Ülkeyi yönetenler, hep doğru şeyleri yaptıklarını sanıyorlar.
Herkesin yanlış gördüğünü onlar nasıl oluyorsa doğruymuş gibi sunmaya çalışıyorlar.
Gerçekten de bazı şeyleri yanlış yaptıklarının farkında değiller mi yoksa işlerine mi öyle geliyor?
Yanlıştan dönmek yerine, yanlışı saçma sapan gerekçelerle savunmak, nasıl bir ruh halinin ürünüdür?
Herkes size yanlış yaptığınızı söyler, siz doğru yaptığınızı iddia ederseniz, ortada bir yanlış yok mudur?
Tabii bir ülkede her şey yanlış giderken ve yanlışlar doğrulardan fazlayken, doğrular, gerçekler önemini yitiriyor.
Her şeyin yanlış gitmesini kanıksamak, aslında yönetimlerin hep yanlış yapacağını bekliyor olmak, normal karşılamak, mağduriyeti baştan kabul etmek demektir.
Şu anda Kuzey Kıbrıs’ta yaşayanların maruz kaldığı durum budur.
Yanlışları birçok kişi görüyor, söylüyor ama bunu değiştirmek için bir şey yapmıyor.
Saçma sapan bir sistemin ya da sistemsizliğin içinde çırpınıp duruyoruz.
Hemen her şey gittikçe daha kötü oluyor, mutsuzuz, huzursuzuz ama bir şekilde bunun değişeceğine inanmıyoruz, kötüye, hatalara, istismarlara, ihmallere bağışıklık kazanıyoruz.
İsyan etme, sesimizi çıkarma, ayağımızı yere vurma yetimizi kaybettik, vasatın da altına, kalitesizliğe, basitliğe, kötülüğe teslim olduk.
Şöyle birkaç adım geri gidip, ülkede olup bitenlere bir bakar mısınız? Eğer bakabilirseniz, ortadaki rezilliği görebilirsiniz…
Her şeyin, her alanın kötü olması için çaba sarf ediliyor sanki…
Kötü de yönetiliyoruz, gelen kötülükleri de göremiyoruz, bir şekilde kötülüğün, basitliğin, kalitesizliğin bir parçası oluyoruz.
Geçmişte iyi olan her şeyin enflasyonunu yaratıyoruz, ciddi emek harcanarak elde edilecek şeylere ulaşmayı basitleştiriyoruz…
Bu basitlik içinde, emek harcamadan bir şeyleri elde edenler, bilgi, beceri sahibi olamıyor, etraf bilgiç görünümlü cahillerle doluyor.
Artık bir şeye ulaşmak bu kadar basitleştirilince de o şeyi elde etmenin neredeyse önemi kalmıyor…
Herkesin her şeyi yapabileceğinin sanıldığı ve öyle davranıldığı bir ülke oldu burası…
Mesela üniversite mezunu olmak çok kolay, yüksek lisans, doktora yapmak, profesör olmak da artık çocuk oyuncağı… Akademi dünyası sorunlar yaşıyormuş… Bu zihniyetle yaşar tabii, yaşamaz mı?
Akademisyen olmak, hekim olmak, diş hekimi olmak, veteriner olmak, psikolog olmak, eczacı olmak, diyetisyen olmak, avukat olmak, her alandan öğretmen olmak ülkemizde çok kolay…
Kolaylık o alanda enflasyona neden oluyor, tabii ki bu da kalitesizliğe…
İyilerle kötüler birbirine karışıyor, kötüler nedeniyle genelleme yapılıyor, herkes bundan nasibini alıyor.
Siyaset zaten uzun zamandır kalitesizdi, şimdi daha da kalitesizleşti, seçmenin vekil seçme kriterini dost, ahbap ve menfaat üzerine kurduğu bir düzende ne beklersiniz ki?
Herkesin her şey olabileceğini düşündüğü bir düzende tabii ki herkes bakan da olabiliyor, bakan olunca da o koltukta sihir varmış gibi her şeyi bildiğini zannediyor.
Bilmediğinin, yanlış yaptığının farkına bile varmıyor, kimseyi dinlemiyor, bizi saçma sapan gündemlere hapsediyorlar.
İşi bildiği halde istismar edenler, partisel ve kişisel çıkarlarını gözetenler de var…
En üsttekiler, ihmal, istismar, partizanlık, beceriksizlik yaparsa, gerisi neler yapmaz ki?
Seçtikleriniz fakirleştiğinize, geçim sıkıntısı çektiğinize inanmaz, okullardaki sorunları göremezler, okul binalarında düşen sıvalar, balkondan düşen mermer parçaları, çamura batan konteynerler onlar için sorun değildir, onlara göre okullarda israf olduğu için malzemeler yetişmiyor…
Siz onlara “sorunları çözün” dediğinizde “maaşlarınızdan kesinti yapalım da sorunları çözelim” diyebiliyorlar size…
Onlara göre ne sağlıkta ne çevrede ne trafikte ne ekonomide ne de limanlarda sorun var, her şey dört dörtlük, her şey toz pembe…
Onlar yatırım yapmayıp batırdığı, doğrudan yakıt alımlarıyla büyük zararlara uğrattığı, rant çetelerine meze ettiği ve hiç sıkılmadan içine partizanca istihdam yaptığı KIB-TEK’in elektrik faturalarına yüzde 30’lara varan zamlar getirebiliyor, aynı gün bunu yüzde 15’lere indirebiliyorlar…
Onlara yanlışlar yaptıklarını hissettirmedikçe, onlara direnmedikçe de böyle yapmaya devam edecekler.
Biz kabullendikçe kötülük, basitlik, kalitesizlik, istismarlar bizi daha da saracak…
“Ya canımız çıkacak ya da göç edeceğiz” dedi bir vatandaş, peki niye canımız çıksın, niye göç edelim? Niye bu kötülüklere karşı durmayalım? Neden hak etmediğimiz kötülükleri defetmeyelim? Bu kadar aciz miyiz? Değilsek, bunu göstermeliyiz…