Bu yazıda yazacaklarıma, “Toplumbilimcilerin ya da psikologların işine karışıyorsun” demeyin, öyle bir niyetim yok.

    Ben bir uzman olarak değil de gazeteci olarak gözlemlerimi yazacağım.

    Birçok sorunumuz var ama onca sorun içinde bir sorunumuz daha var; sembollerle statü arayışı…

    Evet birçok kişinin ciddi maddi zorluklar yaşamasına, batmasına, borca gömülmesine neden olan bir hastalığa dönüştü sembollere statü gösterisi ya da göstermelik sahte hayatlar…

    Ekonomik krizlerle boğuştuğumuz böyle bir dönemde sembollerle statü arayan, olmayan statüyü varmış gibi gösterip hava atan ama batan insanlarla dolu etrafımız.

    Herkesin zengin olması ya da zengin bir hayat yaşaması mümkün değildir ve gereksizdir de…

    Mütevazı bir hayat sürmek ayıp değildir.

    Elbette dar gelirlilik, fakirlik zordur, bizim gibi sosyal devlet anlayışının olmadığı ülkelerde zorluk daha da katlanır…  

    Ancak ne olursa olsun varlıklı kişilere öykünmek yani onları taklit etmek çok tehlikelidir.

    Olmayan parayı bir şekilde yaratarak, pahalı sembollerle statü kazandığını zannetmek en büyük yanlıştır.

    Bir kurum veya bir toplum içindeki durumunuz/ konumunuz statünüzü belirler ama mevcut durumunuz bir ayıp içermiyor ki statü yükseltme sevdasına tutulasınız.

     Pahalı semboller neler midir? Tabii ki lüks otomobildir, villadır, cep telefonunun en pahalısıdır, mesela iPhone’un en son modelidir, sosyal medyada paylaşıp caka satacağın yurt dışı tatillerdir, pahalı marka kıyafetlerdir…

     Kimsenin ne satın alacağına karışamayız, bunlarla gösteriş yapmasına da…

     Ancak bunu yapanlar bilmelidir ki maddi gücünü aşıyorsa, statüsünü yükselteceğini sandıkları bu semboller onları mahvedebilir.

     Olmayan hayatı yaşamaya hiç gerek yoktur, sizi yaşadığınız ev, kullandığınız otomobil, taşıdığınız cep telefonu, giydiğiniz kıyafet veya pahalı tatillere gitmenizle daha çok seveceklerini, daha çok takdir edeceklerini, daha çok yardım edeceklerini sanmayın.

      İnsanlar sizi gösterdiğiniz karaktere göre sever, gerçekten ortaya koyduğunuz başarılarınızla takdir eder.

      İyi insan olmak için çok pahalı şeylere sahip olmaya gerek yoktur.

      Birilerinin, “Bak ne lüks bir otomobil kullanıyor” demesi sizin statünüzü yükseltmez.

      “İnsanlara layık görmüyor musunuz lüks yaşamı?” diye sorabilirsiniz.

      Niye layık görmeyim ki? Parası varsa, maddi gücü onu karşılıyorsa alsın, kullansın, en doğal hakkıdır, parası vardır en pahalısını alır…

     Sorun, parası yetmeyenin en pahalıyı alma sevdasıdır…

      Bir zamanlar bir arkadaşım bana bu soruyu sormuştu. Eşi ile kendisinin maaşlarını biliyordum, maaşları gösterişiz bir hayat yaşamalarına yetiyordu, asgari ücretin biraz üzerinde kazanıyorlardı.

     Arkadaşım bir gün geldi, borçlandığını kendisine Mercedes, eşine BMW aldığını söyledi.

     “Aman ne yaptın? Bu otomobiller arıza yaparsa makinistten çıkaramayacaksınız. Hatta bir süre sonra bunlara yakıt koyamayacaksınız” dedim.

     Çok bozuldu, “Bize layık görmüyor musun?” dedi. “Hayır yahu, layık görmemekle bir ilgisi yok, ben sana dünyanın en iyi, en pahalı, en güzel otomobilini layık görürüm ama benim layık görmem değil, senin gerçeklerin önemli. Senin gerçeğin bu iki otomobili kaldıramaz” dedim.

     Uzun süre kendisi de eşi de benimle konuşmadı. Ta ki tam da dediklerim çıkana kadar… Otomobillerden birisi arıza yaptı, gerçekten de makinistten çıkaramadılar, yedek parçasını satın alamadılar, sonra kalan tek araca bile yakıt koymakta zorlandılar ve tabii ki büyük borç nedeniyle tüm hayatları altüst oldu. Otomobilleri elden çıkardılar ama yıllarca borcundan kurtulamadılar.

