Diye yazmış olsam, bizatihi “İnsanlığın” da açılım ve anlatılması gerekecek! Ki asırlardır peşinde koşulan bir “mefkûredir” hâlâ yakalanamadı o “zümrüdü Anka kuşu gibi adı var kendi yok “insanlık!”
BU NEDENLE Gazze’yi bir kanlı arenaya dönüştüren Yahudiler bir yandan da soykırımı gerçekleştirirlerken, “insanlık” sadece tribünlerde seyirci kalmayı yeğledi! Kimse çıkıp da tükürürken Yahudi’nin suratına, “haklı değilsin ama olsan bile bu soykırım insanlığa sığmaz, yaptığın Gazze’nin istilası değil Gazze’yi bahane ederek Müslüman Araplara karşı bir soykırımı gerçekleştirmektir” demedi! Hatta gizliden gizliye sevindiler bile! Değil mi ki Müslüman Araplarındır akan kanlar, varsın aksın dediler!
***
BU NEDENLE her zaman Türkiye’nin hem anavatanımız hem de “garantörümüz” oluşuna minnet ve şükranla baktım.. Ki farkındasınız: “Rum halâ ve her şeyden önce bu adada hemen her zaman “Türkiye’yi etkisiz ve yetkisiz bırakacak bir çözümü yeğledi. Hatta tümden “Türkiyesiz” bir Kıbrıs çözümü istedi…
BUNU da yazdıktan sonra dilimin ucundaki baklayı çıkarayım.
Yani Rum bu adada her zaman kendisinin sahibi olacağı bir ada egemenliği hayali değil; resmen planlı programlı, hedefi belirgin bir ada egemenliği politikası izledi.. Üzerinde planlar yapılacak kadar ciddi bir siyasi tutumla mesela gün geldi Türkiye’yi adada yeni bir “de fakto” durum yaratacak siyasete itme zorunda bıraktı.
BARIŞ HAREKâTI bunun sonucuydu. Şöyle ki Türkiye’yi Makarios’lu Rumun aldı başını giden emrivakilerine “dur” demek zorunda bıraktı..
FAKAT dikkatinizi çekerim. 1974 öncesi ve sonrası Rum tasavvurları (Enosis hayali) hâlâ devam etmektedir son örneği de iki karışlık toprak için Pile’de yarattığı “yol yapımını bahane ederek yarattığı fasaryasıdır!
***
PEKİ: Derler ki “bırakalım geçmişi gelelim bugünkü durum vaziyetlere.” Gelelim öyleyse:
Filistin İsrail çatışmalarının bir kez daha hatırlattığı “toprak ve vatan mefhumlarını” biz de hatırlarız. Kaldı ki 1974’de Türkiye’nin tekmesini alnı şakkına yedikten sonra ancak ayılabilen Rum, tüm adaya egemenliğini sermek iddiasında bugüne kadar savaştan müzakerelere, tehditlerden yalanlara dayanan tüm siyasi argümanları kullanarak amacına ulaşmak için elinden ne geldiyse gerçekleştirmeye çalışarak geldi bugünlere!
FAKAT hemen hepsinde, tüm siyasi tasavvurlarını gerçekleştirme efkârlarında Türkiye kayasına çaptı!
Peki “iyi ki varsın iyi ki garantörümüzsün” demez misiniz bu anavatan Türkiye’ye?” Yoksa nasıl vatan yapardık Kuzeyi?.. ***
NEDEN YAZDIM BUNLARI? Şimdi de “rejim tartışmaları” yapıyoruz da ondan! Ama kendi paşa keyfimiz için değil!. Kuzey’deki Türk Devleti için de değil! Ya kimin için?
Bir gün birlikte çözümü sağlayacağımız Rum toplumu için!
“Bu adada hangi siyasi statüde birleşik Kıbrıs’ı oluşturmamız gerekeceği” üzerine!
Kader iki toplumu ayni adada Kuzey’de ve Güney’de iki komşu devlet olarak koymuşsa yan yana ve değiştirip yıkamayacaksak bu kaderi, “barışçı çözümü” gerçekleştirmek de yine bizim vazifemizdir, öyle olmalı!
TABİ “KABUL” diyoruz: Bu kadar küçük adada elbette de aykırı çözüm formülleriyle çatışmalara davetiye çıkarmak için değil.. Akıllı ve güvenli üstelik her iki tarafça kabul edilebilir çözüm formülleri üzerinde görüş birliğine vararak!
Fakat Rum mentalitesine göre “ille de bunu Kıbrıs Cumhuriyetine dönüş” olarak formüllendirerek değil; Rum’u çözümün sahibi olarak öne çıkarmak için de değil! Siyasi yönden eşit koşullarda iki toplum olarak eşit ve hakça..
