“Zeytinin anavatanı” olarak nitelendirilen ülkemizde zeytinyağıyla dünya ülkelerine ihracat yapılırken, sofralık zeytinde ise sorun yaşanıyor.
   Çakistes türü yeşil zeytinde kalite ve talep iyi durumdayken siyah zeytin çeşitlerinde ise büyük bir açık var.      
   BAĞIMSIZ GAZETE’ye konuşan Tarımsal Araştırmalar Enstitüsü’nde görev yapan Ziraat Yüksek Mühendisi Hüseyin Karanfiloğlu, marketlerdeki sofralık zeytinlerin çoğunun ithal olduğunu dile getirerek, ülkede 500 ton sofralık zeytin üretilirken, bin 500 ton sofralık zeytinin de ithal edildiğini vurguladı.
   
“Yılda bin 500 ton sofralık zeytin ithal ediliyor”

   Tarımsal Araştırmalar Enstitüsü’nde görev yapan Yüksek Ziraat Mühendisi Hüseyin Karanfiloğlu, ülkemizde sofralık zeytin üretiminin artırılması gerektiğini belirterek, marketlerdeki sofralık zeytinlerin büyük bir kısmının yurt dışından gelmekte olduğunu kaydetti.
   Yılda yaklaşık bin 500 ton sofralık zeytinin ithal edilip tüketildiğini dile getiren Karanfiloğlu, ülkemizdeki yıllık sofralık zeytin üretiminin ise yılda yaklaşık 500 ton olduğunu ifade etti.
   Karanfiloğlu, ortadaki durumun bu sahada bir açığın olduğunu gösterdiğine işaret ederek, bu açığın sadece yerli zeytinle kapatılmasının mümkün olmadığını anlattı.
   Ülkemizde üretilen çakistes sofralık zeytinde çok bir sıkıntı olmadığına ve bu ürünün kaliteli olması nedeniyle tüketiminin de iyi olduğuna işaret eden Karanfiloğlu, sofralık siyah zeytinde ise böyle bir durumun söz konusu olmadığını açıkladı.
   Karanfiloğlu, siyah sofralık zeytinde ülkenin yeni çeşitlere ihtiyaç duyduğuna dikkat çekti.

“Zeytincilik sektörü sofralık zeytine 
değil zeytinyağına yatırım yaptı”

   Zeytincilik sektörünün ülkemizde yavaş yavaş gelişen bir sektör olduğunu belirten Karanfiloğlu, özellikle 2000’li yıllardan beri birçok yatırım yapılmasına rağmen bu yatırımların genelde zeytinyağı değirmenleri yönünde olduğunu kaydetti.
   Karanfiloğlu, sofralık zeytin tesisi anlamında pek yatırım olmadığını dile getirerek, son yıllarda Karpaz, Lefke ve Lefkoşa bölgelerindeki belli başlı sanayiciler ile değirmencilerin yatırım yaparak sofralık zeytin üretimini geliştirmeye çalıştığını ifade etti.
   Yerel yatırımcının bu işe soyunmasının kendileri için çok önemli olduğuna işaret eden Karanfiloğlu, bunun yanında kaliteli üretime de ihtiyaç duyulduğunu anlattı.
   Karanfiloğlu, bu sürecin zamanla aşılabileceğine dikkat çekerek, bir ürünün bir anda en yüksek kalitede üretilmesinin mümkün olmadığının altını çizdi.
   Piyasada sofralık zeytinin hasattan itibaren ayrı şeklide toplanıp değerlendirilmesi ve fiyatlandırılması gerektiği üzerinde duran Karanfiloğlu, açığın  bu şekilde kapatılabileceği değerlendirmesinde bulundu.
   Karanfiloğlu, yağı sıkılacak zeytin gibi toplanan ürünün kalitesinin bozulduğunu belirterek, bunların sofralık değeri kalmadığını kaydetti.
   Karanfiloğlu, bu yaklaşımın ülkemizde oturmuş olmadığını dile getirdi. 

“Sulu tarım çok önemli”

  Karanfiloğlu, zeytin üretiminde sulu tarımın da önemli olduğunu ifade ederek, ülkemizde 5 farklı bölgede üretim yapıldığını ve en fazla ağaç sayısının sırasıyla İskele, Girne, Mağusa, Lefkoşa ve Güzelyurt-Lefke bölgesinde bulunduğunu açıkladı.
   En az ağaç sayısı Güzelyurt’ta bulunmasına rağmen en çok zeytin üretiminin yine bu bölgede yapıldığına dikkat çeken Karanfiloğlu, bunda bölgede sulu tarımın önemli bir etkiye sahip olduğunun altını çizdi.
   Karanfiloğlu, bu durumun yeni kurulacak olan zeytin bahçelerinin modern bir şekilde, doğru çeşitlerle ve sulama imkânlarına sahip yerlerde kurulması gerektiğini gösterdiğini söyleyerek, bunun verim, kalite ve ekonomik kazanç açısından önem arz ettiğini vurguladı.
    Ada’nın her noktasında zeytin yetiştiriciliğinin yapılması gerektiğini belirten Karanfiloğlu, bahçelerin imkânlara göre tesis edilmesi gerektiğini kaydetti.
   Karanfiloğlu, su imkânları olan bölgelerde dönümde kullanılan ağaç sayısının artırılabildiğini dile getirerek, böylelikle birim alandan daha yüksek verim elde edilebileceğini ifade etti.
   Kurak koşullara sahip, doğaya bağımlı üretim yapılacak yerlerde ise üretimin ilk yıllarında fidanların yaz döneminde de suyla desteklenmesi gerektiğine işaret eden Karanfiloğlu, bunların dikim sıklıklarının çok geniş yapılması gerektiğini anlattı.
     Karanfiloğlu, bu fidanların yağmur suyundan faydalanabilecekleri toprak alana sahip olması gerektiğine dikkat çekerek, bu yapıldığında verim verebileceklerini ve bu geleneksel, geçmişte yapılan üretim modeli olduğunun altını çizdi.

“Kıbrıs, zeytinin anavatanı olduğu
 için ülkedeki zeytin dünyada kabul görüyor”

   Bunun yok sayılamayacağı üzerinde duran Karanfiloğlu, şöyle devam etti:
   “Bizim tek amacımız kendi iç açığımızı kapatıp ve iç tüketim olmamalıdır. Bu ürünü yurt dışına ihraç etmemiz gerekir. Çünkü avantajlı bir pozisyonumuz var. Avantajımız da nedir? Kıbrıs, zeytinin anavatanı olarak kabul görmesi nedeniyle zeytinci ülke olarak dünya tarafından kabul ediliyoruz. 
   Bir de buradaki yerel zeytin genotiplerimiz güçlü. Meyvenin içerisinde bulunan antioksidan fenolik bileşikler gayet güçlü. Bunların hem meyveye hem de zeytinyağına kalite kattığı bir gerçek. Bunları doğru bir şekilde değerlendirirsek kaliteli ürün her zaman ticarette yer alan ve ön planda duran bir unsurdur.”
 

Editör: Erol Kanlıada