Bugüne kadar Rum tarafı adanın işgalinden dolayısıyla bölünmüşlüğünden şikâyet ediyor fakat Kuzey ortaya Kıbrıs’a yönelik açık seçik denecek bir siyasi strateji koymuyordu. Ta ki Hristodulidis efendi...

Bugüne kadar Rum tarafı adanın işgalinden dolayısıyla bölünmüşlüğünden şikâyet ediyor fakat Kuzey ortaya Kıbrıs’a yönelik açık seçik denecek bir siyasi strateji koymuyordu. Ta ki Hristodulidis efendi Cumhurbaşkanı seçilene kadar. Tabi hatırlamamız da gerekir: Anastasiadis bütün aykırılıklarına ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tanınmış meşru hükümeti olmasına karşın genel politikasını adanın yeniden Güney-Kuzey federasyonu ile birleştirilmesini savunuyordu. Fakat Türk tarafına yönelik, “hadi gelin siz de Avrupalı olun” demiyordu! Kısaca bugüne kadar Kıbrıs siyasi sorununda “yuro” vardı ama AB yoktu. Doğrusu bizim tarafın da en büyük hayali “AB’li olmaktı ama kapısından bile baktırmadılardı!.. ŞİMDİ BAKIYORUM Sn. Hristodulidis AB’yi diline pelesenk yapmış. Ve bugüne kadar BM’ler düzeyinde sürdürülen kırık dökük müzakereleri bir kenara atarak “Kıbrıs sorunu AB’nin de sorunudur” politikasında yeni bir siyasi çözüm kulvarı açmış. DOĞRUSU yanlış politika da değil! Çünkü eğer Güney’de otururken Kuzey’deki Türk’ün sesini işitmek gibilerinden bir kabiliyete sahip olunsaydı Türk halkı saflarında AB’ye üye olma isteklerinin çığlıklarının ne kadar yüksek tondan işitildiği görülürdü. *** İŞTE Hristodulidis bu isteğe cevap verecek bir politika saptadı. Ve şimdilerde tartışmaya başladığımızca “sorunu AB’nin çözmesine ya da yüklenmesine yönelik propagandalara başladı!” TABİ bizdeki bir diğer kesimin de çok canını sıkmaktadır. Çünkü AB’nin resmen bir Hristiyan Kulübü olduğunu savunurken, AB’nin de resmen Türkiye’ye karşı olduğuna inanmaktadır ve bir gün Rum tarafı muradına erer de AB inisiyatifinde bir müzakere masası kurulursa Rum tarafının  saflarında yer alacağına, iki bölgeli federal sistemi oluşturmak için çalışacağına inanmaktadır. TABİ şunu da itiraf etmeliyiz: BM’ler inisiyatifinde sürdürülen müzakereler çok mu başarılı olduydu? Aksine hangi karara varılmak istense hepsi de fiyasko ile sonuçlandıydı! Diyelim ve gelelim bizim cepheye: *** CTP HAREKETLENDİ: Hristodulidis’in seçilmesinden bu yana siyasi sorun platformunda CTP’nin sesi daha yüksek çıkmaya başladı. Ki sonuncusu KKTC’nin bünyesel sorunlarını da içeren eleştirilerle bütünleştirdikleri  “erken seçim” çağrılarıdır. ZATEN zamanı da geldi! Çünkü artık ülke tahammül edilemeyecek kadar berbat bir sosyoekonomik bataklığa saplandı! Ki şu anda Sn. Başbakan Üstel vaziyetleri, siyasetinin olabilecek en berbatı olan “zamlarla” idare etmeye çalışırken memleketi “pahalılığın ateşlerinde yakmak zorunda kalıyor!” BU NEDENLE olmalı CTP başkanı Sn. Tufan Erhürman erken seçim çağrısı yapmaktadır. Demek ki zamanı geldi! Değerlenmesini gelecek hafta yaparım diyeyim ve geleyim artık “alameti farikamız” olması gereken bayrağımız kadar fakat gönderden asla inmeyen bir başka “sancağımıza” ya da “sancaklarımıza!” *** İÇİNDE YOĞRULDUĞUMUZ KİRLİLİK! Bu hafta medyanın da hem çok dikkatini çekmeye başlamış hem de yarattığı toplumsal utancımız haline gelmiş, benim ise “köşemden” düşürmediğim ulusal sorunumuza! TABİ bir tek “sanayi bölgelerimiz” değil. Olduğunca KKTC sadece gözlerimizi karartmıyor! İnsani değerlerimizi de rencide ederken bizi utancımızdan yerlerin dibine sokan “pislik ve tertipsizliklerimizle”  medyanın manşetlerinde oynaşıyor! Çok da iyi oluyor. Çünkü KKTC de aynı zamanda “turizmin” de gelişmesinden yanayız ve bu “pis” hallerimizden  çok utanıyoruz. NİTEKİM son dönemlerde özellikle büyüklü küçüklü “sanayi bölgelerimiz” sürekli  gündemin ve utancımızın başında seyrediyor. Pislik aldı başını giderken olay ne dine sığıyor ne geleneklerimize uyuyor! *** YALNIZ BİR NOKTA AMA! Hiçbir alan mekân tesis eğer kirletilmiyorsa kirlenmez! belki sadece “eskiliği, alt yapısı eksiktir, virandır” o kadar. Fakat bizdeki sanayi tesisleri sahipleri ve zanaatkârları tarafından da kirletilmektedirler! Hem de öyle böyle değil. Tepeleme ve türlü çeşitli artıklar atıklarla. Aynen mesire yerlerini, sahilleri kirletenler gibi. Nasılsa devlet “devlet temizlemek zorundadır” zihniyetinin tutsaklık ve kolaylığına yatmış, doğrusu ya çalıştığımız iş yerlerinin tesislerin çevrelerinin içine bile ediyoruz! Doğrusu yazmasaydım haksızlık olacaktı. *** VE GÜZEL HABER: Bir süre önce koordinatörümüz Sn. Fuat Oktay ile Sn. Üstel Ankara’da görüşmüşler. Bir kez daha KKTC altyapı projelerini gözden geçirip mali ve iktisadi protokol imzalanması aşamasında gelinen noktayı ve deprem yaralarının nasıl sarılacağını konuşmuşlar. İLK AKLIMA gelen yine Limanlarımız oldu. Dolayısıyla Mağusa limanı!. Restorasyonunun ne zaman yapılacağını daha doğrusu “utanılacak” değil “ne zaman gurur duyacağımız bir liman haline getirileceğini” de konuştular mı bilmiyorum. AMA “konuşmamışlarsa artık konuşsunlar KKTC’ye çok ama çok hayırlı bir liman kazandıracaklar. Ki Mağusa limanı çoktan Doğu Akdeniz’in incisi olmalıydı da ola gele viran harap pislik içinde derme çatma bir liman oluverdi! “YENİDEN ele alınacak bir şeyler yapılacak denildiğinin üzerinden yıllar geçti, kaç hükümet kaç bakan değişti, ol alem hâlâ aynen hem de beterince devam ediyor ama!” Eee artık kıpırdayın ama…