KALDI ki artık bu görüşü gerçekleştirmek için adadaki toplumların bünyesel yapısallıkları ile sahip oldukları sosyoekonomik olanakları değil; adada Türk Rum iki ayrı Devletin var olduğu gerçeğinden hareketle..
YANİ “birbirlerini kabul eden iki ayrı devlete dayalı çözüm..” TC ile Yunanistan’ın da Kıbrıs Cumhuriyetinden kalan yükümlülük içinde tarafların “garantörleri olabilecek bir siyasi formülde..” Ki son Gazze savaşları gösterdi ki artık dünyada “garantisi ve garantörü ile ülkeler arası ittifakları ”
olmayan hiçbir devletin siyasi sağlığı ile istikrarı mümkün değildir.
Nitekim İsrail Filistin savaşından sonra göreceksiniz, dünya ülkeleri arasında “yeni “bloklaşmalar” olurken Kıbrıs’taki Güney Yönetimi de Kuzey’le arasında sürüp giden siyasi ayrılıkla “paylaşım unsurlarını” sahaya sürecektir!
KISACA bir kez daha Türk Rum toplumlarının yeniden bir araya gelmesi gözlenirken Türk tarafının “iki ayrı devlet” mücadelesine dayanan ve artık ulusal davası haline gelen “çözüm şekli” bir kez daha yeni siyasi bunalımlara neden olacaktır..
Çünkü Gazze’de Yahudi’yi sırtlayanlar bu kez de Kıbrıs’ta her zamanki gibi yine Ortodoks Rum’u sırtlayacaklar! Olay ne? “Müslümanlık Hristiyanlık ayırımından kaynaklanan ırklar ve dinler dövüşüne zemin hazırlamaktan öte fayda sağlamayan ezeli ve ebedi kavganın devam etmesi…
GELECEKTEKİ bu siyasi gelişmeler olasılıklarının önünü tıkayacak tek çare ise bugünkü “iki bölgeli iki toplumlu iki ayrı devletli” Türk Rum Yönetimlerinin de birbirlerini tanıyarak kendi aralarında resmi ve geçerliği olan anlaşmalar yapabilmeleridir.. Yani birbirlerini siyasi yönden tanımaları… ***
KISACA TAKILDIĞIM: (GANİMET EKONOMİSİNDEN VURGUN VE YAĞMA EKONOMİSİNE!)
Bugünkü bu yorumuma ben takılmadım! Olayların kendileri taktı!
Bakın gitgide bizzat yaşayanları ile tanığı olanlarının da bildiklerince 1974’den sonra bu ülkede ve Rum’ların Güney’e kaçması dolayısıyla mülklerinin Kuzey’de kalması nedeniyle arkalarında bıraktıkları “taşınır taşınmaz mülklerinin” nasıl yağmalandığını da bilirler.
ŞUNU da bilirler ama: “Utanç vericiydi! Hırsızlık ve yağma bir ekonomik sistem haline getirildiydi.. Üstelik devlet tarafından.
GÜNEYDE’de mülkü olan Türk soydaşlar için Kuzey’de muadili değerinde mülkünü geri alabilmesi için çok iyi niyetle hazırlanan “puanlar” kısa sürede fırsatçıların eline geçmiş ve büyük bir yağmanın, haksız gaspların, yenen hakların sistemi haline dönüşmüştü.. Dahası hakkını alamayan ve Güneyden Kuzey’e göç etmiş hak sahiplerine karşın Kuzey’de toprak kapatanların da haddi hesabı sorulamamıştı..
TÜM Kuzey’de “imar iskân” ekonomisi haline getirilen bu yağma sonucudur ki bir zamanlar Güney’deki yurttaşların haklarını da çiğneyerek büyük bir ranta dönüşmüşlükte sonradan “arsa toprak spekülasyonlarını da doğurdu..”
MESELA İskele’de örnekleri yaşanmaktadır. İşler o kadar ileri boyutlara taşındı ki Türkler Ruslar Yahudiler ötesi yabancı uyruklular bile sadece toprak alım satımlarını değil, toprakları aidiyetlerine geçirecek yasal faaliyetlere kadar yeni bir imar iskân sektörü yarattılar..
DAHA önce de çok yazdık. Toprakla oyun olmaz. Çünkü vatanı oluşturan toprak ve ona sahipliktir.. Bu konuda Filistindeki Arap-Yahudi örneğini çok verdik.. “Eee canım bizde olmaz mümkün değildir” demeyin.. Ki ne diyorduk? “Demeyin olmaz olmaz…”