Ülke tarihinin, yüzde 29.92 ile en düşük katılımlı seçimini geride bıraktık.

  Yıllar itibarıyla seçimlerde sandığa gitme oranı hep aşağıya doğru düşüyor ama bu kez çok keskin bir düşüş oldu.

  Bugün eşimle saat 11.00 sıralarında oy kullanmaya gittik ve şok olduk, koskoca okulda biz ve bir çift daha vardı, sandık görevlileri, işleri kesat gitmiş müşteri bekleyen esnaf gibiydi.

  Bunca yıldır böyle bir şey görmedim, sandık görevlileri de böyle bir durumla ilk defa karşılaştığını söylüyordu.

  Birçok kişi sandığa gitmeyeceğini belirtiyordu, bekliyordum katılımın düşük olmasını ama inanın bu kadar düşük olacağını hiç düşünmemiştim.

  Birçok nedeni var katılımın düşük olmasının ama ülke yöneticilerinin, siyasi partilerin, siyasilerin bu durumu es geçmemesi, bunun üzerine kafa yorması gerekiyor.

   İnsanları bıktıran, bezdiren, beklentilerini sıfıra düşüren nedir?

   Halkımızın siyasetten beklentisi kalmadı mı, seçimle bir şeylerin değişeceğini düşünmüyor mu ara seçimin anlamsız ve gereksiz olduğuna mı karar verdi?

   Bunun üzerinde durulmalıdır. Eğer halkımız “biz yapamıyoruz”, “bizden bir şey olmaz”, “biz seçsek de başkası yönetiyor” diye düşünüyorsa, özgüven eksikliğinin bir parçasıysa bu, yandık demektir.

   Bu toplum “biz yapamayız”, “biz başaramayız” duygusundan sıyrılmalıdır, özgüvenini kazanmalıdır.

  Siyasilerin, yönetmek yerine koltukta kalmak için tüm ipleri başkasına devretme bireysel çıkarcılığından kurtulması gerekir.

  Yüzde 29.92 katılım oranı nedir ki? Bu es geçilecek bir durum değildir.

  Tamam seçim, bayram tatili dönemine denk geldi, birçok kişi yurt dışı ve yurt içi tatiline başladı, Türkiye kökenli vatandaşlar bu dönemi Türkiye’de geçirme planları yaptı, Sayın Erhan Arıklı’nın deyişiyle “yaylaya çıkma zamanıdır” falan, bunlar gerekçe gösterilebilir.

   Ancak göz ardı edilmemesi gereken şey şudur; eğer o insanlar seçimi önemseseydi, bu planlarını ertelerdi ya da başka bir deyişle seçime göre ayarlardı.

   Mesele şu ki insanlar seçimi ciddiye almadı, önemsemedi ya da protesto etti.

   Seçim ciddi bir ekonomik krizin gölgesinde yapıldı, halkımız çok ciddi sıkıntılar yaşıyor. Bu arada seçim birçok kişi için “keçi can kasap et derdinde” anlamını taşıyor.

   Onca sıkıntı çeken insanlar için bir milletvekili seçmek öncelik değildir.

   Ancak yukarıda da dediğim gibi eğer halk “Zaten seçtiklerimiz yönetmiyor” diye düşünüyorsa gerçekten durum ciddidir.

    Belki de az sayıda oy veren kitlenin bir muhalefet partisinden milletvekili seçmiş olmasının da nedeni budur.

    Bu seçimin UBP ve UBP Genel Başkanı, Başbakan Ünal Üstel açısından da önemi büyüktür.

    Seçim öncesi, seçim sürecinde ara seçimin, Ünal Üstel ile küskünler arasında bir hesaplaşma arenası olacağı söyleniyordu.

     Bazı bölgelere yapılan seçim gezilerinde Başkan Ünal Üstel’e eleştiriler yapıldığı, adaya odaklanmadığı haberleri geliyordu.

    Üstel’in genel başkanlığı ve başbakanlığı hak etmediğini düşünen bazı bakanların, milletvekillerinin hiç çalışmadığı hatta aleyhte çalıştığı dedikoduları dolaşıyordu.

    Bunu yine UBP çevreleri söylüyordu, hatta alacağı oyun partinin değil, Ali Başman’ın başarısı olacağını iddia edenler vardı.

     UBP çok başarısız azınlık hükümeti sonrası bile iyi bir oy oranı alarak birinci parti gelmişti ama bu kez ikinci partiydi.

     Ünal Üstel, halkın istikrar istediği için sandığa gitmediğini, yasayı değişmek gerektiğini ve hükümet ortakları ile durumu değerlendireceğini söyleyerek, sorumluluktan kaçamaz, partinin dağınıklığını, disiplinsizliğini gözlerden kaçıramaz.

     Bu başarısızlık kesinlikle Başkan Ünal Üstel’e yazar. Dikkatleri partiye değil de hükümete yöneltiyor, çünkü muhtemelen bu başarısızlığı kabineden yapacağı değişiklikle tolere etmeye çalışacaktır.

    Tabii hep katılım oranının azlığı ile kaybedeni yazdık, kazanana da bakmak lazım.

    CTP aday belirlerken birçok isim üzerinde durdu, kılı kırk yardı ve önce parti içinde hiç kimsenin itiraz etmeyeceği, kabul göreceği bir aday buldu.

     Hem parti içinden firesiz onay alan hem de toplum tarafından dürüst, ilkeli, temiz, ülkesini seven bir kişi olarak bilinen Sami Özuslu’nun kazanması sürpriz değildir.

     Özuslu, güçlü bir rakip olan UBP’nin güçlü adayı Ali Başman’a karşı kazanmıştır. Evet UBP kendi içinde birçok sorun yaşıyor ama CTP iyi bir aday belirlemese, her şeye rağmen yine de UBP kazanabilirdi.

      Meclise giren meslektaşımız Sami Özuslu’yu yürekten tebrik ederim… Şimdilik bu kadar yeter, seçimi değerlendirmeye devam edeceğiz…