Geçtiğimiz gün okullarımız yeni ders yılı için açılırken, kurumlarımız içinde mütevazi yapısına karşın işlevselliği büyük olan “adliyemiz” de açıldıydı.
VE her yıl olduğu gibi bu yıl da artık gelenekselleştirdiğince, kendi faaliyet alanları içinde olan “yargı ve adalete” yönelik iyi düşünülüp yerinde tespiti yapılan bir toplumsal sorunun daha altını çizdiydi…
BU defaki söz konusu törene her yıl olduğu gibi yine Yüksek Mahkeme Başkanı Narin Ferdi Şefik’in yaptığı açılış konuşması vurdu damgasını…
Vurguladığı büyük sorundu ve “artık KKTC’de kural tanımamazlığın adeta bir gelenek haline getirildiğiydi..” Bu savını da “azalması gerekirken gitgide artan davaların çokluğunu hatırlatarak yaptı…
Kİ hatırlatmasa her halde anında hatırlatacak hukukçularımız yada toplum mühendislerimiz mutlaka hatırlatacaklardı… Çünkü olay gözle görülüp elle tutulur hale geldi ki sanırsınız KKTC sahipsiz bir “devlettir!”
***
ÇİZMEDEN yukarı çıkmadan, kanunlar ve nizamlar konusunda ahkâm kesmeden fakat her yurttaş gibi devlet kademelerinde “yurttaşlık görev ve haklarımı” da gözeterek vurgulayım; “evet bu ülkede en büyük marifet yasalara bigane kalmaktır!
HATTA bir sağa bir sola, bir yukarı bir aşağı bakarken, “kimse görmüyor, işitmiyor, farkına varmıyor” diyerek bırakın yasaları çiğnemeyi…
HATTA o yasaları kişisel ve haksız çıkarlar için kullanılacak, “aracılar tefeciler” ellerinde çamur gibi yoğurarak her kalıba soktuktan sonra “büyük menfaatler ve kazanımlar” haline sokmak 1974’den beridir bu toplumun mayasına katılmış “hasletlerimizden” biri olmuştur!.
***
MESELA: Bu ülkede 1974 sonrası ahkâmlarında hırsızlığın, gaspın, yağmanın, kap kaçın, sahtekârlıkla mülk sahibi olmanın, büyük arazileri kapatmanın… Adına “hırsızlık, devlet mallarını çalmak, hakları olanların haklarını yemek yutmak denmemiştir! Ya ne denmiştir? “Açıkgözlük, beceriklilik, akıllılık,iş bilenin kılıç kuşanınındır denmiştir! “Devlet malı deniz yemeyen domuz” olmuştur…
***
DENECEK Kİ: Hadi ağam aradan şu kadar yıl geçti bitmedi mi bu “terane geveleme..” Ki artık insanlar iki karışlık toprağa bile terlerini akıtıyorlar.. İşe aşa sahip olabilmek için kan tere batıyorlar.. Kaldı ki artık ülke, üniversiteleri ile ünlendi, kampüslerinde yedi düvelin öğrencileri ağırlanmakta...
ARTIK kentlerde göklere yükselen apartmanlar, sahillerinde villalar, insanların altlarında son model lüks arabalar var… Artık insanlar vapurlar dolusu ihracat yapmaktalar, satmaktalar, almaktalar.. Ülke turist kaynamakta, Rusya’sından bile kopup KKTC’ye doluşmaktalar…
BU ülkenin hastanelerinde kalp ameliyatları yapılmakta, okullarında yedi düvelin öğrencileri okumakta, otellerinde dünyasallıkları tescilli şans oyunları oynanmakta.. Yollarında en lüksünden arabalar seyrüsefer eylemekte… Falan…
***
UZATMADAN KESEYİM: KKTC’yi yönetim erki bakımından beğeniriz yada beğenmeyiz. Fakat bir gerçektir. Bu gerçeği geçtiğimiz gün hem BM’ler Genel Kurulundaki konuşmasıyla Sn. Erdoğan hem de TC Büyükelçisi Sn. Feyzioğlu bir kez daha vurguladılar, dünya siyasi çevreleri ise yüzlerce binlerce defadır KKTC’nin Devlet olduğunu en azından iddiasını zaten işitmektedirler…
VE bu adada “federasyon” olmaz! Olsa da kısa sürede tarumar olur! Ki son günlerde Rum tarafı “çocukça” bir teklifle “son bir defa daha deneyelim” diyor!
