“Hayatımız sıkıcı bir tekrara dönüştü” dedi birisi…

   Diğeri; “Normal değil mi? Üç aşağı beş yukarı benzer işleri yapıyor, benzer şeyleri yaşıyoruz, tekrar duygusu hissetmek doğaldır…” dedi.

   “Tamam da benim demek istediğim, olumsuz anlamda maruz kaldığımız tekrarlardır, keşke olumlu anlamda tekrarlar yaşasaydık” diye ekleme yaptı ilk konuşan.

   Böyle bir sohbete kulak misafiri oldum markette, insanlar birbirine dert yanıyordu.

    Hayatımızdaki tekrarların sıkıcı ya da yakıcı olmasının nedeni, çözülemeyen sorunlardan kaynaklanıyor.

    Çok sorun var ve bunlar bitmiyor, son bulmuyor, çözümlenemiyor.

    Gazete manşetlerine ya da medyadaki diğer birçok habere bakın, hep benzer sorunlar var.

    Döne döne hep aynı haberler yapılıyor sanki.

    Hep benzer konular haber yapıldığında “Bu ülkede başka haber yok mu?” diye sitem eder bazı okurlar.

    Gündem dışı haberler yapıldığında da “Onca sorunumuz varken, neden gündemi değiştiriyorsunuz?” diye sitem ederler.

     Tam olarak ne istediğimizin bile farkında değiliz…

     Medyadaki eleştirel haberler de ülke yöneticilerini etkilemiyor artık.

     “Sin da gülle geçsin” mantığıyla davranıyor, dünya yansa umurlarında değilmiş gibi bir tavır içerisine giriyorlar.

     Halkın unutkan olması, öfkesinin erken oturması üzerine siyaset yapıyorlar, “Nasıl olsa bağırıp çağırıp sonra unutacaklar” diye düşünüyorlar ve gerçekten de öyle oluyor.

    Toplum olarak ne istediğimizi tam bilmiyoruz sanki.

    Bağırıp çağırıyor, isyan ediyoruz ama aniden tüm tepkilerimizden vazgeçiyoruz.

    Sosyal medyada tepkimizi ortaya koyuyor, kendi kendimize söyleniyor, markette, mağazada, kafede rastladığımız dostlarımızla ateşli ateşli sorunları konuşuyoruz ama o kadar.

    Yarın seçim olsa, dün şikâyet ettiklerimizi bugün yeniden seçeceğiz.

    Sorun budur aslında; hakkımızı arayamıyoruz, sorunumuz çözülene kadar ısrar etmiyoruz, sonra da söyleniyoruz.

    Söylenmekle sorunlar çözülmez ama bunu fark edebilmiş değiliz.

    Çoğu kişinin yönetenlerden kişisel beklentileri var, işin içine kişisellik girince toplumsal sorunlar için mücadele edilemiyor.

     Vatandaşların çoğu, birilerinin kendileri için mücadele edip, hak elde etmesini bekliyor.

   Böyle şey olmaz, siz kendiniz ortaya çıkmazsanız birilerinin tek başına ya da bir avuç kişiyle hakkınızı elde etmesi mümkün değildir.

   Sorunlarının çözülmesini öncelikle vatandaşlar gerçekten isteyecek, bunun için mücadele verecek, kendini gösterecek, öfkesi, tepkisi göstermelik olmayacak.

   Yönetenler halkın patronu değildir, tam tersine onlar halkın hizmetçisidir ancak ülkemizde roller terse döndü. Bunu düzeltebilmek, rayına oturtmak lazım.

   Yönetenler üzerinde etkili olabilmek, sorunların çözülebilmesi için baskı yaratabilmek için lidere, liderlere ihtiyaç olduğu söyleniyor.

   İllaki bir lidere ihtiyaç var mı gerçekten? Varsa da halk o liderin arkasından gidecek mi, gücünü gösterecek mi şüphelerim var.

   Vatandaşların çoğu tepkisiz, ateşe düşmüş yanıyor ama bunu bile kanıksamış, birçoğu ise umudunu yitirmiş, “Bu ülkeden bir şey olmaz” deyip göç ediyor.

   Ülkeye birçok milletten insan dolarken, çok sayıda Kıbrıslı Türkün başka ülkelere göçmesi, ülkesini bırakıp gitmesi gerçekten üzüntü verici bir durum. 

   Peki bu mu bizim istediğimiz? Bunca yıl verilen mücadeleler bunun için miydi?

   Artık uykudan uyanmanın ve ülkemize sahip çıkmanın zamanı gelmedi mi?