Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş’ın yaverliğini sekiz yıl sürdüren, bu sürede Denktaş’ın en yakınındaki isimlerden biri olan  Emekli Albay Mehmet Ali Aydınöz, “muhteşem bir adam” olarak tanımladığı Denktaş’ı anlattı, anılarını paylaştı. Denktaş’ın insan ilişkilerine ve yüksek liderlik vasfına vurgu yapan Aydınöz, “Bana göre bir daha gelmez KKTC’ye böyle bir lider” dedi.

Emekli Albay Mehmet Ali Aydınöz, 1943 Yeniceköy doğumlu. 1987-1995 yılları arasında Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş’ın yaveri olarak en yakınındaki kişilerden biri oldu. Görevinin ilk aylarında Denktaş’tan çok çekinen Aydınöz, Denktaş’ın en güvendiği kişilerden biri haline de geldi.

Emekli Albay Mehmet Ali Aydınöz, Kurucu Cumhurbaşkanı Merhum Rauf Raif Denktaş’ı ölümünün yıl dönümünde, her gün arkadaşlarıyla buluştuğu Sönmezliler Ocağı’nda, Türk Ajansı Kıbrıs (TAK) muhabirine anlattı.

Denktaş ile 1987 yılında Cumhurbaşkanı yaveri Derviş Delikurt’un emekli çıkmasının ardından bu görev için önerildiğinde tanışan Aydınöz, o esnada Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’nda subaydı.

Aydınöz, Denktaş ile ilk görüşmesini şöyle anlattı:

“Bana sordu gittiğimde, ‘Niye geldin buraya?’ diye… Babam ormancıydı Alevkayası’nda oradan bilirdim kendisini. Dedim ki ‘Ben falanın oğluyum. Size karşı da büyük bir sevgi ve saygım var’. ‘Tamam, geç otur yerine’ dedi, başka hiçbir şey söylemedi. O vesile ile başladım. Önceden bir tanışıklığımız yoktu. Komutanlarla gidip gelirken görürdüm kendisini.”

Denktaş ile mesaisinin ilk aylarında yaşanan heyecan ve biraz korkunun zamanla sevgi, saygı ve güvene döndüğünü anlatan Aydınöz, “Önce çok çekinirdim. İlk üç-beş ay gördüğümde kendisini bir heyecan ve bir korku duyardım, ‘Acaba bir şey söyler mi, bir hata yaptım mı’ diye. Ondan sonra yavaş yavaş ısındık” dedi.

 “ÇOK ÇALIŞKANDI, GECE YARILARINA KADAR OFİSİNDEN ÇIKMAZDI”

Denktaş gibi bir insan hiç tanımadığını vurgulayan Mehmet Ali Aydınöz, Denktaş’ın insani yönünü şöyle anlattı:

“Hiç kimseyi kırmak istemezdi ve herkese yardım etmek isterdi. Kimseyi kapıdan çevirmedi. Yani ben hiç rastlamadım… Çok çalışkandı, gece yarılarına kadar ofisinden çıkmazdı. Devamlı yazar, çizer, okurdu… Çok kitap okurdu. Ailesine çok düşkündü, ailesini hiç üzmek istemezdi. Hata bile yapsalar çağırır konuşurdu. Ailesine kızdığını hiç duymadım. Beş- altı kişilik bir grubu vardı, onlar cumartesi günleri mutlaka gelirdi. Çay, kahve içer, muhabbet ederlerdi.”

Denktaş’la çalışmaktan zevk aldığını ve emekli olduktan sonra da zaman zaman ofisine ziyarete gittiğini anlatan Aydınöz, “Çalışmayı çok severdi, hafta sonu yoktu. Bir pazarları vardı, onu da tek başına arabasına biner, bizi istemezdi, köy köy gezerdi. Nerelere gittiğini de bilmezdik. Ben huyunu bilmediğim için dedim ‘Beraber gidelim, yalnız gitmeyin’, ‘Sen kal, ben biraz dolaşacağım’ dedi. Gider, gezer, gelirdi. Hayatı çok severdi…” dedi.

Denktaş’ın kaybettiği çocuklarından da bahseden ve acılarını içine attığını belirten Aydınöz, torunlarını çok severdi, özellikle Raif’in çocuklarına karşı zaafı vardı. Rauf’a çok düşkündü. Rauf çok sakin bir çocuktu…”

 “YENİBOĞAZİÇİ’NE GİTTİĞİMİZDE MUTLAKA PULYA YERDİ”

Denktaş’ın yemeği ve yemek yapmayı çok sevdiğini belirten Aydınöz, “Hangi yemekleri güzel yapardı?” sorusuna, “Ciğer kavurma” yanıtını verdi.

Aydınöz, “Ciğer kavururdu, çok da severdi. Dışarı çıktığımızda da yemeği çok severdi. Balık severdi… En çok sevdiği de pulyaydı. Yeniboğaziçi’ne gittiğimizde pulya yerdi mutlaka…” diye konuştu.

Aydınöz, Denktaş ile gittiği bir yemekle ilgili anısını da paylaştı:

“Mağusa’da bir yemeğe çağırdılar bizi. Anıt’ın yanında bir park vardı, onun içerisinde. Gittik ikimiz. Arabayı kendisi kullanır, BMW. Ben de yanında… Sohbet ederek gittik, ama ben o soru sormadan konuşmazdım. O bana sorarsa cevaplardım. Gittik, yemeğe katıldık sonra geri döneceğiz.  Dönüşte ‘Geç dümenin başına’ dedi bana. Ben de hayatımda hiç otomatik araba kullanmadım. Korktum… Yavaş yavaş hareket ettik ama bir korku içinde. Dokunun, BMW gider. Yarım saatte gideceğimiz yolu ben gittim bir buçuk saatte. Der bana arkadan ‘sür’, ben yine aynı hızda devam ettim. Ertesi gün bir yere gidecektik, dedi bana ‘Öğrendin mi araba kullanmayı?’, ‘Öğrendim efendim’ dedim.”

