Ülke her bakımdan berbat bir durumda…
Tam bir başıboşluk var, her taraf dökülüyor.
Hiçbir şey ama hiçbir şey tamam değil…
Her gün bir fiyasko, her gün toplumsal mağduriyetler…
Delirmemek, çıldırmamak elde değil.
Memleketin yöneticisi yok sanki, ülke insanı kaderine terk edildi.
Devlet, frenleri patlamış, kontrolden çıkmış, bir yere çarpacak kamyon gibi…
Aynı zamanda da batmış, fonksiyonlarını kaybetmiş bir işletme görünümünde…
Bir memleketin haline bakıyorsunuz bir de bu ülkeyi yönetenlere, hayret ki ne hayret!
Vatandaş başka ülkede yönetenler sanki başka bir ülkede yaşıyor.
Konuşmalarına, açıklamalarına, demeçlerine sosyal medyadaki paylaşımlarına bakıyorsunuz ve kendi kendinize sorular soruyorsunuz…
“Acaba bizi delirtmeye mi çalışıyorlar?”
“Acaba ülkenin gerçek halini görmüyorlar mı?”
“Acaba onların baktığı yerden ülke güllük gülistanlık mı görülüyor?”
“Acaba memleketin halini görüyor da hem kendi kendilerini hem bizi mi kandırmaya çalışıyorlar?”
“Acaba her şeyi görüyor ama koltukta kalmak için pembe gözlüklerini mi takıyorlar?”
“Acaba ‘vatandaş zaten bağırır çağırır ama yine yerine oturur, öfkesi tez söner, sonra duruma alışır’ diye mi düşünüyorlar?”
“Acaba, ‘bu ahmaklar sosyal medyadan bağırır ama sokağa inemez’ diye düşündüklerinden dolayı mı kıllarını kıpırdatmıyorlar?”
“Acaba çok yeteneksizdirler de acizliklerinden dolayı mı sorunları çözmüyor, çözmek için de çaba sarf etmiyorlar?”
İnsanın aklına bin tane soru geliyor ama ne fayda?
Kendi kendimize soru sorduğumuzda bir şey mi değişir?
Şöyle bir gazetelere, medyaya ya da sosyal medyaya bakın; sorunlar, sorunlar, sorunlar…
Bitmek bilmeyen, çare bulunamayan kronik sorunlara ek yeni sorunlar, sıkıntılar, dertler, fiyaskolar, beceriksizlikler…
Özellikle ekonomik kriz ateşi vatandaşı yaktı.
Döviz bugün yine rekor kırdı, döviz yükseldikçe hayat daha bir pahalı oluyor.
Hükümet edenler ekonomik krize çare bulamıyor, hayatın ucuzlaması için tedbir alamıyor, sözde aldığı tedbirler etkili olamıyor.
Krizi fırsat bilen çevreler var ama hükümetin bunlara tedbiri yok.
Daha ne olması bekleniyor acaba?
Bu toplum daha ne kadar ezilebilir ne kadar mağdur edilebilir?
Asgari ücrete artış yapıldı ama ne oldu?
Daha o asgari ücret emekçiye ulaşmadan döviz karşısında eridi.
Düşünebiliyor musunuz; 15 bin 750 TL olan net asgari ücret, 7 günde dolara göre 508 TL; sterline göre 620 TL ve Euro’ya göre 700 TL değer kaybetti.
Muhtemelen değer kaybetmeye de devam edecek.
Bu pahalılıkta bu parayla nasıl geçinilir acaba?
Aynı şey devlet çalışanlarının alacağı hayat pahalılığı ödeneği için de geçerlidir, onların da henüz almadıkları ödenekleri eridi gitti.
Öte yandan, bu yaz günlerinde bir taraftan yanan çöplüklerden çıkan dumanlarla boğulacaksınız, diğer taraftan evinizde de elektriğiniz kesilecek.
Size diyecekler ki; “Elektrik kesintileri kabloyla elektrik gelince bitecek…”
E tamam da o kabloyla elektrik gelene kadar ne yapacağız?
Kabloyla elektrik yarın mı gelecek, kim bilir gelmesi kaç yıl sürecek, o zamana kadar bir çareniz, bir çözümünüz yok mu?
Hep aynı şey? Hep cak cek, cak cek…
Sağlık için “yapacağız”, eğitim için “yapacağız”, ekonomi için “yapacağız”, trafik, çevre, turizm, asayiş için “yapacağız”, bir vaattir gider.
Onu yapacaklar, şunu yapacaklar, bunu yapacaklar ama ortada bir şey yok.
Onlar başka bir dünyada, halk başka bir dünyada ama bu şekilde de gitmez bu iş, gitmiyor…
Peki hayatından memnun olmayan halk ne yapıyor, sosyal medyadan veriyor veriştiriyor, hatta küfrediyor…
Sosyal medyadan yapılan tepki bir işe yarıyor mu? Tabii ki hayır…
Olmadığını defalarca deneyimledik zaten, artık medyayı da sosyal medyayı da taktıkları falan yok.
Halk sokağa inmedikçe, tepkisini, öfkesini meydanlarda göstermedikçe hiçbir şey değişmeyecek ama öyle birkaç kişi değil ha, halk deryası olmalı.
Bakın dünyanın birçok tarafında, çağdaş Avrupa ülkelerinde bile halk sokaklarda…
Oralarda sosyal medya yok mu sanıyorsunuz ama sosyal medyaya sıkışmıyor onlar, sokağa iniyor, yönetenlere dişini gösteriyor hatta kimisinde öyle hayli de sert bir tavırla.
Demek ki bazen sert olman, öfkeni de göstermen lazım…
Halk yönetenlerin kulu, kölesi değildir, yönetenler halkın hizmetçisidir, bunu onlara hissettirmedikçe hiçbir şey değişmez.
Kendi kendine yakınmakla, söylenmekle ve sosyal medyada kahramanlık yapmakla yönetenleri doğru yola getiremeyiz, getiremeyeceğiz…