“Zıt güçler dengesine” inanırım. Tutun ki yaşamlarımız sürecinde oluşturmaya çalıştığımız ve ölene dek devam eden arayışlar silsilesinde sürer gider.. Fakat hiç istediğiniz sonuca varamazsınız.. Çünkü vakti zamanında Yunanlı filozofun söylediğince bir an öncesi “şimdi” değildir.. Akan su, geçen zaman gibi geride kalmış, yerlerini “yenileri” almıştır..
BU ilahi ve doğasal olay ayni zamanda dünyanın hayatiyetiyle düzenlerini oluşturur. Ki o düzenleri sıcağına soğuğuna, yağmuruna karına, havasına suyuna uygunluğunca değerlendirenlerdirler ki hem başarılıdırlar hem kalkınmış ve müreffeh!
BU ilahi ve dünyasal olayın tek sırrı da işte bu doğasallığa uygun yaşamlar düzenini yaratabilmektir.
MESELA bundan yetmiş yıl önce ilkokullarda matbaadan baskılı tek kitap olan “alfabedeki” okuma parçalarından birinde “Ağustos böceği ile Karıncanın” hikâyesini okurduk..
Biliyorsunuz, bütün yaz karınca kış için hazırlık yapar ha bire tahıl tanelerini taşırken Ağustos böceği ağaç dallarında şarkı söylermiş de kış geldi miydi karınca yuvasına çekilir biriktirdiği erzakıyla beslenirken, Ağustos böceği de aç bilaç ölür gidermiş.
***
KALKINMIŞ ülkelere bakın.. Hemen hepsi de ileriye bakarlar.. Bizse sittin senedir geçmişte olup bitmiş olayları anlatarak “meğer neymişiz be ağabey” tafraları ile anlatımlarında ahkâm keseriz..
Kİ HEMEN hiç değişmeyen kaderde mesela her yeni ders yılına sancılı kavgalı başlarız…
Hemen her yeni yıla, geçmiş yıldan kalan bütçe açıkları ile gireriz.. Yol sorunlarımız hiç bitmez, konut sorunu aileleri canlarından bezdirir.. Pahalılık sürekli artar…
KISACA her yeni yıla geçmiş yıllardan kalma sorunlara beterince ulanan yeni sorunlarla girilir!..
Hayır gerçekleştirilenleri, topluma kazandırılanları küçümsemiyoruz. Ki dün bir “cemaattik” bugün telaffuz etmesek de kendimize “toplum” demiş olsak da bu adada bir insan topluluğunun “var olması bir dünya devleti olması için yapması gereken ne varsa” gerçekleştirmeye çalışan bir “devletiz.. Fakat:
İŞTE O BÜYÜK SORUN: Hâlâ bir devlet gibi düşünemiyor, planladıklarımızı gerçekleştiremiyoruz! Bir devlet gibi yapılanamıyor örgütlenemiyoruz!
Bir devleti oluşturan tüm kurum ve kuruluşları bircik bircik oluşturarak çalışır duruma sokmak için mevkiler ihdas ederken bir yandan da yıkıyor ya da rezil rüsva ediyoruz.
SONUÇTA ya yaptıklarımızın yarattıklarımızın çarklarını çeviremiyoruz veya son “doktorlar eczacılar” olayı ile ispatı vücut bulduğunca cicim bicim kurduğumuz devletin ırzına geçiyoruz..
VE “HELE” dediğimizce “hele şu son yolsuzluk olayına bakıyoruz!” Hiç birimize yakışmadığını görüyoruz! ***
OYSA TAM BU SIRADA: Asıl konuşmamız hatta toplumca ayağa kalkıp “kutlamamız” teşekkürlerimizle minnettarlığımızı duyurmamız gereken önemli bir siyasi gelişmeye de tanık oluyoruz:
Kıbrıs’ta bir “Türk Devleti” olduğunun ispatını yeniden çakan siyasi seferberliğimize bu kez “Kıbrıs Türk Devleti” adını vermenin karar aşamasına gelmişliğini yaşıyoruz..
Kİ doğrudur: Kıbrıs’ta iki devlet varsa, biri Güneyde Rum diğeri Kuzey’de Türk devleti ise “coğrafi bölgeselliği” belirtmeye gerek yoktur..
Çünkü adada gerçekten bir Türk Devleti bir de Rum Devleti olması siyasi realitedir..
EVET bu gerçeği dünya siyasi çevrelerine anlatıp kabul ettirirken “Kuzey Kıbrıs Türk Devleti” diyerek Güney’deki Rum devletinden ayrı gayrı egemen bir devlet olduğumuzun ispatını çakıyorduk ama bu bir siyasi tanıtımdı..
OYSA artık Kuzey’de tutun ki Türkçe Konuşan bir halk vardır ve “Türkçe konuşan Devletler” topluluğunun da gözlemci üyesidir..
KALDI Kİ asıl gerçek şudur: Kendini “tüm adanın devleti” olarak lanse eden Güney’deki Rum Yönetimi Kuzey’deki Türk Devletine icazetsiz izinsiz gölgesini bile sokamazken, gene de “adanın egemen devleti” rolünü oynamaktadır..
Üstelik bu sahtekârlığı da adadaki BM’ler Güçlerine, Egemen üslerindeki İngiliz’e rağmen yapmaktadır ki “kör gözüne parmağım!”
***
BAŞA DÖNÜYORUM: KKTC Kuzey’deki devletiyle geleceklere yürümeye devam ediyor. Hem de kendini yenileyerek.
Nitekim son merhalesinde “artık KKTC yani “Kuzey Kıbrıs Türk Devleti” adının değiştirilerek sadece “Kıbrıs Türk Devleti” olarak tanınma yolundaki yürüyüşüne devam etmesi kararı vardır… Ki bir kez daha kabuk değiştirirken yerine “yenisini” ikamet etme ilerleyişinde.
(Zannedersem bu konuda tek sorun dilimize alışılmışlığı ile oturan “KKTC” harflerinin kolay ve kulaklara hoş gelen söyleminin “Kıbrıs Türk Devletine” dönüşürken “KTD” gibi baş harfleriyle söylenmesindeki zorluğu ve ses ahenginin bozukluğu olacaktır.. Ne var ki çare yoksa zamanla buna da alışılır.
BİR haftayı daha kapatıyoruz.. Zaman hızla ilerliyor ve biz zamanın çok gerisinde kalıyoruz.. Gelecek hafta buluşmak üzere..