerinin gösterişlisi” diyebiliriz…
Mesela genç nesil, Atatürk’ün şakacı, esprili, sürprizleri seven ve özellikle gençliğinde çapkın birisi olduğunu bilmiyordu ve bunları bu filmde görüp şaşıranlar var.
Filmde Atatürk’ün sanıldığından da fazla entelektüel olduğunu da görebiliyoruz.
Film, görkemli bir yapım, geçtiği dönemin ruhunu fazlasıyla yansıtıyor, en ufak ayrıntıya önem verilmiş, oyunculuklar iyi, konusu tarihi gerçeklere birebir uygun ama daha iyi olabilir miydi? Bana göre olabilirdi. Yani bir başyapıt olma şansını yakalayamıyor ama Türk sineması adına en kaliteli filmlerden birisi diyebilirim. Üstelik daha filmin ikinci bölümü de var, Ocak ayında onu da izleyip daha net konuşabiliriz.
Bana göre filmin sorunu, senarist ve yönetmenin çok sayıda ayrıntıyı vermek istemesinde yatıyor. Bu durum beni rahatsız etmedi ama birçok kişinin filmin bu yönünden şikâyet ettiğini duydum ve sosyal medyada okudum.
Bir diğer sorun ise filmin aslında dizi olsun diye, dizi formatında çekilmiş olmasında yatıyor. Bu film bir dizi olacaktı, ona göre çekildi. Dizi olsun diye çekilen film Disney Plus’ın korkaklığı nedeniyle sinema filmine dönüştürüldü. Bana göre direkt sinema filmi olarak çekilseydi daha iyi olabilirdi.
Filmin büyük bütçeli olduğunu ve hiçbir masraftan kaçınılmadığını anlayabiliyorsunuz.
“Atatürk 1881– 1919”, destansı bir kahramanlık filmi midir? Evet öyledir ama buna rağmen, gerçeklere birebir sadık kalındı.
Film görsellikteki başarısı kadar, anlatmak istediğini kusursuz anlatması, yansıtmak istediği ideoloji açısından son derece başarılı. Bence başarılı olmasının en önemli taraflarından birisi de Türk ulusu için bu kadar önemli bir kişiliği perdeye yansıttığı halde hamaset abartısına kaçmıyor oluşu. Bir kahramanı, bir kahramanlık destanını vermek ama hamasete, abartıya kaçmamak büyük bir başarı bence.
Atatürk’ü canlandıran Aras Bulut İynemli’yi filmin başında izleyici biraz yadırgıyor, çünkü bu oyuncu Atatürk’e göre daha uzun boylu ve daha ince yapılı birisi. Ancak film ilerledikçe bu rahatsızlık kayboluyor, çünkü Aras Bulut İynemli çok başarılı bir oyunculuk ortaya koyuyor, adeta yaşıyor rolünü, duyguları iyi yansıtıyor ve vücut dilini çok iyi kullanıyor.
Birçok kişi Zübeyde Hanım’ı canlandıran Songül Öden'i beğenmedi ama ben beğendim. Beğenmeyenler daha çok oyunculuğu üzerine değil, Zübeyde Hanım’a benzemeyişine yoğunlaştı ama kişilerin fotoğraflarına bakıp, birebir onlara benzeyen kişi bulmak kolay değil. Bence Songül Öden oldukça başarılı.
Ali Rıza Efendi’yi canlandıran Mehmet Günsür ve Enver Paşa’yı canlandıran Sarp Akkaya da çok başarılıydı. Hatta Sarp Akkaya, Aras Bulut İynemli’den sonra en başarılı oyuncuydu bana göre. Madame Corinne’i canlandıran Esra Bilgiç de etkileyici, dikkat çekici bir performans ortaya koydu. Aslına bakarsanız tüm oyunculuklar iyiydi…
Filmin bir güzel yanı da filmde yabancıların kendi dillerinde konuşması veya yabancılarla Türklerin diyaloglarının o dillerde olmasıydı. Filmde Yunanca, Almanca, İtalyanca, Bulgarca, İngilizce dilleri yer aldı ve bunlar Türkçe altyazılarla çevrildi.
Filmlerde en katlanmadığım şey; hangi milletten olursa oldun herksin Türkçe konuşmasıdır. Hatta daha da katlanamadığım şey; filmlerde, dizilerde yabancıların kendi aralarında bile bozuk Türkçeyle konuşuyor olmasıdır…
Bu arada söz yabancı dillerden açılmışken, filmde Atatürk’ün birkaç yabancı dili rahatça konuşabildiğini de görüyoruz.
Film Çanakkale Savaşı’yla başlıyor ve Çanakkale Savaşı’yla bitiyor. Filmin çok görkemli bir açılışı var. Hatırlayacaksınız “Er Ryan'ı Kurtarmak” filmi görkemli, etkileyici savaş sahneleriyle başlıyor ve izleyiciyi sersemletiyordu ya “Atatürk 1881– 1919” da etkileyici Çanakkale Savaşı görüntüleriyle başlıyor ve sonrasında Atatürk’ün çocukluğuna gidiyor. Filmin sonu, filmin başladığı yere dönüyor ve film bitiyor.
Filmin sonunda Atatürk’ün askerlere yaptığı konuşma oldukça etkileyici yansıtıldı. Filmin bir başka etkileyici sahnesi; Atatürk’ün Sofya’daki kıyafet balosuna Yeniçeri kıyafetiyle katılması ve orada Dimitrina Kovachev’le yaptığı danstı bana göre, gerçekten güzeldi. Tabii ki Libya'da İtalyanlara karşı yürütülen direniş hareketinin devrimci önderi Ömer Muhtar ile Atatürk’ün ders niteliğindeki anlamlı konuşma anları da filmin unutulmaz sahnelerinden birisidir.
Filmde Atatürk’ün kendi çabasıyla, çalışarak, cephede savaşarak önemli noktalara geldiğini bir kez daha görüyoruz. Sarayda padişaha yalakalık, yağcılık yaparak, etek öperek bir yere gelmeye çalışanlara, madalya kazananlara yönelik Atatürk’ün eleştirileri de önemlidir ve günümüzdeki liyakatsizliği, hak etmeden bir şeyleri elde edenleri de anımsatmaktadır.
Neyse her şeyi anlatmayayım, gerisini de siz sinemada izleyin… Yani izlemediyseniz, mutlaka izlemenizi tavsiye ederim. Bu film, hem anlatmak istediğini çok iyi anlatıyor, hem ince ince günümüze göndermeler yapıyor hem de her yönüyle önemli bir sinema eseri… Bu arada izlerken bu filmin iki bölüm olduğunu ve ilk bölümü izlediğinizi de unutmayın.