Gördüklerinize, yaşadıklarınıza, hissettiklerinize mi inanırsınız yoksa size söylenenlere mi?
Yaşadığınızı en iyi siz bilirsiniz ama sürekli yaşadıklarınızın tam tersini anlatıyorlar size…
Boş laflar, gerçekleşmeyen vaatler ve maalesef yalanlar üzerinden, olmayanı bize varmış gibi dayatmaya çalışıyorlar…
Lâfla refah, mutluluk ya da gelecek planlanması mı olur?
Olmuyor ama bu ülkeyi yönetenler; ülke insanı bolluk, rahatlık ve varlık içinde yaşıyormuş gibi konuşuyor.
Söylediklerine kendileri inanıyor mu yoksa o koltuklarda oturmaya devam etmek için bu rolü oynamaları mı gerekiyor?
Halbuki ülkede her şey çok kötü ve her geçen gün daha kötü oluyor.
Az bir şey midir, günde iki- üç defa elektriklerin kesilmesi?
Elektrik kesildi diye internetin çökmesi ve şimdi de suların da azalmasına, kesilmesine yol açması?
Hani biz turizm adasıydık? Turizm ülkesi böyle mi olur?
Elektriksiz, internetsiz, etrafı çöplerle çevrili, yanan çöplüklerden yükselen dumana ve pis kokuya boğulmuş bir ülke?
Havaalanına iner inmez, adaya adımını atar atmaz ülkemize gelen yabancıları yanan çöplükten çıkan duman ve pis koku karşılıyor.
Ne güzel tanıtım değil mi?
Biz dayanamıyoruz dumana ve kötü kokuya, ülkemize gelen yabancılar nasıl dayansın?
Bu ülkenin çöplüğü olan Güngör Çöplüğü yanıyor, oraya çöp dökülemiyor, oraya çöp dökülemediği için her tarafta oluşturulan çöplükler sürekli yanıyor ve herkes öylece seyrediyor.
Bu ülkeye sağlıklı elektrik hizmeti veremiyor hükümet edenler? Neden? Tabii ki zamanında santrale yatırım yapılmadığı için.
“Kabloyla elektrik gelecek, kurtulacağız” diyorlar. Ne zaman kabloyla elektrik gelecek? Dört sene sonra mı beş sene sonra mı? Peki o zamana kadar bu çileyi çekecek miyiz?
Bu kavurucu yaz günlerinde elektrik yok, elektrik kesintileri nedeniyle su dağıtımı aksıyor…
Ağır aksak internet tümden susuyor…
Nüfus artıyor, elektrik yetişmiyor, su yetişmiyor, devlet hastaneleri, devlet okulları yetersiz kalıyor.
Kontrol edilemeyen nüfus, altyapısızlık ve plansız yapılanma nedeniyle lağımda boğulacağız.
Yapılaşmanın yoğun olduğu bölgelere arıtma tesisi kurmaktan bile aciziz…
Kaçak yaşam, ülkede hem asayiş sorununa hem de iş yaşamında hak gasplarına neden oluyor.
Kaçakçılık, bilinen ama önlenemeyen bir soruna dönüştü.
Trafikte, yollarda her gün insanlar ölüyor…
Yaşlılarımıza mevcut bakımevleri yetişmiyor, yenilerini yapamıyoruz.
Devletin çocuk yuvası, personel yetersizliğinden perişan durumda…
Kriminal olaylar arttı, insanlar evinde bile kendini güvende hissedemiyor.
Ani ölümlerin ardı arkası kesilmiyor, bu konuda ciddi bir çalışma yok…
İlaç sıkıntısına bir türlü çare bulunamıyor…
Döviz krizi pahalılığa neden oluyor, bu durum dayanılmaz bir hal aldı.
Hayatı ucuzlatma adına hükümet adım atmıyor ya da atacak yeteneği yok.
Devlet daire ve kurumları en kötü dönemini yaşıyor, liyakat kayboldu, işler dönmez oldu.
Bazı bakanların daire müdürlerine uşağıymış gibi davrandığı, hakaret ettiği, usulsüz işler yaptırmaya çalıştığı iddiaları ayyuka çıktı, psikolojik şiddetin fiziki şiddete dönüştüğü söyleniyor.
Ancak bu konuda kimse hiçbir açıklama yapmıyor ne Başbakan ne Bakanlar… “Yalandır, böyle bir şey yoktur” bile diyemiyorlar.
Zaten boş boş konuşanlar, konuşmaları gereken zaman konuşmuyor.
Alın işte; Türkiye’den bir sendikacı Kıbrıslı Türklerin laikliğine söz ediyor, Kıbrıslı Türklerin laik tarafını kötü bir şeymiş gibi yansıtmaya çalışıyor, aşağılamaya uğraşıyor, hakaret ediyor, sinir uçlarımıza dokunuyor ama ülke yöneticileri bu konuda tek kelime edemiyor…
Konuşması gereken zamanda konuşmayan, tedbir alması gereken zamanda alamayan, sorun çözmesi gereken zamanda çözemeyen kişilerin içi boş konuşmalarını neden dinleyelim?
Ülke her geçen gün daha kötüye giderken, halkın çilesi artarken, yönetenler bize sanal bir ülke sunuyor ve onun üzerinden hikayeler anlatıyorlar.
Halkın sosyal medyaya sıkışmış tepkisini, kendi kendine söylenmesini tabii ki ciddiye almazlar. Böyle uslu bir halka daha neler yapmazlar ki?