Her halde bir gün dünya insanlığı, yaşanılan şu dönemleri tarihe “felaketler yılı” olarak kaydedecektir! Gözlerinizi nereye çevirseniz bir dünyasal olayla karşılaşıyorsunuz. Ki şu sıralarda uzun süred...

Her halde bir gün dünya insanlığı, yaşanılan şu dönemleri tarihe “felaketler yılı” olarak kaydedecektir! Gözlerinizi nereye çevirseniz bir dünyasal olayla karşılaşıyorsunuz. Ki şu sıralarda uzun süredir kozlarını henüz paylaşmadıkları için “varlıklarının üstünlüklerini” test edemeyen sıradaki Amerika ile Çin de vardır. BİR zamanlar Amerika ile Rusya’yı işaretliyorduk!  Gördük ki Rusya bir Ukrayna kadar bile yok! Peki neydi dünyaya saldığı o büyük korku? “Kapalı bir kutu oluşu!” Ne var Andora’nın kutusu açıldığında baktık ki Rusya’nın, ırkının bir parçası olan Ukrayna kadar bile hükmü yoktur. “Büyüklük” denilen her halde sahip olduğu söylenen fakat henüz denemediği için ne kadar etkin olduğu bilinmeyen nükleer silahları olmalı… Belki atom bombası belki daha yakıcı yıkıcı olanları! ŞİMDİ insanlık, Uzak Doğu’da gitgide güçlenirken dünyadaki Amerikan ekonomik monopolünü çoktan kırarak yerine geçen Çin’i gözlüyor. En az atom bombası kadar etkin ve milyarlık nüfusu, gitgide tüm dünya piyasalarına egemen olan iğneden ipliğe ve ucuzluk ehvenliğindeki ürünleriyle, Amerika’yı çoktan aşıp öne geçen bir dünyasal Pazar sahibi oldu…                                                                                                                                                                                                 *** TABİ Kİ bu devler dünyasındaki yerimizin ne olduğunu nice olduğunu, yarısı TC’nin diğer yarısının Yunanistan’ın inhisarında olduğu, siyasi yönü netameli, ekonomik yönü şaibeli Kıbrıs gerçeğinde anlamak mümkün değildir!                                                                                                                                                         Bana kalırsa “hasbelkader” adalı doğduk, öyle de öleceğiz ki aptal Rum liderliği ile bağnaz kilisesinin sayesinde yıllardır Don Kişot gibi havaya salladığımız kılıçlarımızla savaşıyoruz’ Ve artık bir daha bölünmesine tahammülü olmayan iki bölgede var olmaya çalışıyoruz! VE MÜJDELER olsun: Zaten kurak çorak bir adada yaşıyoruz ama bu yıl artık tabiat ananın evlatlarından biri olması gereken “iklimin” gidişatı gösteriyor ki hem de azımsanmayacak oranda “kuraklık” var! Bugüne kadar   vaziyetleri idare etmiş Ünal Üstel, Erhan Arıklı koalisyon hükümeti ne yapacak merak ediyorum. Çünkü yabancısı değiliz: Kuraklık ne zaman vursa perişan oluruz! Üstelik bu yıl vurgunu TC’nin yardım inayeti ile geçiştireceğimiz şansımızı da deprem götürdü! Kİ daha şimdiden hıyarın kilosundan şikâyet ediyoruz! Fiyat artışları kuraklığın da etkilediği dikilişlerle artarken her halde bizi davullu zurnalı bir bahar ile yaz mevsimi beklemiyor! BUNA KARŞILIK Meclisi gözlüyorum. Sayın Bakanlarımızla vekillerimiz ne renk veriyorlar ne ses çıkarıyorlar! Şimdilik Deprem felaketine ağıt yakarlarken Laguna gibi yıkılması gereken binalarda ikamet edenleri nasıl ve hangi usullerle dairelerinden atacaklarının formüllerini arıyorlar! Keşfettiklerinde Arşimet gibi don üryan “evrika” diye yollara çıkıp koşturuverecekler! Ya kuraklık? Ve tabi yaratacağı yeni pahalar?  Tabi aklıma geliyor. Şöyle ki: *** YİNE BU SÜTUNLARDA tutun ki ta fi tarihinden kalma çığlıklarla “Tarım da tarım” derken bir yandan da “kooperatifçilikten” söz ediyor toplumca kampanyasını sürdürüyorduk. Değil mi ki toprak ekenin su kullananındır! AMA işte görüyoruz: O toprak dediğimiz, uğruna ağıtlar yakarken “kooperatifleşelim” diye kampanyalar sürdürdüğümüz topraklarımız kurak çoraktır! Ekileni dikileni bir yıl verse bazen yıllar yılı kupkurudur! Çiftçi köylü ancak devletin parasal katkıları ile hayatını idame ettirebilmektedir. Yani Kıbrıs kurak çorak bir adadır ve maalesef bu yıl da o kuraklık vardır! DOLAYISIYLE artık anlıyoruz ki sadece toprağa bağlı kalmak da doğru bir politika değildir. Nitekim: Turizm bu nedenle gündeme gelmektedir. Üniversitelerimiz bu nedenle önemlidir. Başka? İŞTE bu soruya vereceğimiz cevabı iyi düşünmeliyiz! Şöyle ki¨ Eğer kuraklığın panzehiri “karma tarımsa, birinden kaybedilirken ötekinden kazanılırsa… Eğer sadece tarım sektörünü değil, turizm de öne çıkarılırsa… Üniversiteler “çok öğrenci” politikalarıyla değil, kaliteleri ve kariyerleriyle ölçülecekse… Pahalılık bir kadersel alın yazgısı değil, fırsatçıların yarattığı bir toplumsal sorun olarak ele alınırsa... Başta sağlık ve eğitim olmak üzere tüm kurumlar yeniden organize edilir “sağlık ile eğitim” ülkedeki yabancılar da dikkate alınarak yeniden ve her bireye insanca hizmet verecek düzeye getirilirse... Yurttaşı kaderiyle değil, insanca yaşam haklarına uygunluğunca değerlendirecek sistemlerle haklar sağlanırsa falan… İŞTE o zaman “devlet olduk” diyebileceğiz. Dolayısı ile: *** HALKIN OYLARI ile toplumu “yönetenler” olma hakkını kazanmış yöneticilerimizin sanki kendilerinden vermeleri gereken “diyetler” isteniyormuş gibilerinden ikide birde hamaset nutukları atarak “biz bu göreve kelle koltukta geldik…” “Hizmet yollarında kanımızın son damlasına kadar çarpışacağız...” “Canımız kanımız vatana feda olsun…” gibilerinden ne hamaset nutukları atmalarına gerek kalacaktır ne de töhmet altına itileceklerdir! Kİ son dönemlerde eleştiriler karşısında bunalmış olmalılar, bazı “seçilmişler” ya Namık Kemal olmuşlar vatan için ağlayıp sızlanıyorlar ya da kefenlerine sarılı istiklal savaşına katılan kumandanlar olmuşlar gibi “ölmek var dönmek yok” gibilerinden nutuklar atıyorlar! OYSA bu hamaset nutuklarına hiç gerek yoktur. Yeter ki siz “yüce” dediğiniz mecliste horozlar gibi birbirinizle dövüşmekten vazgeçin! Birbirinize laf yetiştirmek yerine hep birlikte KKTC’ye nasıl faydalı olacağınızı konuşun ve faydalı olun… (Pazartesi gene buluşalım. İnşallah bu süre içinde şu “Laguna rezaletine” de bir son verilirken hıyarın fiyatı da az biraz düşüverir!