“İfade özgürlüğünü biz de savunuyoruz ama şu sözü söylemesin…”

  Peki onu neden söylemesin?

  “Çünkü o söz hoşuma gitmedi, canımı yaktı…”

  “Çünkü o söz bana göre sakıncalı…”

  “Çünkü o söz bana göre hakaret içeriyor…”

   Yani ne? İfade özgürlüğü, duymaktan hoşlanmayacağınız şeyler için geçerli olmuyor mu?

   Duymak istediklerimizi duyduğumuz zaman mı ifade özgürlüğüne evet diyeceğiz?

   Duymak istemediklerimiz söylendiği zaman ifade özgürlüğünü yok sayıp mahkemelere mi koşacağız?

    Mahkemelere koşmak, hukuk davası açmak da yetmeyecek, ceza davası açtıracak, görüşlerini ortaya koyanları hapse mi sokturacağız?  

    Bir gazeteciye 10 yıl hapislik cezası ha, kullandığı iki kelime için?

    Bu ülkede kurumları batıranlara, devleti zarara uğratanlara, yolsuzluk arsızlık yapanlara, rüşvete boğulanlara hiçbir şey olmayacak, ortalıkta muteber insan rolünde dolaşacaklar ama görüşlerini ortaya koyan bir gazeteci için 10 yıl hapislik istenecek ha?

     İfade özgürlüğünün Anayasa tarafından korunuyor olması bir tarafa, bir gazeteci için böyle bir talepte bulunmak vicdana da sığmaz.

    Böyle bir talepte bulunmak Kıbrıslı Türklerin hoşgörü kültürüne de terstir.

    Zaten Kıbrıslı Türklere özgü ne varsa bir bir değişiyor, değiştiriliyor, yok ediliyor.

    Gazeteci arkadaşımız Ali Kişmir için bir yazsında kullandığı teşbih nedeniyle ceza davası açıldı, hapsi isteniyor.

    Emsal olsun da bundan sonra kimse hiçbir şey yazamasın, söyleyemesin diye mi?

    Böyle bir şeyi hiçbir gazeteci kabul edemez…

    Böyle şeyleri kabullenirsek yarın hiçbir şey yazamaz, hiçbir şey söyleyemez hale geliriz.

    Gazeteci illaki herkesin hoşuna gidecek şeyleri söylemek zorunda değildir.

    Tam tersine gazeteci rahatsız edici olmalıdır.

    Gazeteci yönetenlerin duymak istemediği şeyleri yazdığı oranda başarılıdır ve toplum faydasına iş yapıyor demektir.

     Yönetenler, egemenler bir şeyleri duymak istemiyorsa, bakacaksınız orada toplumu ilgilendiren bir sıkıntı var demektir.

    Uslu uslu oturmak, uslu uslu yazmak, uslu uslu konuşmak gazetecinin yapacağı şey değildir.  

    Böyle yapan birisi zaten gerçek anlamda gazeteci değildir.

    Gazetecinin hırçınlığına, sivri dilliliğine, teşbihine katlanamayanlar, demokrasiye, ifade özgürlüğüne inanmıyor demektir.

    Biz zaten yönetenlerin, egemenlerin, tahammülsüz siyasilerin bizi illaki sevmesini istemiyoruz ama saygı duymalıdırlar.

    “Beğenmediğim şeye saygı duyamam” diyorlarsa da tahammül gösterebilmelidirler…

    Ben Kıbrıs Türk medyasındaki hemen hemen tüm köşe yazılarını okuyorum, bazı yazarların yazdıklarına katılmıyorum, hatta itici bulduklarım da var ama ifade özgürlüğü çerçevesinde onlar da bu mecrada yer alacaklardır, bunu kabulleniyorum.

     Herkesin aynı şeyi düşünmesi, daha doğrusu herkesin bizim gibi düşünmesi mümkün değildir, öyle bir dünya yoktur.

     Nasıl ki tek tip insanlar yaratmak mümkün değildir, tek tip bir medya da yaratamayız…

     O nedenle gazetecilere son dönemlerde bir şekilde ceza davaları getirmek, yasaları elleyip, ceza davası yolunu açmak istemek, yalnızca gazetecilik için değil, Kıbrıs Türk demokrasisi açısından da son derece sakıncalıdır.

     Mesela Ali Kişmir, hoşa gitmeyen o teşbihi kullandı ya; peki onu söyleyene değil de söyletene bakmak gerekmez mi?

     O mekânda bulunmaması gereken kişilerin bulunması, konuşmamaları gereken şeyleri konuşması ve yapmamaları gereken şeyleri yapması suç değildir, etik değildir, irite edici değildir de buna öfkelenip bir teşbihte bulunan gazeteci suçludur ve 10 yıl hapsi mi hak ediyor?

   Biraz insaf lütfen… Biraz vicdan lütfen…  

   Eskiler, “Teşbihte Hata Olmaz” ya da “Teşbihte hata olmasın” diyerek söze başlar ve söyleyeceğini söylerdi ya da tam tersi, önce teşbihi yapar sonra “Teşbihte hata olmaz” derlerdi.     

    Yani, “Yeri geldiği zaman çirkin, kaba bir benzetme ile anlatıma daha etkili bir hava verilmesi saygısızca bir davranış değildir, kimse bundan alınmamalıdır” manası taşımaktadır, sözlük anlamı budur. Bu türlü anlatım, gazeteciğin ruhunda vardır…

    Bir süreden beridir, Kuzey Kıbrıs’ta düşünceyi suç kapsamına alma çabaları vardır, bundan vazgeçilmelidir. Bin bir sorunla uğraşan medyamız için bir de ceza davalarıyla hapis tehdidi getirip bu mesleği tamamen bitirmek mi istiyorsunuz?

    Bu ülkenin yönetenleri, önemli makamları, ne yapıyorsunuz acaba? Rahat mısınız? Rahat uyuyabiliyor musunuz?

    Birçok değerimizi kaybettik, yetmedi mi? Şimdi de Kıbrıslı Türklerin en güzel özelliği olan düşünce özgürlüğüne saygıyı, hoşgörüyü, toleransı yok etmeye yemin mi ettiniz?

    Özgür medya da düşünde özgürlüğü de hoşgörü de bir gün size lazım olacaktır. Size lazım olmayacağını mı düşünüyorsunuz? Bugün buna göz yuman herkes, yarın kendisini o noktada bulacaktır…