Bağlıköy’deki muflon heykelinin yerinden sökülüp, kırılması olayına “münferit bir sarhoş kişi davranışının sonucu” veya “deli toy işi” diyebilirsiniz…

   Öyle diyenler olduğunu duyuyorum ve sosyal medyada görüyorum.

   Sarhoş veya deli toy işi olsa da meselenin temelinde bazı kişilerin kendini bu ülkeye ait hissetmemesi yatıyor.

   Bir ülkenin değerlerine saygı duymamak, aidiyet sorunuyla alakalıdır.

   Kıbrıs’a özgü bir hayvan olan muflonun heykeli, kimi neden rahatsız etsin ki?

   Eline ne geçti onu kıran ve oradan söken kişi veya kişilerin?  

   Zaman zaman başka heykellere de saldırılıyor, kırılıyor, yerinden sökülüyor.

   Mesela Lefkoşa’daki Bener Hakkı Hakeri heykeli birkaç kez saldırıya uğradı.

   Heykeller kentlerde neden yer alıyor, neyi temsil ediyor, kişinin umurunda değilse, kişi kentle ve o kentteki değerlerle ilgili bir aidiyet hissetmiyorsa kırar da söker de yanabilecek bir şeyse yakar da…

    Ülkedeki çevre kirliliğinin ve çevre katliamının da bununla ilgisi var.

    Ülkesini seven o ülkeye aidiyeti olan kişi, o ülkeyi neden kirletsin, neden çirkinleştirsin ki?

     İnsan neden tertemiz bir çevrede değil de pislik içinde yaşamak istesin?

     Caddeyi, dereyi, ovayı, tepeyi, piknik alanını; hemen her şeyi çöpe boğuyoruz.

     Piknik yaptığı alana çöplerini bırakıp kaçmak ya da otomobiliyle giderken çöpünü pencereden fırlatmak nasıl bir bencilliktir, nasıl bir düşüncesizliktir?

     Ya pencereden izmarit fırlatıp, arpa/ buğday ekili tarlalarda veya ormanlarda yangın çıkmasına yol açmak, cinayetle eşdeğerdir. Çünkü hem bitkilerin hem de oralarda yaşayan onlarca hayvanın ölmesine yok olmasına yol açılıyor… Tabii ki üreticiye verilen zarar da var…

    Mesela bazen tarihi eserlerin duvarlarına yazılar yazıldığını görürsünüz.

    Asırlar boyu ayakta kalabilmiş eserleri, eline fısfıs/sprey boyayı alıp kirletmek, sağlıklı bir ruh halinin yapabileceği bir şey mi?

     Kendini bilen, ülkesini seven, kendini bu ülkeye ait hisseden insan bunu yapar mı?

     Başka şeyler de yaparlar… Mesela kentlerde veya anayol kenarlarındaki sokak lambalarına zarar verirler.

     Mesela, trafik levhaları boyanıyor veya yerinden sökülüyor.

     Mesela, belediyelerin ektiği çiçeklere, diktiği fidanlara zarar veriliyor, yerinden sökülüyor ya da kırılıyor.

     Ağaç dallarını kesmek, kırmak hatta ağacı oradan tamamen yok etmek için adeta fırsat kollanıyor. Çok sayıda yeşil düşmanı insan var.

     Neden? Ne yaptı sana o çiçekler, ağaçlar veya ağaç fidanları?

     Bu ülkenin değerleri, güzellikleri seni neden rahatsız eder?

     Neye ya da kimedir bu öfke, kimden intikam alınıyor?

     Çeşitli nedeni var bu deliliğin ama en önemli sorunlardan birisi aidiyet sorunudur ya da aidiyet duygusundan yoksun kişilerin fazlalığı.

     Bir kişi kendisini bir yere ait hissetmiyorsa oraya saygısı da olmaz, orayı umursamaz da orasıyla ilgili gelecek kaygısı da yoktur.

      Orada yaşayan insanlar başka başka yerlerden gelmişse, orada doğup büyümemişse, sokaklarında oyunlar oynamamışsa, orada anıları yoksa, maalesef o mahalleye, o kente, o ülkeye karşı bağlılık hissetmez, aidiyet duygusuna sahip olamaz.

     Bu çok bilinen ve söylenen bir şeydir; aidiyet duygusunun gelişmesinde en önemli etken, söz konusu yerde geçirilen zaman ve yaşanan anılardır.

     Bunlardan yoksun kişilerin aidiyet duygusu hissetmesini ve yaşadığı mahalleyi, kenti, ülkeyi korumasını beklemek boşunadır.

     Peki dünyanın başka yerlerinde dev gibi kozmopolit kentleri nasıl koruyor ülkeler? Tabii ki devlet otoritesiyle, denetimle, yapanın yanına kalmayacak ciddi cezalarla…

     Bizde hem kontrolsüz bir nüfus var hem devlet otoritesi zayıf hem de denetim özürlüyüz…

     Böyle bir ülkede değerlerin korunmasını mı beklersiniz? Tabii ki sonuç böyle olur.

    Ha, buralarda doğmuş, büyümüş, buralarda anıları olan bazı kişiler de benzer zaafları göstermiyor mu? Evet gösterenler var maalesef…

    “Ne oldum delisi” olan, dış etmenlerle özündeki iyi niteliklerini, değer yargılarını yitirip yozlaşan, kendi ülkesine yabancılaşan, devletin otoritesizliğinden yüz bulan, denetimsizlikten faydalanan, kendini açıkgöz zannedip aslında kendi kendini yediğini, kendi kendini yok ettiğini fark etmeyen büyük bir kesim de mevcut…

      Eh, kontrolsüz nüfus nedeniyle onca yabancının yer aldığı, bazı vatandaşların da kendi ülkesine yabancılaştığı bir ortamda ne beklersiniz ki?

      Heykeli de sökerler, çevreyi de kirletirler, tarihi eseri de boyarlar ya da yıkarlar, ovayı ve ormanı da ateşe verirler; bu ülkeye ait olan hiçbir şeye saygı duymazlar…

      Üstelik bir ülkede anayasaya, yasalara, kurallara, etik değerlere devleti yönetenler uymazsa, başta onlar zafiyet gösterirse, ülkede yaşayanların ne yapmasını beklersiniz ki?