Şimdi de yüce meclisimizde boyumuzla enimize ne kadar uygun olduğunu bugüne kadar hiç anlayamadığım Latince kökenli “ad-hoc” adlı bir kelimenin kuvveden fiile geçirilmesine yönelik tartışmalar var!...

Şimdi de yüce meclisimizde boyumuzla enimize ne kadar uygun olduğunu bugüne kadar hiç anlayamadığım Latince kökenli “ad-hoc” adlı bir kelimenin kuvveden fiile geçirilmesine yönelik tartışmalar var! Bu vesile ile öğrendim ki “ad-hoc” bir amaca yönelik çözüm ya da çözümler için   oluşturulan “komiteler” için de kullanılır.  “Her halde olağanüstü sorunlarla ilgili olmalı.” Mesela ilk akla gelen de depremdir haliyle. Tabi ki öyle olacak çünkü “iktidar muhalefet çekişmeleri” olmadan vatan millet için çalışacak ve çareler üretecek dolayısıyla milletvekillerinden oluşturulacak bir komite başka türlü izah dilemez. Üstelik UBP ile CTP’yi ayni amaç için bir araya getirmenin mümkün olmadığı gerçeklerde adhoc kelimesine sığınarak “vatan ve millet için işbirliği yapmalarına” varacak ortamı hazırlamak yönünden de takdire şayan olmalıdır! DEDİKTEN sonra soruna gelelim: Konu “deprem olasılığı karşısında gerekli tedbirleri almak çürük binaları saptamak.” Çünkü artık biliyoruz lki Kıbrıs olası değil, resmen deprem bölgesi içinde yer alan bir adadır.. Ve KKTC’de de depreme dayanaksız binalar henüz saptanmamıştır. Bu Mecliste kurulacak “Adhoc adlı özel komite” işte bu çalışmaları yürütecek. Nereden baksanız duyarlı ve vatanseverlik örneği bir işbirliği.. *** FAKAT: Neden bu girişim sadece “deprem” felaketi ile sınırlı kalsın? Çünkü bu ülkede deprem kadar can yürek yakan “pahalılık” da vardır, insanları ecelsiz öldürme tehlikesi yaratan “ilaçsızlık” da vardır.. Memleketin “sorma gir hanına döndüğü” ve artık kontrolden çıktığı gerçekleri de vardır, “misafirlerimiz” olması gereken 3. ülkelerden  üniversite öğrencileriyle ötesi yabancı uyruklular da vardır.. Ki bunların bazıları  “uyuşturucu, kadın ticareti, kara para” gibi  işlerle uğraşmaktadırlar ve bu nedenle hapishanelerimiz artık bu misafirlerimize de  hizmet vermektedirler.. VE BU memlekette üstesinden gelemediğimiz “çevre kirliliğimiz” de vardır, eğitimi töhmet altında bırakan “kirletme alışkanlığımız” da! VE bu memlekette elli altmış yıllık zeytin ağaçlarını keserek yakacak yada ısınmak için kullanan kör kütük cahil insanlar da vardır! VE memlekette çarşı pazarda hıyarın 55 liraya satılmasını önleyemeyen bir çarpık düzenin yanı sıra mütegalibe dediğimiz bir fırsatçı zümre de vardır! VE bu memlekette alkolsüz yada dikkatsizce araba kullananların yarattıkları kazalar nedeniyle her gün olası depreme bile gerek kalmadan insanları canından eden yakınlarını yasa boğan ölümcül vakalar da vardır! VE artık bu ülkede elektrik sarfiyatının bedelini ödeyemeyecek hale gelmiş bu nedenle sayaçlarla oynayan vatandaşların neden olduğu gitgide artan yangınlar da vardır! VE bu memlekette binlerce kelimesi ile ifade edilen mazbata mağdurları da vardır, bir gecede kumar masalarında devletin bütçesi kadar paraları kazanıp kaybedenler de vardır! VE kısaca bu memlekette artık olumsuzlukla yokluklar da vardır kısırlıkla sahtekârlıklar da.. Yani “yok” yoktur! Pardon “devletin kaderini yüklenen yönetici takımlarından başka!” VE işte bu ahval ve şerait içinde bile Kıbrıs Türk halkının ulusal dedikleri görevi yine de bu kendini yönetenleri seçmektir! *** FELAKET tellallığı mı yapıyoruz? Evet! Çünkü “felaket” denecek bir meclisimizle vekillerimiz ve “hal’i pür melalini söyleyen” bir KKTC’miz vardır. Ki  iktidar muhalefet partileri milletvekillerinin ağız dalaşları nedeniyle Meclis genel kurulunda iki kez oturuma ara verilmek zorunda kalındı! Ne diyelim ki? *** ARAMIZDAN AYRILANLARI rahmetle anıyorum: ÖNCE saygıdeğer dostum Orhan Zihni Bilgehan gitti.. Sonra KTÖS’ün kuruluş yıllarında yönetim kurulunda bir süre birlikte çalıştığımız Halil Kara’yı kaybettik.. Ardından Azrail Mağusa’ya musallat oldu. Eski Belediye Başkanı dolayısıyla medyadaki “köşemin” müdavimlerinden Kemal Çelik dostum koptu bizlerden..  Ve Baykur’un da öldüğünü işittim dün. Yakından tanıdığım yarenlik yaptığım birlikte çalıştığım insanlar arkadaşlarımdılar.. Zaten bizimkisi gibi kasaba esamesindeki küçük yerleşim yerlerinde herkes arkadaş dost değiller midir? Hem tasada hem kıvançta..  Neylersin ama “ölüm herkesin başında!”  Allah’tan rahmetler dilerim.