Bazı büyük olaylar, gelişmeler, savaşlar, felaketler, gazeteciler açısından bir sınavdır aynı zamanda.
Gazeteci olayı nasıl görür, hangi gözlükten bakar, olaylar karşısında fırsatçılık yapar mı?...
Bazı büyük olaylar, gelişmeler, savaşlar, felaketler, gazeteciler açısından bir sınavdır aynı zamanda.
Gazeteci olayı nasıl görür, hangi gözlükten bakar, olaylar karşısında fırsatçılık yapar mı?
Amaç halkı bilgilendirmek mi yoksa duygusunu sömürmek mi?
Toplumu çok yakından ilgilendiren, derinden sarsan olaylar karşısında gazeteci sorumlu davranmak yerine bundan bir rant sağlamaya çalışmamalıdır.
Maalesef böyle olmuyor, bazı arkadaşlarımız bu sınavdan geçemedi…
Böyle zor zamanlarda, geçmişte medya istismarlarına tanık oluyorduk, bu kez de böyle oldu hem de daha değişik, tuhaf bir şekilde.
Tabii şimdi bir de sosyal medya paylaşımları var ve felaket zamanları enformasyon, içinden çıkılmaz bir hale dönüşüyor. Türkiye’deki deprem felaketinden sonra da böyle oldu…
Türkiye medyası ve sosyal medyasında bu konuda birçok örnek var ama ben ülkemize bakmak istiyorum.
Deprem top yekün hepimizi ilgilendirmektedir, canımız yandı ama bizim için spesifik bir tarafı da var. O da deprem sırasında Türkiye’de bulunan sporcu öğrenci kafilelerimiz.
Bu kafilelerden birisi Adıyaman’daki İsias Otel’in enkazı altında kaldı, kurtarılmayı bekleyen 35 kişi var.
İşte tam bu noktada, pek de alışık olmadığımız bir “iyimser gazeteci” ve “iyimser sosyal medya kullanıcısı” profilleri çıktı karşımıza.
Bilmiyorum “iyimser” tam karşılığı mı, yoksa buna “mutlu haber duyurucu” mu diyeyim?
İyimser olmak çok kötü bir şey değil ama dayanaksız iyimserlik, dayanaksız mutlu haber, dayanaksız müjde, hiç de iyi ya da faydalı bir şey değildir.
Dayanaksız iyimserlik, yalana dayanan mutlu haber ya da müjde, felaket tellallığı kadar zararlıdır.
Spekülatif kötümser/kötü haberle, spekülatif iyimser haberin hiçbir farkı yoktur, yalan, yalandır…
Hatta biliyor musunuz, insanlar kötü haberlere karşı temkinlidir ama iyi habere, iyimser habere, müjdeli habere daha yakındır, çünkü ona istediğini veriyorsunuz bir anlamda.
Ancak ne yazık ki yalan çıkan “müjdeli haber” kişiyi daha fazla olumsuz etkiler, hayal kırıklığına neden olur.
Haberci doğru olmayan hiçbir haberi vermemeli, hayal tüccarlığı yapmamalı, yalan olduğu kısa süre sonra anlaşılacak haberi neden yapasın ki?
Enkaz altındaki Kıbrıs ekibiyle ilgili birçok müjdeli haber verildi, kurtarıldıkları, hastanede oldukları yazıldı, söylendi.
Kurtarıldığı iddia edilen kişilerin isimleri verildi, hangi hastanede oldukları yazıldı, hatta videolar çekildi, “şimdi yanlarına gidiyorum” diyenler oldu.
O kadar ileri gidildi ki kurtarıldığı iddia edilen kişilerin sözde sosyal medya paylaşımları verildi, okuyanı ikna etmek için. Tabii ki hiçbiri gerçek değildi.
Akıl alır gibi değil… Bu ne saçmalıktır böyle? Böyle yapınca ortadaki gerçekler değişecek mi, insanların içi huzur mu dolacak?
Hayal satarak elinize ne geçecek? Elinize ne geçecek bunu yaparak?
Yalanı daha da karartıp korkunç hale getirseniz de pembeye boyatarak, parlatarak insanları mutlu etmeye çalışsanız da yalan yalandır, her ikisinde de zararlıdır.
Pek alışık olmadığımız şekilde yalanla umut dağıtanları görmek üzücü, umarım bir daha böyle şeylerle karşılaşmayız.
Elbette enkaz altındaki kardeşlerimizden iyi haber bekliyoruz, elbette isteğimiz, dileğimiz sağlıklı olarak onlara kavuşmak ama bunu istiyoruz diye yalanlara boğulmamıza gerek yok.
Gazeteciler de sosyal medya kullanıcıları da bu konuda sorumlu davranmalıdır, bu kadar ciddi, toplumu bu kadar derinden sarsan bir konuda bu şekilde dalga geçer gibi davranmak ayıptır ve büyük sorumsuzluktur.