Kim bilir kaç kez yazdık partizanca istihdamları, kaç kez konuştuk, kaç kez gazetelere manşet oldu, kaç kez mecliste gündem oldu?
Defalarca, çok kez… Ancak huylu huyundan vazgeçmiyor…
Yıllar yılları devirdi, hatta çağ döndü, 20’nci Yüzyıl’dan 21’inci Yüzyıl’a geçtik, dünyada ve ülkede birçok şey değişti ama bir değişmeyen hastalık, partizanca istihdamlar…
Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi yaparlar, genel seçimler öncesi yaparlar, yerel seçimler öncesi yaparlar da ara seçim öncesi yapmazlar mı?
Alın işte, mecliste eksik tek sandalye için yapılacak, tek kişiyi seçeceğimiz bir seçim öncesi de partizanca istihdam yapıyorlar…
Mesela bu işlerin en uzman partisi UBP’de kadrolar değişiyor, eskiler gidiyor yeniler geliyor, parti gençleşiyor ama partizanca istihdamlardan vazgeçilmiyor.
İnsanlar değişiyor, zihniyet değişmiyor…
İllaki partizanca istihdam. Neden? Neden böyle olsun? UBP ve küçük ortakları, insanları başka türlü ikna edemiyor mu?
Neden bu dededen kalma yöntemlerde ısrar ediliyor?
Hükümet koalisyon ya, her partiye boyuna göre partizanca istihdam yapma hakkı tanınıyor; “Sana şu kadar, sana şu kadar bana da bu kadar. En çok bana, çünkü ben büyük ortağım, sizden fazla vekilim var…”
Partizanca istihdamlar paylaşılıyor, bunlar kâğıda da dökülüyor, bu belgeler sosyal medyaya ve dolayısıyla medyaya düşüyor.
Rezil bir durum ama bundan kimsenin utandığı yok.
İki gündür bu konu tartışılıyor, muhalefet, sendikalar, diğer sivil toplum örgütleri eleştiriyor, sosyal medya eleştiriler, kınamalarla dolu ama hükümet kanadı suskun…
Susa susa yapacaklar yine yapacaklarını, her zaman yaptıkları gibi… Çünkü bu ülkede eleştiriden, kınamadan, yakınmadan öte yapacağı bir şeyi yok sanki bu toplumun…
Kamunun, yani devlet daireleri ve kurumlarının verimsizliğinin bir nedeni de bu partizanca, liyakatsiz istihdamlardır…
İhtiyaç duyulan alanlara istihdam yapmazlar, münhal açmazlar ama her fırsatını bulduklarında ihtiyaç olmayan yerlere partizanca istihdamlar yapar, geçici işçi alırlar…
Soru yok, sınav yok, herhangi bir uzmanlık beklentisi yok, fırsat eşitliği yok…
Peki ne var? Parti yetkililerince seçilmiş kişi olmak var… Oy getireceğine inanılan kişiler seçiliyor ve ısmarlama bir yere yerleştiriliyor.
Yıllardır bu adaletsiz yöntem nedeniyle devlet daireleri ve kurumlarında yaşanmadık sorun kalmadı, defalarca “geçiciler sorunu” ortaya çıktı…
Sırf bu nedenle yasal değişiklik bile yapıldı, kamuda ne kadar kişi emekli olursa o kadar istihdam yapılması şartı getirildi.
Ancak “geçici işçi” diye bir delik bırakıldı ve işte o delikten içeri sızarak, yine partizanca istihdamlar yapılıyor.
Kimi zaman hükümetler değişti, işini bırakıp partizanca istihdam yoluyla kamuya giren kişilerin görevine son verildi, çok sayıda insan perişan oldu.
Kimi zaman partizanca istihdamlar mahkemelik oldu, uzun süren mahkeme nedeniyle birçok kişi diken üstünde oturdu…
Tüm bunlara rağmen ne partizanca istihdam edenler vazgeçti ne de bunu talep edenler…
Deprem sonrası hükümet edenler toplumdan özveri istedi, tüm çalışanların maaşından kesinti yapmaya çalıştı, ek vergiler getirdi ama bakın işte kendileri liyakatsiz, partizanca istihdamlarla devleti zarara uğratıyor, ek külfet getiriyor…
Seçim kazanabilmek uğruna devlet olanaklarını peşkeş çekmekten geri durmuyorlar, şartlar ne olursa olsun…
İster pandemi ister döviz krizi isterse deprem felaketi hiç fark etmez, kendi çıkarları uğruna yapmayacakları yoktur. Toplumun gözünün içine baka baka yapıyorlar yapacaklarını…
Utanma yok, sıkılma yok, çekinme yok… Belgeler ortaya dökülmüş, üç hükümet ortağı rakamlar belirleyip partizanca istihdam yapacaklar.
Bir milletvekili için hem de… Bir milletvekili seçilecek ama bunun için devletin olanakları sonuna kadar kullanılacak, peşkeş çekilecek…
Eksik olsun, olmaz olsun yahu o milletvekili de… O bir milletvekilini siz kazansanız ne olacak başka bir parti kazansa ne olacak?
Zaten bir milletvekilinin seçileceği gereksiz, ehemmiyetsiz bir seçim için devlet milyonlarca para harcayacak, üstüne bir de hükümet partizanca harcamalarla devlete ek külfet getirecek…
Yapanın yanına kalınca, toplum da buna gerekli tepkiyi koymayınca değil bu yüzyıl, birkaç yüzyıl daha bu ülkede hiçbir şey değişmez…
Bir de “Ne olacak bu ülkenin hali?” denip duruluyor, “Gençlerimiz göç ediyor” diye dizler dövülüyor.
Ne olduğu ortada işte… Bu değişmeyen küflü zihniyetle bu ülke hiçbir yere gidemez, gitmeyecek…