Ülkede başta ekonomik çöküntü olmak üzere birçok bakımdan kara bir tablo var ama bazıları bunu görmemek için direniyor.

   Görmüyorlar mı ortadaki kötü manzarayı yoksa işlerine öyle mi geliyor?

   İçine düştüğümüz durumu görememek artık mümkün değil.

   Döviz dizginlenemez bir şekilde yükseliyor, rekor üstüne rekor kırıyor.

   İnsanlar gözünü döviz kurlarından ayıramıyor.

   Peki ülkeyi yönetenler ne yapıyor veya ne yapacak? Tabii ki hiçbir şey… Daha önce yapmadıkları, yapamadıkları gibi…

   Ekonomi uzmanları aylar önce Türkiye’deki seçimden sonra kim kazanırsa kazansın ciddi bir ekonomik kriz geleceğini defalarca söyledi; doların, Euro’nun hangi rakamlara varacağını bile dile getirdi.

   Uzmanların öngörülerine anlaşılan ülke yöneticileri pek inanmadı…

   Birkaç gündür vatandaşlar dövizin yükselişi karşısında büyük panik yaşarken, yönetenler oldukça sakin, hatta dövizin yükselişinin kimsenin moralini bozmaması çağrısında bulunuyorlar.

   Gelecek ay hayat pahalılığı ödeneği verileceğini, kayıpların giderileceğini falan söylüyorlar.

   Dövizin jet gibi yükselişine karşı, hayat pahalılığı ödeneği ha?

   Alacak olana da çare olamayacak ama hayat pahalılığı ödeneğini kim alacak? Tabii ki devlet çalışanları. Devlet çalışanları özelinde tüm halka çare olacağını düşünmek anlamlı mı? Değil tabii ki...

   Binlerce özel sektör çalışanı hayat pahalılığı ödeneği almayacak, unuttunuz galiba.

   Peki döviz bu kadar hızlı yükselirken, dövize bağlı her şey ateş pahası olurken, hayat pahalılığı ödeneğinin çare olacağını mı düşünüyorsunuz?

   Ha bir de asgari ücret var değil mi? Gelecek ay asgari ücret de artacak. Artacak da ne kadar olacak?

    Dövizin yükselişi karşısında, bu yakıcı ekonomik krizde asgari ücretin artırılışı emekçiyi kurtaracak mı?

     Hayır, içinde bulunduğumuz derin ve yakıcı ekonomik kriz karşısında ne hayat pahalılığı ödeneği çare olabilir ne de asgari ücretin artırılışı…

      Kazandığınız para her an cebinizde eridiği sürece altı ayda bir vereceğiniz hayat pahalılığı ödeneği de asgari ücret artışı da çare olamaz, olmayacak…

       Halkın alım gücü geriliyor, insanlar fakirleşiyor, hayat kalitesi düşüyor.

       Dövizin artışı hemen her şeyin fiyatını artırıyor, herkes mağdur oluyor ama döviz borcu olanlar tam perişan halde.

       Mesela birçok özel okul harcı dövizle ödeniyor hem zamlanıyor hem de döviz bazında yükseliyor.

       Üniversite harçları da öyle… Yurt dışında üniversite eğitimi alan gençlerimizin aileleri de perişan, ne yapacağını bilemez halde.

       Ülkemizde ev ve işyeri kiraları da dövize endeksli ve bazıları ödenemeyecek miktarlara yükseldi.

       Zaten şu an da her şeyin fiyatı çok yüksek ama dövizdeki yükseliş nedeniyle yeni bir zam dalgası geliyor.

       Bakın işte akaryakıta ciddi bir zam geldi bile, ardından alkollü içki ve sigaraya ciddi zamlar geldi, tüp gaza zam kapıda…

       Gidin marketlere, mağazalara bakın, tüm etiketler değişiyor, alışveriş yapmak çok daha zor hale geliyor.

       Peki devlet, mesela ülkeye ithal edilen bazı ürünlerle ilgili bazı gelirlerinden feragat edip bir nebze olsun fiyatları düşürecek mi?

     Hayır yapmayacak… Bu yöndeki çağrılara hiçbir zaman kulak asmadılar, çünkü devletin gelirleri azalırsa devlet çalışanlarını ödeyememekten korkuyorlar.

     Peki “stabil para birimine endeksli muhasebe sistemine” geçecekler mi? Hayır, bunu hiçbir zaman düşünmediler, “stabil para birimini” ya da “stabil para birimine endeksli muhasebe sistemini” hep küçümsediler, “yapılamaz bir şey” olarak gördüler, masaya bile yatırmadılar.

    Tamam, gelirlerinizden vazgeçmiyorsunuz, stabil para birimine endeksli muhasebe sistemine geçmiyorsunuz, fiyat denetimi yapmıyorsunuz…

    Eeeee, halk inim inim inlerken siz ne yapacaksınız? Hani siz halkın tüm sorularını çözecektiniz? Çözün bakalım, çözün… Bu derin ekonomik kriz için, zam furyası için çözümünüz nedir bir görelim…

    Yoksa her zaman olduğu gibi halkı kaderiyle baş başa mı bırakacaksınız? Galiba cevap bu; halk yine kaderiyle baş başa, ne hali varsa görsün…