Türkiye’de deprem bölgesinde görev yapan birkaç gazeteciden birisi olan Bağımsız Medya Grubu muhabiri Doğan Samer, Bağımsız web TV’de “Empati” programında izlenimlerini anlatırken, çok konuşulan “evladının formasına bakan babanın fotoğrafı” ile ilgili bilgi de verdi. O fotoğrafı çekmenin kendisi için hiç kolay olmadığını, gözyaşlarına boğularak çektiğini belirten Samer, “Hiç kimse bu detayı bilmez, o an ben de ağlayarak bu fotoğrafı çektim. Hüngür hüngür ağlıyordum, kendime hâkim olamıyordum” dedi. Cansız bedeni enkazdan çıkarılan ilk çocuğumuz olan Doruk Akın’ın formasını ve o formaya bakan babayı yansıtan fotoğraf, kimileri tarafından depremin acı simgesi olarak kabul edilirken, kimleri tarafından da eleştirilmişti. Söz konusu fotoğraf Kıbrıs Türk medyasının büyük kesimi tarafından iktibas edildiği gibi, Türkiye ve Güney Kıbrıs medyasında ve bazı başka ülkelerde de gazetelerde yer aldı. Doğan Samer, Bağımsız web TV’de Ali Baturay ile Emin Akkor’un birlikte hazırlayıp sundukları “Empati” programına katılarak, izlenimlerini ve o fotoğrafı çektiği anları şöyle anlattı: “Doruk Akın, enkaz altından cansız çıkarlan ilk çocuğumuzdu. İlk ulaştığımız çocuğumuz bu çocuktu. Doruk’un cansız bedeni enkazdan çıkarıldı ve sivil savunmanın çadırına konuldu. Orada insanı çok etkileyen, son derece üzen durum şöyleydi: Bir cansız beden çıkarılıyordu, sağlıkçıların bulunduğu çadıra konuluyordu. Aileler teker teker sıraya giriyordu, kendi çocuğu mu diye teşhis etmeye çalışıyordu. Bu çok kötü bir şeydi. Ekstra detay veremeyeceğim durumlar da var. Aileler tek tek sıraya giriyor, çocuğum mu değil mi onu anlamaya çalışıyordu. Herkeste müthiş bir panik vardı, korku vardı ‘acaba benim çocuğum mu?’ diye. Çocuğunu görüp kabullenemeyen de oldu. ‘Benim çocuğum değil’ dedi, o gerçeği kabullenemedi. Bunlara şahit olmak müthiş derecede kötü, üzüntü verici bir şeydi. Allah kimseye göstermesin… İlk Doruk’un cansız bedenine ulaşılmıştı. Babası teşhis etti, hemen ardından Doruk tabuta ve getirilen özel araca konularak akşama KKTC’ye gönderilecekti. Ardından babasına eşyaları verildi. Doruk’un bulunduğu yerde eşyalarına da ulaşılmıştı. Çantasından Doruk’un eşyaları ve voleybol maçında giymek için getirdiği forması vardı. Formanın üzerinde de Doruk’un ismi yazıyordu. Babası çantadan o formayı çıkardı, uzun uzun baktı, sonra formanın kokusunu içine çekti. Tabii ki gözyaşlarına hâkim olamadı. Onun için tarifi imkânsız bir acıydı, bunu ben anlatamam. Başka birinin de bu acıyı kolay bir şekilde anlayacağını düşünmüyorum. Hiç kimse bu detayı bilmez o an ben de ağlayarak bu fotoğrafı çektim. Son derece derinden, hüngür hüngür ağlıyordum, kendime hâkim olamıyordum. İnsan empati yapıyor, babayı anlamaya çalışıyor. Bir de doğal afet bölgesinin verdiği korku var, üzüntü var, stres var. Hayatımda hiç yaşamadığım acı duyguları ben orada yaşadım. O fotoğrafı gözyaşlarıma hâkim olamadan çektiğim bir andı. Kızını ayak bileğinden teşhis eden baba gördüm. Buna şahit olmam, kızını sadece ayak bileğinden teşhis edebilmesi son derece üzüntü vericiydi. Hiç kimse evladını o şekilde görmek istemezdi. İnanların gerçeği kabullenmesi çok zordu. Şu bilinçteydim, ne kadar etkilenirsem etileneyim ben oraya işimi yapmaya gittim. Mesleğimi etik kurallar çerçevesine yapmam gerektiğini son derece bilincindeydim. Ona göre fotoğraf çektim, ona göre uzak durdum, ona göre ailelere saygılı davrandım ki onların acıları benim acımdı. Oraya gelip kafama göre takılacağım bir ortamda değildim. Ben de o alileler kadar çocukların enkazdan canlı çıkmasını bekledim… Ne yazık ki oradan güzel bir haber bildiremedim…”