İki kişi sohbet ediyordu; “Ülke çok kirli” dedi birisi…

   Diğeri, “Ne bakımdan söylüyorsun, çevre kirliliği mi, ahlaki kirlenme mi?”

   İlk konuşan attı kahkahayı, “Çevre kirliliğini kastetmemiştim, insanların kirlenmesinden söz ediyordum ama iyi hatırlattın; hem çevre çok kirli hem de insanlar kirleniyor…” dedi.

   Sonra da devam edip, “Peki hangisi daha tehlikeli, çevrenin kirlenmesi mi yoksa inanların kirlenmesi mi?” diye bu kez de o soru sordu.

   Arkadaşı cevap verdi; “Her ikisi de tehlikeli ama çevreyi bir gün temizlemek mümkün olsa da ahlak kirlenmesi kolay temizlenmez, o nedenle insanların kirlenmesi çok daha tehlikeli” dedi.

   Sohbet konuları, “sahte diploma” soruşturmasıydı, beni fark edince benzer soruları bana da yönelttiler…

   Kıbrıs Sağlık ve Toplum Bilimleri Üniversitesi’nde yaşananları, oradaki rüşvet, sahte diploma ve sahtekarlıkla hesaba para geçirme meselelerini vatandaşlar “kirlenme” olarak görüyor, daha doğrusu “ahlaki kirlenme” meselesi… 

   Bu usulsüzlük ya da yolsuzlukların dalga dalga büyümesine, devletin içine kadar sirayet etmesine, birçok kişiye bulaşmasına ne demeli acaba?

   Demek ki çok ciddi bir çürüme var ülkede…

   Çürüme başladı mı gördüğünüz gibi nerede duracağı hiç belli olmuyor.  

   Tutuklananlar arasında “O zaten yapar, ondan beklerdim” denilenler de var, “Ondan hiç beklemezdim” denilenler de…

   Bu ülkede çoğu kanıtlanamasa da çok ciddi yolsuzluklar, usulsüzlükler, vurgunlar, rüşvet olayları olduğunu herkes biliyor.

   Aklın almadığı ani zenginleşmeler, yaptığı işe ve aldığı paraya baktığınızda, buna pek uygun olmayan lüks yaşamlar hep şüphe çekiyor.

   Ancak bir süre sonra yolsuzlukları, usulsüzlükleri kanıksamaya başlıyor birçok vatandaş, aynen çevre kirliliğini kanıksayıp, artık farkına bile varmadığı gibi…

   Kıbrıs Sağlık ve Toplum Bilimleri Üniversitesi’nde bir şekilde yolsuzlukların örtüsü kalktı, her şey açığa çıktı…

    Bazı meseleler ve gelişmeler için “Bu kadarı da olmaz” dediğiniz oluyor ama bir sonraki mesele daha beter çıkıyor.

     Bir kadına bir günde hemşirelik diploması verip, onu üniversiteye istihdam edecek kadar delirdiler mesela…

    Üniversitenin işleri olsun diye rüşvet verdiler, rüşvet niyetine sahte diploma saçtılar ya da sattılar.

    Her tutuklama sonrası mahkemede duyduklarımız bizi çok da hayrete düşürmüyor, şaşırır gibi yaparsak birilerinin bize “rol çekiyorsun” demesinden çekiniyoruz, çünkü böyle şeyler olduğunu zaten duyuyorduk ama kanıtlayamıyorduk…

    Bizimkisi şaşkınlık değil, daha çok üzüntüdür, insanımız ve ülkemiz için üzülüyoruz hem de çok...

    Merak ediyorum hep; “Hak etmediği bir şeyi inanlar neden kabul eder?”

    Üstümüze sinen ganimet kültüründen bir türlü kurtulamayacak mıyız?

    Başkalarının çok büyük zahmetlere katlanarak ama hakkıyla elde ettiği şeyi sen nasıl bir saatte kabul edebilirsin?

     Sana o avantajı sağlayanlara neden “İstemem, bunu hak etmedim, zaten yasal da değil” demiyorsun?

     Tam tersine hak etmediğin şeyi kabul etmek ve bunun üzerinden haksız kazançlar sağlamak derdine düşüyorsun…

    İşte bunları kabul etmek kirlenmedir gerçekten. Kirlenmenin bir sonraki hali de çürümedir…

    Bu kirlenmenin birçok alana yayılmasına, üst düzey kamu yöneticilerine, polislere, askerlere kadar bulaşmasına “çürüme” demeyeceğiz de ne diyeceğiz?

    Bazı milletvekillerinin de sahte diploması olduğu iddia ediliyor.

    Kamu Hizmeti Komisyonu, müdür ve müdür muavini sınavına katılan 26 kişinin, Kıbrıs Sağlık ve Toplum Bilimleri Üniversitesi’nden diplomaları olduğunu, bu yönde polisle işbirliği içerisinde soruşturma yaptıklarını açıkladı. İşleri aksatmış, oyalamış bu şüphe…

    Görüyor musunuz neler oluyor, mesele nerelere varıyor?

    Tam bir çürüme ve çirkefe batma hali yaşanıyor ülkede.

    Gerçekten de yazının başında sohbetini anlattığım iki kişiden birisinin dediği gibi çevreyi, doğayı bir şekilde temizleyebiliriz de ahlaki kirlenmeyi nasıl temizleyeceğiz? Pek kolay olmayacağı aşikâr…

    İşin içine üst düzey devlet çalışanları, devlet kademelerinde denetim yapmakla görevli makamlar, toplumda aydın diye bilinen kişiler de karışmışsa bu işlere, durumumuz çok zor demektir.

    O nedenle yolsuzlukların üzerine çok ciddi bir şekilde gidilmeli, hiçbir geri adım atılmamalı, işin içinde yandaşları, yakınları olsa da siyasi yöneticiler meselelerin kapatılması için baskı yapmamalı, tam tersine polise ve yargıya yardımcı olmalıdırlar.

   Hazır örtü kalkmış, her şey ortaya dökülmüşken, yalnızca bu üniversitedeki değil her tarafta yolsuzluk yapan herkesin mutlaka ortaya çıkarılması ve en ağır şekilde cezalandırılması için ciddi bir seferberlik başlatılmalı, caydırıcı adımlar atılmalıdır. Aksi takdirde bataklığı kurutmak hiç kolay olmayacak.   

   Çevre kirliliği ve katliamına karşı aciz durumdayız, bakalım “ahlaki kirliliğe” karşı sınavımızı nasıl vereceğiz? Ahlaki kirlilik için verdiğimiz sınavı da kaybedersek, sonumuz pek parlak olmaz… Bu sınavları kaybede kaybede ülkeyi bitirdik de farkında bile değiliz…