Yeraltı edebiyatının önemli isimlerinden Charles Bukowski yazdıklarıyla hepimizi düşündüren ve insanlığa yol gösteren değerli yazarlardan. Sözlerini sosyal medyada bağlamından kopartılmış bir şekilde sıkça gördüğümüz yazarın, insan yaşamına dair söylediklerini ve iyi bir yazar olmakla nasıl bağdaştırdığını sizler için bir araya getirdik. “Benim politikayla bir alakam yok, sadece gözlemlerim. İnsan ruhunun tarafından başka taraf tutmuyorum bu daha sığ gelebilir ama benim ruhum, aynı zamanda senin de ruhun, bunun için eğer ben gerçekten yaşamıyorsam seni nasıl görebilirim?” – Charles Bukowski, Notes of Dirty Old Man. Türkçeye Pis Moruğun Notları olarak kazandırılan Notes of Dirty Old Man eseriyle Charles Bukowski, Los Angeles haftalık yeraltı gazetesi Open City’nin köşe yazsısında insanlığın bilinen filozofu oldu. Ahlaksız ve tarafsız olarak nitelendirilen yazar, iş edebiyata gelince taraf tutuyordu. Celine, Dostoyevski ve Camus taraftarı ve Faulkner, Shakespeare, George Bernard Shaw karşıtıydı. Charles Bukowski: Yaşam aynı şeylerin sonsuz tekrarı, ölüm ise bir gereklilik! Onun hayatında minnet etmelere, üstünlüklere yer yoktu, aksine Bukowski’ye göre hayat sevmek ve nefret etmekten ibaretti. Onunla hayatındaki önemli şeyler hakkında konuşmak istediğinizde konu yaşam, ölüm, içmek, cinsellik ve pek tabii yazmak olurdu. Bir röportajında Bukowski’ye ölümden korkup korkmadığı sorulmuş. Ve cevabı, “Hayır, aslında ölüme karşı iyi hissediyorum,” olmuş. Ona göre tekrara ve sıkıcılığa karşı bir çeşit meditasyon, iyi yaşamın ve iyi yazmanın gerekliliğidir ölüm. “… Görüyorsunuz, yaşadıkça hayatınızdaki her şey bir tekrara dönüşüyor. Anlıyor musunuz? Aynı şeyleri tekrar tekrar görmeye devam ediyorsunuz. Bu yüzden yaşamaktan biraz da olsa yorulursunuz. Ve ölüm geldiğinde, neredeyse, tamam evet işte vakti geldi, bu çok güzel, dersiniz.” Bu cevap röportajı yapan kişiye Malcolm Lowry’nin Under the Volcano (Yanardağın Altında) kitabını hatırlatır. Bu da bizi Bukowski’nin en fevri eleştirilerinden birine ve aynı zamanda onun düz yazı teorisine götürür. (Lowry bu kitap için dokuz senesini harcayıp her bir karakterin üzerinde uzun uzun durmuştur.) Bukowski iyi yazmanın tempo, yaşam ve gün ışığı gerektirdiğini söyler. “Her satır, lezzetli mi lezzetli meyve suyu gibi olmalıdır. Her bir yudumda diğer satıra geçmeyi istemelidir okuyan, enerji dolu olmalıdır. Lowry gibi yazmak çok acelesizce, çok fazla plan ve çok az sonuç var.” Çoğu yazar Bukowski’yi sıkar, “Onun yazılarına gelince duygusallık hiç yok,” diye eleştirirler. Evet Bukowski asla bir incelik yazarı olmamıştır ama kimse onun metinlerinde şevk, “meyve suyu” ya da enerji eksikliği olduğunu söyleyemez. Tam aksine, onun için can atan kadın-erkek bir sürü yazara kendini sevdirmiştir. Çünkü onun şiirleri ve öyküleri heyecanlandırıcı bir şekilde canlıdır. Sınırlı konularda yazmış, çoğu zaman yazılarını kendi düşünceleri ve şanssızlıklarıyla sınırlı tutmuştur. Fakat yine de komik öyküleri ve dalgınlıkları, ahlaksız ve aynı zamanda aşırı duygusallıklarıyla bize sınırsız bir dünya sunma yeteneğine sahiptir. "Yazmak asla sıkıcı olmamalıdır" “Yazmak asla sıkıcı olmamalıdır. Yazarlar olarak aynısını yapmak için onun hayatını yaşamak zorunda değiliz. Fakat kendi yolumuzda satırlarımızı canlı yapmak için ’gerçekten canlı’ olmalıyız. Her satır başlı başına var olmalıdır. Tıpkı yaşamımızın her anında bizim olmamız gerektiği gibi.”