“VASİLİU’NUN KONUŞMA KAYDI ALDIĞINDAN ŞÜPHELENDİ”

Kıbrıs sorununa çözüm bulma amaçlı yapılan toplumlararası görüşmeler kapsamında Denktaş ile Kıbrıslı Rum Lider Yorgo Vasiliu’nun bir görüşmesini de anımsayan Aydınöz, Denktaş’ın “konuşma kaydı şüphesini” şöyle anlattı:

“Gece yemekli olacak. Hazırlandık, ilk defa gidiyorum ben. Bayrağı koydum arabanın üzerine, flamayı… Çıktı, ‘Nedir bu?’ dedi, dedim ‘Forsunuz efendim, böyle gideceğiz. Herhalde o da aynı şekilde gelir’ dedim, kabul etti. Tam eski havaalanı yoluna çıkarken, Barış Gücü’nün de kaldığı Türk alayının tuttuğu barikat var, oradan bizi Barış Gücü alacak. Gittik ne Barış Gücü var ne bir şey… Oradaki nöbetçiye sorduk, Barış Gücü yok. Barış Gücü’nün devriye yaptığı yoldan görüşmenin yapılacağı yere gitmeyi önerdim. ‘Bizi öldürteceksin galiba sen’ dedi. Toprak yoldan gittik Barış Gücü’nün binasına. Yemekten sonra Barış Gücü bizi çıkardı. Yemekten sonra Denktaş bana teşekkür etti ve ‘Protesto niyetine ben geri dönecektim’ dedi.

Toplantı sırasında da bir ara Vasiliu dışarı çıktı. Ben de Vasiliu’nun korumaları ile konuşuyordum. Baktım Vasiliu tuvalete girdi. Ben kalktım yavaş yavaş tuvalete doğru yürüdüm. Bakarım ‘çat çat’ içeride bir şey yapar. Dedim ‘Nedir be bunun yaptığı acaba?’ Basar bırakır basar bırakır bir şeylere. Sesimi çıkarmadım. Toplantı bitti, dedim ‘Efendim böyle böyle mesele, ama çözemedim ne olduğunu’, ‘Kaseti hazırlardı’ dedi bana. Yani tahmin etti ki Vasiliu konuşmaları kaydeder.” 

KALP KRİZİ

Emekli Albay, Eski Yaver Mehmet Ali Aydınöz, Denktaş’ın sağlık sıkıntılarına da değindi. Aydınöz, bir gece geçirdiği bir kalp krizinin geç anlaşılması sonucunda Denktaş’ın hayatının tehlikeye girişini anlattı:

“Saat 10-11 bir telefon geldi, Denktaş Bey evde rahatsızlandı diye. Sait Kenan da doktoruydu. Sait Kenan’ı aradık, geldi. Bir sızı vardı omuzunda.   Dr. Öztürk’ü de çağırdık, o da geldi. İlaç yazdı, gittik eczacı açtırdık ilacı aldık, olmaz… Dr. Ali Bey geldi, kulak burun boğazcı… O uğraştı bu uğraştı, olmaz. En sonunda dedim ‘Efendim hastaneye gidelim.’

Dr. Nafia hanımı arattık, geldi hastanenin fizik tedavi servisine. Tam içeri gireceğiz, fizik tedaviye alacaklar. Dedim ‘Efendim madem buraya kadar geldik bir elektro falan çekelim’, ‘Doğru söylen’ dedi Dr. Sait. Hemen çağırttı bir elektro cihazı, kalp krizi geçirirdi. Hemen yukarı çıkardık, yatırttılar orada aletler falan taktılar, rahatladı." dedi.

Denktaş’ın kendisine olan güvenini, “Bana karşı büyük itimatı vardı. Bütün anahtarları, evinin ofisinin bütün anahtarlarını bana teslim ederdi” diyerek anlatan Aydınöz, hastaneye yattığında da tüm anahtarlarını kendisine teslim ettiğini ve eşi Aydın Denktaş dahi istese vermemesi konusunda kendisini uyardığını söyledi.

Denktaş hastanedeyken içeri ye kimseyi almaması konusunda da kendisini uyardığını söyleyen Aydınöz, “‘Ziyaretçi istemem’ dedi, ‘Aydın Hanım?’ dedim, ‘Hiç kimseyi alma içeri’ dedi. Aydın Hanım geldi, dedim ‘Efendim alamam sizi içeri.’ Bir kızdı Aydın Hanım bize, girdi içeri. Napayım ben bir şey diyemem ki, hanımıdır sonuçta” diye konuştu.

“HERKESLE SOHBET EDER, ŞAKALAŞIRDI”

Denktaş’ı “yeri doldurulamayan lider” olarak niteleyen Aydınöz, halkın Denktaş’a büyük sevgi duyduğunu da vurguladı. Aydınöz, “Herkes boynuna dolanmaya kalkardı, çok büyük sevgi vardı. Herkesle sohbet eder, şakalaşırdı. Bana göre bir daha gelmez KKTC’ye böyle bir lider” ifadelerini kullandı.

Editör: TE Bilisim