Kıbrıs Türklerinin 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti'nden dışlanması sonucunda ekonomiden de koptuğu bilinir. Kıbrıs Cumhuriyeti'ndeki siyasal eşitlik haklarından vazgeçip azınlık haklarıyla yetinmesini isteyen Rum ortaklarının saldırısı sonucu, gerçek anlamda bir varoluş mücadelesine girişen Kıbrıs Türk insanı haklı olarak savunma ve güvenlik ihtiyacını gidermeye odaklandı.

Enklav denilen kendi içinde kapalı,  sayıları 39'u bulan ada içindeki karasal adacıklarda olağanüstü zorluklara karşı mücadele ederken sınırlı bir üretim , daha çok da Türkiye’nin Kızılay aracılığıyla gönderdiği insani yardımlarla yetinildi.

Dünya tarihinde ender görülebilecek bir başarıyla, kıt kaynaklarla geçimini sağladı ama ne köyüne/kasabasına bir tek Rum asker veya milisin girmesine izin verdi ne de eşitlik haklarından vazgeçti.

Saldırılar başlamadan 1963 yılında Kıbrıslı Türklerle Rumların kişi başına 395 dolar olan milli gelirleri, 20 Temmuz 1974’e gelindiğinde Rumlar için 980 dolara çıktı.

Oysa, Türkiye’nin binbir güçlük ve fedakarlıkla gönderdiği insani yardım ve nakit desteğine karşın,  Kıbrıslı Türklerin milli geliri ancak 265 dolar civarında kalmıştı.

20 Temmuz 1974, Kıbrıs Türkünün yalnızca savunma ve güvenlik ihtiyacını karşılaşmakla kalmadı. 11 yıl çekilen onca eziyetin ve ekonomiden kopuşun bir tesellisi olarak çok da büyük ekonomik kalkınma fırsatı sundu.

Öyle ki, Barış Harekatı sonrasında toplam Ada kaynaklarının yüzde 70’inin yer aldığı ve sabit sermaye tesisleri ile gayrimenkullerin 1974 fiyatlarıyla toplam değerinin 5 milyar ABD doları olduğunun hesaplandığı büyük bir kaynak ortaya çıktı. Ne var ki, 1974 sonrasının Kıbrıs Türk siyasileri bu kaynağı doğru yönde doğru biçimde kullanamadı. Hayırsız bir mirasyedi hoyratlığıyla harcadı.

Nitekim, Rum toplumu 1974’deki büyük kayıplarına karşın,  bugün GSMH olarak yine Türk toplumunun 3 katından fazla bir büyüklüğe sahiptir.

İşte, İMİA kısaltması ile anılan ve Türkiye ile KKTC yetkilileri arasında imzalanan “İktisadi ve Mali İşbirliği Anlaşmaları” bu realiteden doğdu.

Onca kaynağa rağmen, Kıbrıs Türk toplumunun beklenen kalkınmayı gerçekleştiremediğini ilk gören ve müdahale eden Türkiye Başbakanı, Turgut Özal oldu.

5 Aralık 1986’da Türkiye ile KKTC arasında imzalanan Ekonomik İşbirliği Protokolü bunun ilk örneği niteliğindedir.

Tabii Özal’dan sonra da bu anlaşmalar hep devam etti. 3 Ocak 1997, 12 Ocak 2001 ve diğerleri birbirini izledi.

Geçtiğimiz Cuma günü Ankara’da imzalanan son protokol de İMİA’ların yeni halkasını oluşturdu.

Aslında ilk halkadan Cuma günkü yeni halkaya kadar, yani neredeyse kırk yıldır imza atanlar değişse de değişmeyen tek şey var : Bütün İMİA’ların amacı kamunun ekonomi içindeki payını azaltmak, reel sektöre dayalı rekabet edebilir, sürdürülebilir gerçek bir ekonomik kalkınmayı gerçekleştirebilmek .

Ne var ki, onca yıla rağmen bu amaca ulaşılamamıştır. Çünkü bu İMİA’ların amacını içselleştiren, bu vizyonu paylaşan siyasi irade bu ülkede hep eksik kalmıştır.