Bu ülkeye ait neyimiz varsa mahvettik, mahvetmeye devam ediyoruz.
Bütün değerlerimizi yok etmek için bir çaba var sanki.
Kurumlarımızı sorunlara gömüyoruz, çalışamaz hale getiriyoruz, borç batağına sürüklüyoruz.
Çok şeyimizi kaybettik ama en önemlisi, bizim için çok büyük hayati önemi olan Kıbrıs Türk Hava Yolları’nı (KTHY) batırdık kapattık, tarihe gömdük, çok da acısını çektik, halen çekiyoruz ama akıllanmadık.
Ders çıkarmasını bilmiyoruz, tekrar tekrar aynı hataları yapıyoruz.
Dört- beş yıldır Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu’nu (KIB-TEK) yok etmek için her şeyi yaptılar, halen uğraşıyorlar.
Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) de kötü yönetiliyor, borç batağında gömüldü, çıkış yolları aranıyor.
Şimdi de sırada KOOP- SÜT var, o da zor durumda, onu da borç batağına sürüklediler…
KOOP- SÜT’ün 100 milyonun üzerinde borcu olduğu, yükümlülüklerini neredeyse yerine getiremeyecek hale geldiği iddia ediliyor.
Bravo bize değil mi? Tüm kurumlarımız sıra sıra aynı kaderi paylaşıyor…
Son dönem zora sokulan KIB-TEK, DAÜ, KOOP- SÜT’ün ortak derdi nedir?
Tabii ki siyasi yöneticiler…
Evet kurumlarımızı zora sokan siyasi yöneticiler, iktidardaki partilerdir.
Kurumlarımız bir işletme gibi değil de siyasilerin babalarının arpalığıymış gibi kullanılıyor.
Partizanlık mı istersiniz, iş bilmezlik mi, arsızlık mı? Ne isterseniz var…
Gereksiz partizanca istihdamlar, hesapsız kitapsız işler yapılıyor.
Yolsuzluk ve rant çeteleri kurumlara yerleşiyor, akıl almaz işlere imza atılıyor.
Siyasinin kurumla ilgisi gailesi yok ki…
O nedenle hovardaca işler, harcamalar yapılıyor, ekonomik akıldan uzaklaşılıyor.
Göz göre göre yapılıyor bunlar, aslında felaket bağıra bağıra geliyor kurumlara.
Tüm kurumlarda partizanca atamalar var… Oraları yönetemeyecek kişiler yönetici yapılıyor, o işlerden hiç anlamayanlar yönetim kurullarına getiriliyor.
İş bilmeyen insanlar, sözde icraat yaparken birçok yanlışlığa imza atıyor.
Önce batırıyor, mahvediyorlar sonra da “Nasıl kurtarabiliriz?” derdi başlıyor.
Tabii her zora sokulan kurum için başlıyor bir dedikodu, “satılacak”, “devredilecek”, “kapatılacak”, “özelleştirilecek” diye.
Kurumları bilerek, isteyerek halkın gözünde antipatik yapıyorlar, halk usansın, “Özelleştirin de kurtulalım” desin ve onlar da oraları peşkeş çeksinler.
Kurumları zora sokan siyasi yöneticilerdir ama perde gerisinden halkın gözünden düşürmeye çalışanlar da onlardır.
Kurumlar, koalisyon ortakları arasında paylaşılıyor ve oraları parti binası, parti lokali gibi kullanılmaya başlıyor.
İşte son kurban KOOP- SÜT… Böyle köklü bir kurum nasıl batırılır? Tabii ki kötü yönetilerek…
Kooperatif ve iştirakleri her birkaç zamanda bir “partizanca istihdam” veya “savurganlık” meseleleriyle gündeme geliyor. Hep bir kötü yönetim hikayeleri…
Piyasayı dengeleme misyonu olan KOOP-SÜT, tüm ürünleriyle en pahalı markaya dönüştü.
KOOP- SÜT ürünleri piyasanın en pahalısı, yanlış politikalarda hem ihracatta geriledi hem de iç pazar payını kaybetti.
Günlük 150 bin TL’nin üzerinde zarar ettiği, 120 milyon TL’ye yakın borcu olduğu söylenen KOOP- SÜT’ün işlerinin yürüyebilmesi için hemen acil 20 milyon TL’ye ihtiyacı varmış.
Dışarıdan bakanlar, Kıbrıslı Türkler için “yönetemiyorlar” diyor.
Yönetemeyen halk mı yoksa siyasi yöneticiler mi?
Mesela KOOP-SÜT ile aynı işi yapan özel sektör işletmeleri nasıl olup da beceriyor ama KOOP- SÜT başarısızlığa mahkûm?
Çünkü kurumlara siyasiler burnunu sokuyor, partizanca ve çok yanlış işler yapılıyor.
Kurumlar siyasilerden kurtarılmadıkça bu hep böyle gidecek anlaşılan.
Tabii kurumları batıranlardan hesap sorulabilse, yargılansalar, hapse atılsalar böyle olmayacak ama hep yapanın yanına kalıyor.
Geliyorlar, mahvediyorlar, borca batırıyorlar, kurumları bitiriyor kaçıyorlar ve hiçbir şey olmuyor. Burada büyük bir yanlışlık var ama bu yanlışlığa son verecek irade ve niyet yok.
Bir taraftan halk zorluklar karşısında yılıp göç ediyor, diğer taraftan kurumlarımız bir bir batırılıyor. Gidişat hiç tamam değil…