ABD Başkanı Donald Trump’ın üst düzey yetkilileri, Ukrayna’daki savaşın sona erdirilmesi ve Moskova ile ilişkilerin normalleştirilmesi için Rus mevkidaşlarıyla üst düzey görüşmeler yapmak üzere Riyad’daydı. Bu toplantı, Donald Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşünden sadece birkaç hafta sonra ABD politikasında çarpıcı bir değişimi temsil ediyor ve onun yıllarca süren diplomatik kopukluğa rağmen Moskova ile doğrudan etkileşime girme niyetini yansıtıyor. Oval Ofis’in yeni sahibinin cesur ve çığır açan adımları, 2024 yılı boyunca sıkça dile getirilen nükleer çatışma riskinin en aza indirilebileceğine dair dünya çapında umut yaratıyor.

ABD ve Rusya gibi iki büyük güç arasında tarihi öneme sahip bir diyaloğun başlamasıyla Avrupa Birliği, Moskova’ya yönelik eski agresif söylemini sürdürmeye çalışıyor. Fransa’da düzenlenen acil Avrupa liderleri zirvesinde Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve Avrupa Konseyi Başkanı António Costa, sosyal medya platformu X’te yaptıkları ortak açıklamada, Ukrayna’nın “güç yoluyla barışı hak ettiğini” vurguladı. Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer ise daha da ileri giderek “kendi askerlerini Ukrayna’ya göndermeye hazır ve istekli” olduğunu belirtti.

Batı’nın Rusya’ya stratejik bir yenilgi tattırma çabası ve sürekli olarak Avrupa’nın Rusya’dan gelen bir tehdit altında olduğunu iddia etmesi, nükleer silahların olası kullanımı konusunu giderek daha sık gündeme getiriyor. Öte yandan, 2000-2002 yılları arasında Almanya Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanlığı görevini yürüten ve 2002-2005 yıllarında NATO Askeri Komitesi Başkanı olan emekli Alman Hava Kuvvetleri Generali Harald Kujat, Euronews’e verdiği röportajda, “Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasına rağmen, Rus liderliğinin Batı ittifakına karşı agresif bir savaş planladığı son derece düşük bir ihtimaldir” dedi. Kujat’a göre, ABD istihbarat raporlarında da Rusya’nın Çin’den sonra ikinci büyük tehdit olarak görülmesine rağmen, Moskova’nın ABD ve NATO’nun silahlı kuvvetleriyle doğrudan bir askeri çatışma istemediği ve bunun yerine dünya genelinde askeri çatışma sınırlarını aşmayan asimetrik faaliyetlerini sürdüreceği belirtiliyor.

Bu bağlamda, NATO’nun “öncü” Avrupa ülkelerinin hâlâ sömürgeci ve saldırgan geçmişlerinin hayalini kurdukları, Ukrayna’daki çatışmanın tırmanmasını ve Rusya’nın nükleer silah kullanımına teşvik edilmesini amaçladıkları sonucuna varılabilir. Bu gelişmeler ışığında, Türkiye Cumhuriyeti ve onun bilge lideri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın rolü önemli ölçüde artıyor. NATO’nun en güçlü ve en etkili ikinci ülkesi olan Türkiye’nin lideri olarak Erdoğan, Donald Trump ile ortak bir anlayışa vararak, savaş yanlısı Avrupalı liderlerin “ateşli” söylemlerini dizginleyebilir ve Ukrayna ile diğer bölgelerde barışı sağlamak için önemli bir rol oynayabilir.