Bu ani ölümler kesinlikle normal değil, bir şeyler ters gidiyor…

  Bu konuda bilimsel bir açıklama da yok, sanki de öylesine teslim olmuşuz gibi…

  Ciddi sağlık sorunu görünmeyen çok sayıda insanımız çok zamansız aramızdan ayrılıyor.

  Şaşırıyoruz, şok oluyoruz ama bu kaçıncı şaşırma, bu kaçıncı şok?

  Güzel insan Uğur Karagözlü’yü de kaybettik, onunki için de “ani ölüm” dediler.

  Kulaklarıma inanamadım; “Yok artık, yeter artık” diyebildim…

  Uğur’un ölüm haberi geldiğinde arkadaşlarımız inanamadı, “teyide muhtaç bu haber” dediler.   

  “Teyide muhtaç” ifadesi bahaneydi, adeta geciktirmek istedik haberi, çünkü Uğur’un öldüğüne inanmak istemedik…

   Dua ettik, yanlış ihbar olsun diye… Belki birisi “Uğur Karagözlü yine bize şaka yapıyor” der, biz de derin bir nefes alırdık…

   Olmadı, gerçekmiş… Böylesine pozitif, böylesine hayat dolu, onunla konuştuğunuzda size huzur veren birisine ölümü yakıştırır mısınız?

   Kimse yakıştırmadı… Sevgili Cenk Mutluyakalı, “Uğur, sen ölürsen, ölüm utanır...” diye yazdı.

   Bugün okuduğum, Karagözlü’yü anlatan en iyi ifadelerden birisiydi bu…

   Sosyal medyaya baktım ne çok seveni varmış ne çok insan biriktirmiş…

   Uğur Karagözlü, çok özel bir insandı…

   Bunu öylesine söylemiyorum, gerçekten çok özeldi…

   Onu tanıyıp da sevmemek mümkün değildi.

   Kıbrıs Medya Grubu’nda uzun yıllar birlikte çalıştık, Uğur harika bir iş arkadaşıydı.

   İş disiplini olan, yaptığı işe hakkını veren, mükemmeliyetçi biriydi.

   “Entelektüel” ifadesi tam da ona yakışırdı, hatta gerçekten yakışan ender kişilerden biriydi bana göre…   

    Çok okuyan, çok araştıran, bilgili, kültürlü, dopdolu bir insandı.

    Çok güzel bir kalemi vardı, güzel yazardı…

    Prensipliydi, prensiplerinden taviz vermezdi, taviz vermek yerine bulunduğu yerden ayrılmayı yeğlerdi.

    Eğlenceli bir insandı ama işinde ciddiydi, işle eğlenceyi birbirine karıştırmaz, o dünya tatlısı, şen insan, iş yaparken en ciddi kişiye bürünürdü.

    Harika esprileri vardı, onun olduğu ortamda yüzlerin gülmemesi mümkün değildi.

    Bir şeye öfkelendiyse, kızdıysa mutlaka haklı bir nedeni vardı ama öfkesinde bile bir asalet görürdünüz…

    Çok insanda görmeye alışmadığımız “nezaket” denen şey onda fazlasıyla vardı…

    Yardımseverdi, birine yardım etmek ona mutluluk verirdi, sosyal bir insandı.

    Gazetede ciddi ciddi yanıma gelirdi, bir sorun olduğunu zannederdim, ansızın bir espri patlatırdı, tüm iş stresim giderdi. 

     Ne güzel de “Alimm” derdi… Bu sözü genellikle işlerin içine gömüldüğümü gördüğünde söyler elini de sallardı, yani “İşin zor” demek istedi.

    “Be” sözünü en güzel söyleyen insandı, adeta ona özgü olmuştu…

    Bu arada Uğur Karagözlü’nün Birinci Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın özel kalem müdürlüğünü yaptığı günlere gidecek olursak, biz gazeteciler onun orada olmasını bir şans olarak görürdük, öyleydi de zaten.

    İşini tam yapar, hepimize elinden geldiğince yardımcı olurdu.

    Bir ara Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’tan röportaj için randevu almaya çalışıyor ama bir türlü alamıyordum, bir gün Uğur’un yanına gittim, sitem ettim; “Be Uğur, hiç bizim gibi genç gazetecileri desteklemen, hep ensesi kalın, kodaman gazeteci abilerimiz başkanla konuşuyor, bizim esamemiz okunmuyor” diye sitem etmiştim.  

      Bir kahkaha atmış, “Tamam be, halledeceğim ama cumhurbaşkanına bu sözlerini söyleyeceğim” demişti.

      Röportaja gittiğimde Denktaş, “Kimdir ya o ensesi kalın, kodaman gazeteciler? Söyle de biz de bilelim? Sen nesin, sana da ‘çiroz gazeteci’ mi desek acaba?” diye bana hafiften bir fırça atmıştı.

     Röportajdan çıkarken, “Sattın beni Karagözlü” dedim, yine kahkahayı attı, “Yok be, başkan sana biraz takılsın istedim” demişti.

      Alaniçi Spor Kulübü başkanlığı yaparken Cumhurbaşkanı Denktaş’ın kulüplere para yardımı yaptığını duymuştum, bana randevu alsın diye Uğur Karagözlü’nün başının etini yemiştim.

      Randevuya tüm yöneticileri alıp saraya gittiğim bir gün, Karagözlü’nün elini sallayıp, “Peee, oldu olacak bütün köyü getirseydin” demesi hiç kulağımdan gitmez.

     Kimi zaman kulübün piyango biletleriyle, kimi zaman balo biletleriyle saraya giderdim, Karagözlü, “Sen kovduracaksın da bizi” derdi ama her defasında da yardımcı olurdu.

    Hem Kıbrıs Medya Grubu’nda çalıştığımız günlerde hem de cumhurbaşkanlığında özel kalem müdürlüğü yaptığı günlerde, yardım istediğimizde bir işin oluru varsa mutlaka yapardı ama olmayacak iş için de “Bu iş olmaz” derdi, açık, dobra konuşurdu, lafı dolandırmazdı, bu yanını da çok severdim.

    Çok özel bir insanı zamansız kaybettik; seni hiç unutmayacağız be Karagözlü, bize kattıkların için sana çookkk teşekkür ederim.