BENZER teklifi bir de bizim taraf yapmalıdır: Şöyle ki “gelin önce adada biri Kuzey’de diğeri Güney’de siyasi yönden tanınmış iki egemen devlet olduğu konusunda mutabakata varalım.. Sonra karşılıklı anlaşmalarla siyasi yönden eşit bu iki devlet arasında en azından konfederasyonu oluşturabilir miyiz ona bakalım…”
TABİ eğer Kuzey ile Güney arasına elektrikli teller çekmeyecek, karşılıklı gidiş gelişlerle ziyaretler devam edecekse..
Böylesi asude bir çözümü oluşturmak için evvel emirde Güney’in artık Kuzey’de bir Kıbrıs Türk Devleti olduğunu kabul etmesi gerekir… “Ha asla olamaz” mı?
Çok affedersiniz yazacağım etik değil ama aha yazıyorum, “cehenneme de olmazsa. eşek tepsin sizi!”
***
KISACA TAKILDIĞIM: Yukarıda “devlet olmanın” siyasi yönden öncelikle Rum tarafınca atanınmamız gerektiğini zaten sittin senedir bilindiğince tekrar edip yazdım…
Ve kör şeytan yazıma son noktayı koyarken bir haber: “Üç gün sular akmayacak aman dikkatli kulanın!” Sebep? Bitmeyen, ikide birde tekrarlanan ya “bakım onarım” ya da “patlayan bir boru!” Öte yandan:
BEKLENDİ beklendi, oyalandı oyalatıldı ve tam da okullar açılırken “taşımacılığa” okkalı zamlar yapıldı! Öyle bir zamanda ve zeminde ki “aman neyse istediğiniz alın, yeter ki tam da okulların açıldığı, taşımacılığın kat kat artacağı öylesi kritik bir günde etrafı darma duman edecek, fasaryaya boğacak ortam yaratmayın” dedirtircesine.. Bravo iyi taktik ama! Okullar açılırken zam talep etmek.. Tam göbekten vurma buna derler!
GENE de soralım: Hani toplumsal mutabakat? Hani kitlelerin canlarını yakmadan bulunacak çareler.. Hani çocuklarımızın eğitim öğrenimlerine saygımız?
…DEĞER yargılarımızın değişmesi, cebimizdeki para bile bir saat öncesi ve sonrası değerlerle düşüp yükselirken elbette olacak.. Fakat tam okulların açıldığı gün “köşeye sıkıştırmak” için taşımacılık ücretleri ile oynamak ne kadar insancıl bir davranış olur?
DENECEK ki “kuvvetler ayrılığı ile zıt güçler dengesi sağlanırken bu tip taktikler olur…
NE kadar olduğu belli değil ama mesela aldı başını giden pahalılık karşısında yurttaşı çaresiz bırakmanın dara zora sokmanın canından bezdirmenin ne çaresi aranıyor ne de sorusu suali ediliyor.. Üstelik gitgide Allah işi oluyor, soru sual edilse “günah” sayılacak!
***
BAŞA DÖNÜYORUM: Onca eveleme gevelemeyi “Yeni Yargı Yılının başlaması nedeniyle yazdım.. KKTC’nin elinde kalmış ender “değerde” kurumlarımızdan biri olmalı. Üstelik bugüne kadar “böyle yargı olmaz” da dedirtmedi.
İŞTE bu yasalara yönelik ciddiyetle bağlılık ve doğruluk var ya… Sadece yargı organının bu hasleti bile bu adada devlet olma hak ve meşruiyetimizin ispatıdır.. Bu halk bu kurumları ile çoktan tanınmış bağımsız ve egemen devlet olmak hakkını kazanmıştır.
TEK eksiği “hâlâ denetim mekanizmalarını tam randımanlı çalıştıramıyor ve oluşan boşlukları zaman zaman yazık ki “mütegallibe” işgal ediyor!
Varsa ülkede “yasa tanımazlık” işte o hastalıklı uzuvlardan dolayıdır. Kesip atıp temizlemeyi başarırsak elbet tertemiz toplum olacağız…