    En sonunda da bana “Çok haklıydın” dediler. Ben haklı olmak istemiyordum, keşke haklı çıkmasam. Ancak görünen köy kılavuz istemez ki…

    Benzer duruma düşen birçok kişi var.  Klişe bir söz ama boşuna dememiş eskiler, “Ayağını yorganına göre uzat” diye…

    Birkaç hafta önce benzincideydim, ödeme yapmak için beklediğim pompacı genç, söylenerek geliyordu, “Ne oldu?” diye sordum. Genç, “Olacak iş değil be abi, adam Range Rover ile geldi, ’50 TL’lik yakıt koy’ diyor. Sinir oldum, ‘Hiç olmazsa 100 TL’lik koyayım. Zaten borudan geçene kadar uçacak, depoya yetişmeyecek. Yakıt koyamayacaksan niye Range Rover satın alıyorsun ki?” dedi.

    Daha önce de benzincilerden benzer şeyler duydum, lüks araçlarla gelip 50 TL’lik, 100 TL’lik yakıt koymak isteyenlerin olduğunu…

    Pahalı sembolle statü kazanmaya çalışırken, işte milletin ağzına böyle düşersin. Millet zaten konuşur, bir şey değildir birilerinin konuşması da bu gereksiz lüks düşkünlüğü ciddi maddi mağduriyetlere neden oluyor.     

    Yukarıda saydıklarıma ek bir tehlike daha var. Kumarhaneye gitmek de statü yükselişi sanılıyor. Ne büyük yanlış… Biraz üzerine giderseniz de “sınırlı parayla gidiyorum, yiyip içip kaçıyorum” derler. Hep böyle başlar zaten, küçük sınırlı para gittikçe büyür, batmaya kadar gider…

    “Kumarhanede eğleniyorum” sözüne illet oluyorum. Eğlenecek yer mi kalmadı? Yiyip içiyormuş. Çünkü kumarhane sahipleri ahmaktır değil mi, siz yiyip içesiniz diye hayrına veriyorlar bunları? “Sınırlı para harcıyorum”, “Eğleniyorum” diyenler kendini kandırır, başkasını değil.

    Kumar oynamak bir statü yükselişi olamaz, batmaya, perişan olmaya kapı açmaktır…

    Son dönemde bazı bölgelerde taşınmaz mallar/ gayrimenkuller; tarlalar, araziler değer ediyor diye satılıyor, yerine lüks araçlar alınıyor. Tarlayı satıp lüks otomobil almak, gerçekten akıl tutulması gibi bir şey… Gayrimenkulünü satıyorsan, hiç olmazsa faydalı bir şeye harca ne oldum delisi olmaya ne gerek var ki?

    Pahalı sembollerle statü arayanların başına başka şeyler de geliyor. Para yetmeyince ne oluyor? Çalıştığı yerin parasını çalıyor, yolsuzluk yapıyor, rüşvet alıyor… Tefecilerin eline düşüp mahvolanlar var… Mahkeme haberlerini dikkatli okuyun, lüks yaşama ya da kumara para yetiştirebilmek için gayrı yasal işler yapan insanları göreceksiniz…

    Sahte yaşamların, olmadığı halde kendini zengin göstermeye çalışanların sonu felakettir.

    Mesela şöyle bakın; araç/ otomobil üreticileri, otomotiv sanayii neden çeşitli fiyatlarda onlarca hatta her markayı hesaba katacaksak yüzlerce model üretir? Neden yalnızca çok pahalı lüks araçlar üretmezler? Tabii ki kişilerin alım gücüne göre, her keseye göre satabilsinler diye. En ünlü markaların bile küçük, ucuz modelleri olduğunu görürsünüz.

   Dünyanın kanunu böyle… Konutlarda da benzer bir durum var… Maddi gücü yeten dev gibi evlerde yaşar, o dev evleri alamayan villa satın alır, villaya maddi gücü yetmeyen daha küçük mütevazı konutlara sahip olur, bunları da alamayan apartman dairesi satın alır. Yani inşaat dünyası da maddi güce göre değişiklik gösterir.

     Mesele kendi maddi gücünün farkında olmakta ve ona göre adım atmakta yatar. Sahte hayatlara, pahalı statü sembollerine gerek yoktur. Ganimet bu toplumun çoğunu deli etti, ganimet kalmayınca bu ganimet kültürü, statü elde etmek için sahte hayatlara kaydı. Ne yazık ki bu durum tehlikeli bir şekilde yükseliyor. Bu konuda da toplumsal eğitime gerek var ama bunca sorun içinde bununla kim ilgilenecek değil mi?