Dikkat ediyor musunuz, son zamanlarda ülkemizde yapılması gereken işler yapılmıyor, gereksiz işlerle uğraşılıyor…
Gereksiz ama tartışma yaratacak işler… “Keçi can derdinde kasap et derdinde” derler ya tam o hesap.
Apostolos Andreas Manastırı binalarından birine mescit açmak da bu gereksiz işlerden birisi. Zararı faydasından daha çok…
Hemen yine başladı bu konuda görüşünü ortaya koyanlara, “Din düşmanı”, “Müslümanlık düşmanı”, “Gereksiz muhalefet” gibi şeyler söylemeye.
Hiç alakası yok, bunun din düşmanlığıyla ya da başka bir düşmanlıkla, gereksiz muhalefet etmekle bir ilgisi yok…
Siz son derece iyi niyetle yapıyor olsanız da (ki bu konuda şüphelerim var) bazen yaptığınız iş ciddi sonuçlar doğrulabilir.
Apostolos Andreas Manastırı’nın hemen yanına, binalarına mescit yapma fikri, planlanarak veya planlanmayarak/ aklına esilerek yapılsa da karşı tarafı yani Rumları kışkırtıcıdır, tahrik edicidir.
Masum bir eylem gibi yapıp, karşı tarafı çıldırtmak, bağırtmak, ardından kıs kıs gülmek gibi bir şey. Çok mu ihtiyacımız var buna?
Birilerinin tahrik olması, çıldırması, çatlaması zevk mi veriyor bize?
Hem de bunu din üzerinden, ibadet üzerinden yapmak caiz midir acaba?
“Anlaşılarak yapılamaz mı?” deniyor. Yapılabilir ama öyle bir anlaşma yok. Zaten bazı şeyleri yanlış anlamaya müsait Rum kamuoyunun özellikle fanatik tarafı, tepkilerini ortaya koymaya başladı bile.
Ancak unutmamak gerekir ki her toplumun hassasiyetleri vardır, biliyorsunuz o hassasiyetler kaşındığı zaman çok kötü olaylar oldur.
Dünyada tarihler boyunca bu yüzden birçok olay çıkmıştır, halen çıkmaktadır.
“Olay” sözü bazen hafif bile kalır, savaşlara, iç savaşlara neden olmaktadır, kan dökülmektedir, insanlar ölmektedir.
Mesela son zamanlarda bazı Avrupa ülkelerinde Kur'an-ı Kerim yakılması da çok büyük bir tahriktir, provokasyondur, insanların hassasiyetini hiçe saymak, onları kışkırtmaktır.
Toplumların hassasiyetleri dikkate alınmalı, yok sayılmamalıdır…
“Orada kilise var, mescit de olacak. Olursa ne sakıncası var?” demek kolaycılığına kaçmak, hassasiyetleri dikkate almamaktır.
O kilise ya da manastır orada ne için var? Ne zaman ne için inşa edildi? Önemi nedir? Başka bir din için kutsal sayılması önemsiz midir?
Bunları göz ardı ederek, durup dururken “o var bu da olacak” demek, maalesef son yıllardaki “küçük dağları ben yarattım” tavrındaki yönetenlerin, “Ben yaparım olur” mantığının bir göstergesi.
“Ben yaparım olur” deyip de ne kadar fiyaskoya neden olduklarını, kurumları batırdıklarını unutmadık ama onlar hiçbir şey olmamış gibi davranabiliyor.
Ne hata yaparlarsa yapsınlar hemen meseleyi “Türkiye düşmanlığına” bağlıyorlar.
En geçerli kılıf bu; yaptıkları her yanlış sonrası “Bunlar Türkiye’yi istemiyor, sevmiyor, o nedenle böyle yapıyor” diyerek işin içinden çıkmaya çalışıyorlar.
Kendi işgüzarlıklarınızı örtecek illaki başka yere bağlayacaksınız.
“Senin benim” meselesi değil, orası bir kültürel mirastır, hatta bizim için bir şanstır.
O bölgeye giden Rumlar ayin yapıyormuş da oraya giden Türklerin de mescit ihtiyacı varmış? Vatandaşın talebiymiş… Hade bakalım, gerekçeye bakar mısınız? Bölgede cami mi yok?
Yetkililer diyor ki; o mescitte zaten ezan da okunmayacakmış ayin de yapılmayacakmış.
Peki ne olacak? Orada namaz kılınacakmış… “Rumlar yan tarafta ayin yaparken halkımız da mescitte namaz kılacakmış…”
Ne yani biz Apostolos Andreas Manastırı’nda dinler yarışması mı yapacağız? Rumları mı kıskanıyoruz? Nedir yani bu? Neyi kanıtlayacağız?
Namaz kılmak için illaki mescide mi ihtiyaç var? Tabii ki hayır?
Bir arkadaşım Hz. Muhammed’in bir sözünü gönderdi bana. Hz. Muhammed der ki; “Yeryüzü bir mescittir. Namaz vaktinin tahakkuk ettiği zaman herhangi bir yerde namazınızı kılabilirsiniz…”
Demek ki Apostolos Andreas Manastırı’na gelen Rumların ve Hristiyan turistlerin inadına illaki oraya mescit yapıp, orada namaz kılmak şart değil. Herhangi bir yerde namazınızı kılabilirsiniz.
Hz. Muhammed'in sözünü bana gönderen Selçuk arkadaşıma teşekkür ederim. Bunlara böyle anlatmak lazım. Bizim sözümüzü yanlışa yorarlar, onlara Hz. Muhammed’in sözünü hatırlatalım…
İstediğiniz başka bir yere mescit yapın tabii ki… Ancak tartışmalara neden olacak bir yere değil… Bu arada hatırlatalım, belediye başkanının ve merkezi hükümetin o bölge için yapacak çok işi var ki yapmıyor, yapamıyorlar.
Genel olarak Karpaz bölgesi, spesifik olarak Dipkarpaz ilgiye muhtaçtır. Bölge sorunlarına odaklanın, oralarını mahrumiyet bölgesi olmaktan kurtarın.
Apostolos Andreas’a giden o delik deşik, berbat, felaket yol, tam bir utanç vesilesidir. Utanç yoludur…. Yıllardır bir yolu tamir edemeyen merkezi hükümet, Ulaştırma Bakanlığı ve çiçeği burnunda belediye başkanı, enerjilerini buna ve bunun gibi sorunlara harcasa daha iyi olmaz mı?
Onu yapmak zordur değil mi? Popülist ama provokatif işlerle uğraşmak kolay…
Rumların marketlere, mağazalara, restoranlara, benzincilere gelip para bırakmasını istiyorsunuz, hoşunuza gidiyor ama bir taraftan da iki toplum arasında yakınlaşma olmasını istemiyorsunuz.
“Varıp da bir müzakere olur, masaya oturulur? Aman ha? Böyle iyiyiz, paralarını alalım ama düşmanımız olarak kalsınlar. Paralarını alalım ama canlarını yakacak bir şeyler bulalım, düşman kalalım…”
Mantık bu… Masum ve iyi niyetli gibi görülen eylemlerin biraz altına bakmakta fayda var, mutlaka bir şeyler bulursunuz…
Ya Rumlar, Hala Sultan Tekkkesi’nin içine kilise veya benzeri bir şey inşa etse, ya da bir odasını böyle bir şeye çevirse hoşunuza gider mi? Gitmez tabii ki… Demek ki size yapılmasını istemediğiniz bir şeyi siz de başkasına yapmayacaksınız ama dedim ya mesele empati yapmak ya da yapamamak değil, mesele provokasyon kokuyor…