Geçen hafta devre devre nüksettiğince Güney yakasında yine “müzakereler” ateşi çıktıydı…                      

Rum Cumhurbaşkanı Hristodulidis her ne kadar bu kez Türk tarafını yemek masasına davet ediyor olsa da dünya âlem biliyordu ki asıl amacı “Federasyonu görüşmeye zemin hazırlamaktı!”

Oysa Sn. Tatar’ın ve genelde Kuzey’deki Türk liderliğinin “federal sisteme dayalı bir çözüm formülünü” çoktan terk ettiğini iyi biliyorlardı…

Nitekim Sn. Tatar Hristodulidis’İn davetini “art niyetli” niteleyip geri itti… Ki Sn. Tatar’ın bu “ret” cevabı Rum tarafının fena halde gücüne gitti…

Buna karşın Yine de sorulasıdır:

NE OLDU ki Rum tarafına ansızın ateş basmış gibi bir efkârla “görüşmeler aklına geldi?” Nedeni neydi?  

BU KONUDA elbette türlü çeşitli yorumlar yapılabilir. Fakat artık olayın Türkiye’nin de açıktan ve resmen AB üyeliğine talip olduğunu açıklamasına ve bu konuda politikasını yoğunlaştırmasına denk düşen bir dönemde gündeme sokulmak istenmesine de bir mim koymak gerekir!            

Ki Türkiye eğer AB kapısını üyeliği için zorlamaya devam ederse artık bu teklifini reddetmeleri için ne karşısına ekonomik yetersizliğini dikebilirler (çünkü o yetersizliği çoktan aştı) ne de AB’ye henüz layık olmadığının siyasi konumudur çünkü bölgedeki siyasi ağırlığı yadsınamayacak kadar etkin ve yetkin duruma gelmiştir…

Üstelik Hem Amerika hem de Rusya ile karşılıklı politik ilişkiler kurabilen ender ülkelerden de biri olmuştur...)

DOLAYISIYLA artık sorunu sürüncemede bırakmak ne Güney Rum’una ne de Yunanistan’a bir politik getiri de sağlamayacaktır… Aksine Türk tarafının elini güçlendirecektir.  Bu nedenle Güney alelacele de olsa “federasyon” temelli bir çözüm için politikasını daha çok yoğunlaştırmaya başlamıştır.

TABİ bu “federasyon” içerikli gelişmelerde KKTC’deki CTP gibi siyasi partilerin çözüme federasyondan yana “olabilirlik” düşünceleriyle yaklaşmalarının da etkisi vardır…                                                                   

ÖTE YANDAN Rum tarafını tedirgin edip ürküten bir diğer gelişme de KKTC’nin özellikle son dönemdeki “köklü atılım ve yatırımlarıdır…” Ercan Havalanın restore edilerek daha dünyasal bir hale getirilmesi gibi..  MESELA TC’den elektrik akımı sağlamanın hazırlıklarının başlatılması, turizm yönünden gitgide daha çok gelişmesi gibi…                                                                                                                       

GERÇEKLEMESİ halinde Ortadoğu’da önemli bir turistik konum aşaması yaratacak olan yat limanı gibi projeler de Kuzey’in hanesine siyasi artıları olarak geçeceğini de unutmamalı!

KISACA açık seçik görüldüğü için artık biliniyor ki Kuzey’de bir taşın üzerine tek bir taş oturtulsa bu Güney’e karşı kazanılmış yeni bir başarı yanı sıra Kuzey’deki Türk Devletinin gücüne güç katan yeni bir katkı ve artı değer olacaktır.

YANİ artık “zaman” geçmişte olduğu gibi KKTC’nin aleyhine geçmiyor. Aksine bundan sonra yıkılması çok daha zor bir Kuzey’in yapılanması söz konusu oluyor ki üstelik “bölgesel önemde yatırımları ve büyümesi ile…”

Dolayısıyla Rum tarafı son çığlıkta sürekli “müzakereler başlasın” diyorsa bu kez korkusundandır!               

PEKİ müzakereler başlasın mı? Son çağrı Güney’in lideri Hristodulidis’ten geldi. Üstelik bu kez Sn. Tatar’a “yemeklisinden” bir buluşma teklifinde bulundu. Yemekte aynı zamanda BM’lerden bir yetkili de olacaktı ama Kuzey’den verilen cevap “düşünelim” bile değildi. Cumhurbaşkanlığı amiyane bir ifadeyle mandepsiye basmadı, düşünelim demedi, naz cilve yapmadı… “Art niyetli bir tekliftir” dedi daveti reddetti!

BUNDAN SONRA NE OLUR: Bir kere atı alan Üsküdar’ı geçti.                                                    

Mevcut “Zaman” da… Bölgedeki “siyasi konjenktür..”  Ve son zamanlarda   siyasi etkinliği ile öne geçen Türkiye de   Rum-Yunan ikilisinin Kıbrıs planlarını mesela “federal sistemi oluşturma gayretlerini” boşa çıkartır…

KALDI ki Türkiye artık resmen AB üyesi olmak için uğraşmaktadır. Sadece bu kadarı bile artık TC’nin de bir AB üyesi adayı olduğunun resmidir.                                                                             

Dolayısıyla bölgedeki hu yeni siyasi ve olumlu gelişmeleri Rum’un ve Yunanistan’ın dinamitlemesi mümkün değildir…

KISACA TAKILDIKLARIM: Bugüne kadar “öyle geldi böyle gider” geleneği içinde olagelen hükümetler istifaları ile yenilerinin oluşumlarına yada erken seçimlerin biri bitmeden diğerinin gerçekleştirilmesine o kadar alışmıştık ki…

OYSA Sn. Üstel Koalisyon Hükümetine tam da “artık vakti zamanı geldi haydi erken seçim kararını ver” dendi denecekti!                                                                                                                                            

Baktık Hükümette Bakanlar yerlerinden oynatılarak ve tabi bazıları rahatsız edilirken bazıları ödüllendirilerek “görev değişimlerine” gidildi…

BAŞINDAN beridir yazdığımca “Ünal Üstel” hem kendi bünyesindeki görevlilerle partilileri hem de muhalif siyasi partileri şaşırtan bir performans sergiliyor. Yani Sn. Başbakan öyle başı sıkıştıkta “benden bu kadar” deyip mayna etmiyor yeni formüller üretiyor hükümette devamlılık sağlıyor…

Hatta bünyesindeki homurdanmalara karşın! Nitekim son Bakanlar Kurulundaki değişiklikleri de sürprizlerden biri oldu. Millet erken seçim beklerken karşılarında bir Bakanlar Kurulu operasyonu gerçekleştirildiğini gördüler...

Dışında ise neredeyse kampanyasını başlatacak muhalefet “erken seçim” beklerken Bakanlar kademesinde yenilenen hükümetle karşılaştılar…   

Bazen böyle tatlı sürprizler de yaşıyoruz yani!