Kıbrıs’ta üç gündür hayat durmuştur. Kimse işine, aşına, aşkına odaklanamadı. Herkesin gözü kulağı Anadolu’dan gelecek haberlerde.
Tükenmeyen umutlar ve herkesin birilerinin moralini yüksek tutmaya o...
Kıbrıs’ta üç gündür hayat durmuştur. Kimse işine, aşına, aşkına odaklanamadı. Herkesin gözü kulağı Anadolu’dan gelecek haberlerde.
Tükenmeyen umutlar ve herkesin birilerinin moralini yüksek tutmaya odaklanmasıyla hepimizin kalbi Anadolu için atıyor.
Felaketlerin içinde, değerlendirmede bulunmak çok zordur.
Mantık ve duygunun birbirine karıştığı böyle dönemlerde yapılacak tespitler eğer dikkate alınırsa sürecin daha az acılı geçeceği kanaatindeyim.
Depremi ilk etapta devlet yönetimi, medya, medyatik olma heveslileri ve yurttaşlar açısından değerlendirmenin gerekli olduğu düşüncesindeyim.
Adıyaman’da bir otelde öğrencilerimizin enkaz altında kaldığı bilgisi sonrasında deprem farklı bir boyut kazandı. KKTC’de oluşturulan kriz masası maalesef Türkiye’deki depremin boyutunu geç kavramıştır.
Deprem bölgesine giden ilk uçağa, aileler, arazide çalışacak olan uzmanlar ve sağlık ekipleri yanında araya medyatik olma heveslileri de serpiştirildi. Ancak bölgeye gidildiğinde otel enkazına dokunulmadığı gerçeği görülünce yardım seferberliğine hız kazandırıldı.
Uçağın yarıya yakınının boş şekilde gitmesi öncelikle kriz masasının görevini ilk etapta doğru yapmadığının göstergesidir. İlk müdahaleyi yapan ekibin daha çok profesyonelle takviye edilmesinin önündeki engel neydi? Neden uçak boş gitti? soruları hep bir yerde cevap arayacaktır.
Böyle durumlarda doğru ve hızlı bilgi çok önemlidir. Eğer burada bir aksama olursa; yanlış, yalan hatta art niyetli bilgi egemen olur ve toplum eğilimlerini şekillendirir.
Hükümet bu noktada sınıfta kalmıştır. Özellikle ilk iki gün sağlıklı bilgi akışı olmaması dezenformasyonu tavan yaptırdı. Sivil Savunma’nın deprem bölgelerinden düzenli bilgi servisiyle yalan bilgilerin sosyal medyadaki baskınlığı azalmıştır.
Maalesef bazı meslektaşlarımızın gelen bilgileri sorgulamadan yayınladıkları bir süreç yaşadık. Örgütlerin uyarıları ve doğru diye yayılan bilgilerin peşi sıra yanlış olduğunun ortaya çıkmasıyla gazetecilerde bu sıkıntı hemen aşılmıştır.
Ancak gazeteci kılığına giren ve popülizm peşinde koşanların önüne geçilemedi. Birçok senaryolar yaratıldı, kurtarılanların listeleri yayınlandı, bir bebeğimizin İstanbul’da olduğu yalanı pompalandı. Daha da ötesi saat de verilerek Kıbrıs’ta büyük bir deprem olacağı bilgileri yayılarak panik doruğa çıkartılmış ve yetkililer ile uzmanlar bunları yalanlama telaşına kapılmıştı.
Bu tür bilgileri ilk paylaşanlara kaynaklarını sorduğumda, “insanlar tedbir alsın kaynağın ne önemi var” yanıtını duydukça insanın çıldırası geliyordu.
Deprem bölgelerindeki gelişmelerle ilgili bilgi öğrenmeyi bir yana bırakarak yerbilimi uzmanlarının KKTC’nin birinci deprem bölgesinde olmadığı ve böyle bir depremin söz konusu olmadığını şeklindeki görüşlerini haberleştirerek ortamı sakinleştirme derdine düştük.
İyi niyetle de olsa doğrulatmamış bilgiyi paylaşmanın en acı örneği ise depremin olduğu gün sosyal medyada gezen listeydi. 12 çocuğun enkazdan sağlıklı bir şekilde kurtarıldığı isimlerinin yanına tik atılmış şekilde paylaşılması birçok kişiyi sonradan daha ciddi hüsrana uğratacak suni ve geçici bir sevince itmişti. Düşünün, bu listelerdeki bilgileri okuyarak ilk uçakla Adıyaman’a giden bazı veliler çocuklarını kucaklamayı beklerken, önlerinde dokunulmamış bir enkaz buldular.
Bu deprem Kıbrıslı Türklerin dayanışma ve gerektiğinde kenetlenebileceği gerçeğini yeniden bizlere hatırlattı. Her çağrı sonrası bir seferberlik oluşturuldu ve deprem bölgelerine ulaşması için herkesin elinden gelen katkıyı esirgememesi yukarıdaki olumsuzlukların yanında moral yükselticiydi.
Deprem bölgesindeki yetkililer (popülist olma heveslisi olanlar değil) ve oralardaki gazetecilerin doğrulatmadığı bilgilere karşı temkinli yaklaşalım.