4 Şubat Dünya Kanser Günü vesilesiyle siyasilerimiz nerede ise kırk yıl değişmeyen aynı mutat açıklamaları yaptılar.

Siyasilerin yaptığı açıklamalar ile mevcut sorunların çözümsüzlüğünden yüzleri kızarmadığı gibi; çağdaş bir yaklaşım sergileyecek vizyona maalesef sahip olmadıkları da anlaşılmaktadır.

Başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere yapılan klişe açıklamaların nerede ise hepsi sorumluluğu hastaya yükleyerek kanserde erken tanıya odaklanmaktadır. Ancak, Kanser Hastalarına Yardım Derneği, Başkanı Raziye Kocaismail'in açıklamalarına bakıldığında;  KKTC’de ilaçlara erişim zorlaştıkça, ilaçların gününde alınması aksadıkça, hastanın güven ve moralinin yitirilmesiyle iyileşmesinin riske atıldığını belirtilmekte ve  buna son verilerek hastaların moralli tedavi olabilmesi için ilaca erişimin aksatılmadan sağlanmasını talep edilmektedir. Kocaismail’in öne çıkardığı diğer bir husus ise erken teşhis hayat kurtarıyorsa bunun bir slogan olarak kalmaması, devlet politikası olması gerektiği yönündedir. Bunun ise meali devletin slogandan öte devlet politikasının olmadığıdır.

Yukarıdan da anlaşılacağı üzere; devleti ve Sağlığı yönetenler kanserde erken teşhisin önemi gibi mutlak doğrulardan öte çağdaş bir vizyon ve devlet politikası ortaya koymamaktadırlar. Bu çerçevede, KKTC’de palavradan öte gitmeyen ve çağdaş bir dünya ülkesinde rastlayabileceğimiz Kanserle mücadeleye yönelik devlet vizyonu, politikası, kurumsal ve idari yapılanması aşağıda gibi özetlenebilir:

·         Kanser hastaları için de son derece elzem olan Evrensel Hasta hakları ülkemizde halen daha yasallaşmamıştır. Bu uğurda mücadele etmek için sivil toplum örgütü olarak kurulan Evrensel Hasta Hakları Derneği; Hasta ve hasta yakınlarının yüksek menfaatini korumak ve hasta haklarının Kıbrıs’ın kuzeyinde yasallaşması için 2002’den beri 22 yıla ulaşan sürede hak temelli evrensel hasta haklarının yasallaşması için mücadele etmektedir (https://www.ehhd.eu/).

·         Kanser ülkemizde ölüm nedeni olarak kalp damar hastalıklarından sonra ikinci sırada yer almaktadır. Durum böyle olmasına rağmen ülkemizde ne kalp ne de kanser için güncel ve detaylı istatistiki bilgiye rastlanmakta ve bu konuda veri üretmek için kurumsal yapı kurma vizyonu palavra atan Sağlık Bakanlarının gündeminde bulunmamaktadır.  Şöyle ki, kanser olan kişilerin demografik özellikleri, beslenme alışkanlıkları ve iş ortamı gibi veriler arasında anlamlı ilişki olup olmadığının araştırılması önleyici tedbirler açısından kesinlikle yararlı olacaktır. Üstüne üstlük, KKTC’deki tıp eğitiminde son derece hassas olan ihtisas programları için YÖDAK’ın talep ettiği hasta sayısı ve çeşitliliği için istenen zaruri bilgiyi Sağlık Bakanlığı verememe acizliği içerisine düşmüştür.

·         Ülkemizde eksik ekipman, eksik ilaç, araç ve gereç ile acı ama gerçek yalnızca tedavi edici reaktif ve palyatif önlemler alınmaktadır. Ancak, çağdaş bir ülkede olması gereken proaktif ve önleyici kanser tedbirlerinden vizyonsuz devlet yetkililerimiz terennüm dahi etmemektedir.

·         Ülkemizde kanseri önleyici tedbirler açısından elzem kansere sebep olan faktörler üzerinde sistemli araştırma yapılmamaktadır. Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre Kanser, genellikle kanser öncesi bir lezyondan kötü huylu bir tümöre doğru ilerleyen çok aşamalı bir süreçte normal hücrelerin tümör hücrelerine dönüşmesiyle ortaya çıkar. Bu değişiklikler, bir kişinin genetik faktörleri ile aşağıdakiler de dahil olmak üzere üç kategorideki dış etkenler arasındaki etkileşimin sonucudur (https://www.who.int/news-room/fact-sheets/detail/cancer#:~:text=Tobacco%20use%2C%20alcohol%20consumption%2C%20unhealthy,%2D%20and%20middle%2Dincome%20countries.):

§  Ultraviyole ve iyonlaştırıcı radyasyon gibi fiziksel kanserojenler;

§  Asbest, tütün dumanı bileşenleri, alkol, aflatoksin (bir gıda kirleticisi) ve arsenik (bir içme suyu kirleticisi) gibi kimyasal kanserojenler; ve

§  Belirli virüslerden, bakterilerden veya parazitlerden kaynaklanan enfeksiyonlar gibi biyolojik kanserojenler.

·         Dünya Sağlık Örgütü’ne göre kansere neden olan dış etkenlerin varlığı ve etki düzeyi ile ilgili eyleme dönüşen herhangi bir araştırma KKTC’de halen daha yapılmamıştır.

·         Yine KKTC’de esamesi okunmayan diğer bir konu, Avrupa Birliği de dahil olmak üzere kanserle mücadeleye yönelik birçok ülkede planlar hazırlanmaktadır (https://health.ec.europa.eu/system/files/2022-02/eu_cancer-plan_en_0.pdf).  Bunlar arasında Amerika Birleşik Devletleri’nde  ‘Milli Kanser Planı’ (https://nationalcancerplan.cancer.gov/national-cancer-plan.pdf); Kanada’da ‘Kanser Denetim Planı’ (https://www.uicc.org/what-we-do/driving-global-impact/cancer-control-planning); Malezya’da ‘Ulusal Stratejik Plan Kanser Kontrolü Programı’ (https://www.moh.gov.my/moh/resources/Penerbitan/Rujukan/NCD/Kanser/National_Strategic_Plan_for_Cancer_Control_Programme_2021-2025.pdf) ve Japonya’da ‘Kanser Master Planı’ (https://www.thenewsmarket.com/news/cancer-master-plan--lots-done---plenty-more-to-do/s/559124b5-6ff5-4bd6-a04f-a68ab92c651a) örnek olarak verilebilir.

Sonuç olarak; KKTC sağlık yönetimi için en vahim olan husus, ‘lafla peynir gemisi’ veya ‘mış’ gibi ifadelerinin dahi kullanılamamasıdır. Çünkü bu ifadeler için gereği yapılmasa dahi çağdaş bir sağlık vizyonunun dillendirilmesi gerekmektedir.