Bir süre önce Hürriyet gazetesi köşe yazarlarından İhsan Yılmaz, KKTC’ye yaptığı ziyaretiyle ilgili izlenimlerini anlatırken, bilmeyenlerin de öğrenmeleri için bakın “KKTC nedir” sorusuna eğer bir cev...

Bir süre önce Hürriyet gazetesi köşe yazarlarından İhsan Yılmaz, KKTC’ye yaptığı ziyaretiyle ilgili izlenimlerini anlatırken, bilmeyenlerin de öğrenmeleri için bakın “KKTC nedir” sorusuna eğer bir cevap verilecekse “işte böyle bir şeydir” dercesine takdimini nasıl yaptıydı: “...DENİZ, kum, güneş, eğlence, alışveriş ve kumar olarak özetlenebilir pek çok kişi için Kıbrıs tatili. Kış aylarında deniz ve kumu da çıkarınca elde pek bir şey kalmıyor…” (kalmıyor zaten diyecekti ama öylece noktayı koyuyor!) TABİ Kİ izlenimlerini yazarken Roma dönemlerinden ve ötesi medeniyetlerden kalmış tarihi eserlerden de söz ediyor ama beni asıl çarpan “KKTC’yi takdimi” oluyor. Ki “altından denizi kumu ya da kumarı falan çekseniz geriye pek bir şey kalmıyor zaten” dediğince!.. İMAJ dediğimiz bir olay var. Sn. Yılmaz’ın ülkeyi ziyareti kendi ifadesiyle “Kıbrıs’taki Art Rooms Galerideki ‘Bütün Cinler” Sergisinin! açılışına davetli olması” nedeniyleydi… PEKİ ben neden bu ziyareti ve yazarın izlenimlerini yazımın konusu yapıyorum. “İmaj meselemizi” hatırlatmak için! Yani ne? “Çekin denizi kumu altımızdan geriye bir şey kalmıyor” lafı! Ki kendileri bir sanat sergisi nedeniyle KKTC’ye gelmişti! FAKAT bu sergiden ve üç dört tarihi eserlerden ötesini görmedi! Ya da gerek duymadı! Çünkü KKTC sayın yazarı çarpmadı!. Şaşırtmadı! “Meğer bu Kuzey Kıbrıs dedikleri neymiş be abi” dedirtmedi. Hatta belki de çok sıradan ve bir taşra görünümünden öte imaj sahibi olamadı!                                                                                                                  *** HAYIR serzenişte bulunmuyorum! Kınamıyorum!. Tam aksine “eğer diyorum Güney’e geçme fırsatı bulsaydı Türkiye’nin anlı şanlı sahil kentleriyle kıyaslayacağı, hatta “meğer adamlar neleri nasıl başarmışlar” diyeceği bir Kıbrıs Rum tarafı görüp şaşıracaktı! FAKAT bizim taraf, denizle kumunu altımızdan çektiler miydi zaten ötesi bir şey kalmıyor izleniminden öte bir imaj yaratmadı!.. *** GERÇEKTEN BÖYLE MİYİZ? Evet! Ki Sn. yazar bir süre ülkede yaşamış olsaydı o “altımızdan çekilenlere” Mercedes arabalarını da katar ve şaşırdığını yazarken şöyle derdi: Kel başa şimşir tarak!” Yada “ayranı yok içmeye…”                                                                                                                                                                                                                        *** HEP SÖYLERİM. “İnsan vatanını sever…”, gurur duymak ister. Fakat biz KKTC’yi henüz yaratamadık. Aksine beterince sorunları kamburuna yığarak daha bir içinden çıkılmaz hale soktuk ki zaten vaziyetlerimizden biz de hoşnut değiliz! Ne imar iskânımızdan ne yollarımızdan… Ne temizlik tertibimizden ne turizmimizden! Üniversitelerimizle bile gurur duyamıyoruz çünkü bir derbederliğin ortasında nasılsa yeşermiş beş on çiçek gibi kalıverdiler! Eee! Şimdi bir daha soracaksınız? Yani ne demek istiyorsun? “Gurur duyacağımız bir yurt..” İnşallah bir gün hep birlikte görürüz.                                                                                                                                                                                                                            *** KISACA TAKILDIĞIM: Bir süre önce TC’nin TOKİ’sinin KKTC’nin Derinya bölgesinde “sosyal konutlar” inşa edeceğinin açıklaması yapıldı ve kıymet koptu! Türlü çeşitli yorumlar rengârenk konfetiler gibi havada uçuştu! “Neden şurada değil de TC kökenli yurttaşların yoğunluğunca ikamet ettikleri mahallede” dendi. Neden KKTC’deki inşaat firmalarından biri değil de TOKİ diye soruldu? Neden KKTC yurttaşlarına yönelik değil de TC’liler için dedi… FAKAT kimseler Derinya’nın mevcut haliyle seralar ve sebze meyve üretimi bölgesi olduğunu, sakın ola sosyal konutlar uğruna bu üretim alanları gözden çıkarılır” diye sormadı! SADECE “Kıbrıslı-TC’li” gibilerinden bir ayrı gayrılık tutumunda üstelik Meclis’te kınamalı serzenişli seslendirmeler söz konusu oldu! VE DİKKATLER şuna da çekildi: Kıbrıs Türk halkı kendi olanakları ile çok sosyal konutlar yaptı!.. YANİ bu ülkede kendi potansiyeli ve kabiliyeti ile böylesi projeleri gerçekleştirecek mimarlarımız mühendislerimiz şirketlerimiz varken neden TC’nin TOKİ’si” dendi?                                                                                                                                   *** BEN Mağusa’da temelleri ilk kez KKTC’nin ilan edildiği günlerde atılan, tamamen “yerli ve bizim eserimiz” olması gereken bir yatırım sonucunda inşa edilmiş sosyal konutlarda ikamet eden yurttaşlardan biriyim.. Kİ yanılmıyorsam inşaatları süresinde iki üç defa akamete uğramış, bir iki şirketle el değiştirmiş, ihale sorunları baş göstermiş hatta   bir ara inşaatlara ara verilmişti ki sonuçta zar zor tamamlanmışlardı. YANİ bugün, “geçmişte biz Kıbrıs Türk halkı da kendi olanaklarımızla sosyal konut yaptık” dedikleri bu olsa gerek! Kİ OLAY çapımızı aşıyordu ve inşaatlar zar zor tamamlandıydı.  Tabi gecikmeler nedeniyle maliyetler artarken bize de fazladan maliyet bindirdiler. Üstelik ödemelerimizi de sterlin kuru üzerinden TL ile yaptık ki, astarı yüzünden pahalıya mal olduydu! Kısaca olay çapımızı aşıyordu! TABİ Kİ artık ülkede hatta kimselerin durduramadığınca aldı başını gider bir “inşaat sektörü” vardır ve artık bu ülkede devasa binalar da inşa edilmektedir ama yine de devletin girişim ve sorumluluğunda ve bu piyasada “sosyal konut” yapımına karar verilse, ihalesinden son taşının konacağı bitimindeki sürede bırakın şaibe ve töhmetleri. Kopacak kıyametleri de hayal ediyorum ki böylesi “toplumsal sosyalleşmeler” bile artık KKTC’de hayal oldu!