Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Genel Başkanı Tufan Erhürman, hükümetin gereksiz uzatmalar kısmını yaşadığını ve bu durumun Kıbrıs Türk halkının zararına olduğunu savundu.

BRT’de Aziz Karaaziz’in sorularını yanıtlayan Tufan Erhürman, Kıbrıs sorunu ve iç meselelerle ilgili değerlendirmelerde bulundu. 

CTP'den yapılan açıklamaya göre, Cenevre’de gerçekleştirilen 5+1 toplantısıyla ilgili konuşan Erhürman, temmuz ayında tekrar bir araya gelineceğini anımsattı. Kişisel temsilci atanmış olmasının önemli bir gelişme olduğunu kaydeden Erhürman, “Ancak bunlar bizi kapsamlı bir çözüme götüren adımlar mı? Bunu söylemek için henüz çok erken.” dedi. 

Erhürman, en kötü diplomasi ortamının bile diyalogsuzluktan daha iyi olduğuna vurgu yaptı. "Sıfırla gittik, birle döndük." gibi bir sonucun çıkabileceğine işaret eden Erhürman, söz konusu durumun olumsuz değerlendirilmemesi gerektiğini belirtti. 

Erhürman, “Kıbrıs sorunu hâlâ BM’nin gündeminde.” ifadelerini kullandı ve anlamsız kaygılar yüzünden dört buçuk yıl kaybedildiğini ileri sürdü

 “Diyalog her zaman iyidir; en azından BM’nin önünde sorunlarınızı dile getirebilirsiniz”

Diyalog ve diplomasi ortamında söylenecek birçok şeyin olduğuna işaret eden Erhürman, inşaat ve turizm sektöründen örnekler verdi. Karma evlilikler meselesinde, insan haklarına aykırı uygulamaların devam ettiğini hatırlatan Erhürman, dört buçuk yıldır görüşme yapılmadığını, hiçbir sorunun dile getirilmediğini öne sürdü. 

“Diyalog her zaman iyidir; en azından BM’nin önünde sorunlarınızı dile getirebilirsiniz. Sarayönü’nde kendi kendinize şikâyet ediyorsunuz, sorundan besleniyorsunuz.” diyen Erhürman, sorunların ancak diplomasi ve diyalogla çözülebileceğini belirtti.  

Türkiye’de ve dünyada çok hızlı gelişmeler yaşandığını ve bu gelişmelerin temmuz sürecini nasıl etkileyeceğini tahmin etmenin kolay olmadığını belirten Erhürman, “Sayın Hristodulidis ve Sayın Tatar, özne olma pozisyonundan uzaklaştılar. Daha önce New York’ta geçiş noktaları konusunda da bir ödev verilmişti. Ancak, iki geçiş noktasını bile açamadan Cenevre’ye gidildi.” dedi.

“Neden Haspolat konusu Sayın Genel Sekreter’in gündemi olsun?” diye soran Erhürman, Cenevre’den sonra yeni bir modele geçilmediğini belirtti ve “Tüm mesele, Sayın Genel Sekreter’in toplumlar arasındaki güveni tesis etmek için bazı adımlar atılmasını istemesi” diye konuştu.

Hristodulidis’in de sorgulanması gerektiğini kaydeden Erhürman, "Crans-Montana’da kaldığımız yerden devam edelim' diyorsunuz. Beğeniyorsanız neden o zaman kalktınız? Neden bugüne kadar bunu söylemediniz? Crans-Montana öyleydi, peki neden Berlin sürecini görmezden geliyorsunuz?” diye sordu. 

Erhürman, Tatar’a da "İki devlet diyorsunuz ama bir yandan da garantilerden bahsediyorsunuz. Türkiye Cumhuriyeti, adanın tamamı üzerinden garantör olmaktan vaz mı geçti?" sorusunu yöneltti.

Tatar’ın, "Güneyde çıkan hidrokarbonlar üzerinde hak talep ediyorum.” derken, aynı zamanda "Ayrı bir devletiz." dediğini ileri süren Erhürman, deniz yetki alanları, güvenlik, hidrokarbonlar ve enerji gibi konular Kıbrıslı Türkler ve Rumlar tarafından ortak şekilde ele alınması gerektiğini kaydetti.  Erhürman, BM Genel Sekreteri’nin, Hristodulidis ve Tatar arasındaki diyaloğa pek umutlu bakmadığını savundu. 

 “Algıyı yönetme derdindeler” 

İç meselelerle ilgili de konuşan Erhürman, “Son yaptığımız anketlerde ve sokağın sesine baktığımızda, üç temel sorun öne çıkıyor: ekonomi, sağlık ve eğitim. Bu üç alanda ülkedeki herkes çok ciddi sıkıntılar yaşıyor.” diye konuştu. 

Euro’nun, iki lira daha değer kazandığını ancak buna rağmen ekonominin güneye kayışının devam ettiğini savunan Erhürman, özel okulların fiyatlarıyla ilgili de sıkıntılar yaşandığını dile getirdi. Sağlıktaki sorunların da giderek derinleştiğini ileri süren Erhürman, hükümetin ise sorunların gailesini çekmediğini iddia etti.

Tufan Erhürman, gündemde olan “başörtüsü” konusuyla ilgili şu değerlendirmelerde bulundu

“Anlamakta zorlandığım bazı uygulamalar yapılıyor. Aniden, teknik kurul toplanmadan bir düzenleme getirildi. Oysa yasalar gereği teknik kurulun toplanması gerekiyordu. Dini sebeplerle öğrencilerin yalnızca bone üzerine bandana takabileceği şeklinde bir düzenleme getirildi. Oysaki tüzükte böyle bir şey yoktu. İlginç olan, hükümetin çıkardığı tüzük değişikliğinde ‘Başörtüsüyle girilemez’ yazıyor olması. Yani hükümet, kendi yazdığı tüzüğe şimdi karşı çıkıyor. 

Öyle bir algı karmaşası yaratılıyor ki çocuklar cepheleştiriliyor. Okullarda sloganlar atılmaya başlandı. Durup dururken, teknik kurul toplanmadan tüzük değiştirildi. Oysa önce kurullarını toplayıp uzmanları çağırmalı, yasalara uygun bir düzenleme yapılmalıydı. Herkesin görüşü dikkate alınarak çözüm üretilmeliydi. Şimdi ise herkes birbirine düşürüldü: öğretmenler, çocuklar, veliler…”

Erhürman, bu sürecin her çocuğun psikolojisini olumsuz etkileyecek bir noktaya geldiğini savunarak, "Dini sebeplerle yalnızca bone üzerine bandana takılabilir’ dendi. Ardından Türkiye’deki basına ‘Başörtüsü yasağı kalktı’ şeklinde beyanat verildi.” dedi. Hükümetin ülkeyi değil algıyı yönetme derdinde olduğunu savunan Erhürman, “Hükümet, gereksiz uzatmalar yaşıyor ve bu da halka zarar veriyor.” diye konuştu.