Özel uzay uçuş şirketi SpaceX tarafından uzak yerlere düşük maliyetli internet sağlamak için geliştirilen uydu ağı Starlink, çöllerden okyanuslara, dağlardan savaş alanlarına kadar internet erişiminin kolay olmadığı alanlara hizmet sağlıyor.
Euronews Türkçe'nin haberine göre bu açıdan büyük bir yenilik olarak görülen Starlink uydu ağı, son dönemde uzay kirliliğinden ve çarpışma riskinden endişe duyan gök bilimciler tarafından eleştiriliyor.
"Starlink internet uyduları büyük bir buluş mu, yoksa astronomik tehlike mi?" tartışmasında gök bilimcileri endişelendiren önemli konular çözüm bekliyor.
Uzay araştırmaları ve astronomi haberleri kaynağı "Space.com", eleştirilerin hedefindeki Starlink uydularını analiz etti.
Uzayda ne kadar Starlink var?
Gök bilimci Jonathan McDowell'a göre Temmuz 2023 itibarıyla Dünya'nın yörüngesinde 4 bin 519 uydu bulunuyor. Bunların 4 bin 487'si operasyonel.
Mevcut V2 Starlink uydu versiyonu ağırlığı, fırlatış anında ortalama 800 kilogram çekiyor. Bu ağırlığın eski nesil uyduların neredeyse üç katından fazla olduğu belirtiliyor.
Mega takım uydusu yaratmayı hedefleyen SpaceX, projenin sonunda yörüngeye 42 bin uygu göndermeyi planlıyor.
Proje, SpaceX'in kurucusu Elon Musk'ın Mars'ta koloni kurma hayalini başarmak için dünya çapında 1 trilyon dolarlık internet erişim pazarı oluşturmasının bir etabı anlamına geliyor.
Uzmanlar neden endişe ediyor?
Space.com haberine göre, Starlink projesinin dev ölçeği bilim insanlarını üç açıdan endişelendiriyor. Bunlardan ilki yörüngedeki parlak nesnelerin evren gözlemlerini engellemesi. İkincisi, Starlink'in Dünya'nın yörüngesinde çarpışma tehlikesi yaratması.
Buna ek olarak, bazı bilim insanları eski uyduların uzay çöpüne dönüşmemesi için yörüngeden çıkarılırken Dünya atmosferinde yanacak olan metal miktarının gezegenin ikliminde öngörülemeyen değişiklikleri tetikleyebileceğinden endişe ediyor.
1. Starlink uzay gözlemlerini nasıl engelleyebilir?
Starlink uyduları Dünya'dan yaklaşık 550 kilometre yüksekte yörüngede dönüyor. Uydular, fırlatıştan bir ya da ikl gün sonra gökyüzünde çıplak gözle gözlemlenebilse de, son yörüngesel yüksekliğe erişmek için ilerledikçe gözlemlemesi zorlaşıyor.
O yüksekliğe erişinceye kadar uydular gece vakti gökyüzünde bir dizi inci ya da parlak ışık şeklinde ortaya çıkarak keyifli görüntüler sunabiliyor.
Ancak SpaceX'in beklediğinden çok daha parlak olan bu uydular, astronomi topluluklarında paniğe neden oldu. Araştırmacılar, uyduların optik ve radyo aracılığıyla yapılan gök bilimsel gözlemleri ciddi şekilde tehlikeye sokabileceği belirtiliyor.
Işık kirliliği ve parazit
Uzmanlar, 2019'dan bu yana çeşitli vesilelerle Starlink uydularının uzay gözlemlerine tehlikeye sokabileceğine dair endişelerini dile getirdi.
Son olarak Amerikan Astronomi Derneği, Ekim 2022'de yayınladığı bir raporda mega takım uydularının astronomi üzerindeki etkisini ışık kirliliğine benzetti. Raporda, güneş ışığının uzay araçlarından dağınık yansıması nedeniyle gökyüzünün iki ila üç kat parlaklaşabileceğine işaret edildi.
Uyduların parlaklığı, tüm evreni en ince ayrıntısına kadar inceleyecek olan ve 2024'te faaliyete geçmesi beklenen Vera Rubin Gözlemevi (eski adıyla Büyük Sinoptik Araştırma Teleskobu) gibi son derece hassas teleskoplardan gelecek görüntüler açısından endişe yaratıyor.
Radyo astronomları da Starlink'in radyo tabanlı antenlerinden kaynaklanabilecek parazitlere karşı planlama yapıyor.
2. Starlink nasıl çarpışma riski yaratıyor?
Avrupa Uzay Ajansı'nın (ESA) Eylül 2019'da Aeolus uydusunu, Starlink 44 uydusu ile çarpışmasını engellemek için "kaçınma manevraları yaparak" yönünü değiştirdiğini açıklaması, uzay kirliliği konusunu gündeme taşıdı.
O dönemde Starlink'in yalnızca ilk 60 uydusunun yörüngede olduğu hesaba katıldığında şimdi tehlikenin daha da büyüdüğünü söylemek mümkün.
Uzmanlar, Starlink uydularının alçak Dünya yörüngesindeki çarpışma riski yaratan tek ana kaynak olduğuna dikkat çekiyor.
Onlara göre o dönemde uzayda her hafta bir kilometreden daha yakın iki uzay aracı arasında yaklaşık bin 600 karşılaşma yaşanıyordu.
İngiltere'deki Southampton Üniversitesi Astronotik Araştırma Grubu Başkanı ve Avrupa'nın önde gelen uzay çöpü uzmanı Hugh Lewis'e göre, bu sayının her bir yeni uyduyla arttığı dikkate alınırsa, ilk nesil takımyıldızındaki 12 bin uydunun tamamını konuşlandırdığında karşılaşma ihtimali yüzde 90'a ulaşabilecek.
3. "Dünyanın iklim dengesi değişebilir"
SpaceX, Starlink projesinde her beş yılda bir eskiyen uyduları yeni teknolojilerle yenilemeyi planlıyor. Hizmet sürelerinin sonunda eski uydular Dünya atmosferine yönlendirilecek ve burada yanarak yok olacak.
Uzay çöpünün önlenmesi söz konusu olduğunda bu plan kesinlikle övgüye değer olsa da, uzmanlar bunun yeni bir soruna yol açabileceği konusunda uyarıyor.
Atmosferin normalde el değmemiş üst katmanlarında yanacak olan çok sayıda uydu, atmosferik kimyayı değiştirebilir ve gezegendeki yaşam için öngörülemeyen sonuçlar doğurabilir.
Mayıs 2021'de Scientific Reports dergisinde yayınlanan bir makalede Kanadalı araştırmacı Aaron Boley, uyduların yapıldığı alüminyumun yanma sırasında alümina olarak da bilinen alüminyum oksit üreteceğini belirtti. Boley, alüminanın ozon tabakasının incelmesine neden olduğu ve atmosferin ısıyı yansıtma yeteneğini değiştirebileceği konusunda uyarıda bulundu.
Alüminyum birikimi
Bilim insanlarına göre sorun, yanma sonrasında oluşan partiküllerin sonsuza kadar atmosferde kalmasında yatıyor. Her ne kadar atmosferde yanan uydular, göktaşlarına göre oldukça küçük olsa da, yapay cisimlerin kimyasal kompozisyonları farklı.
Göktaşları çoğunlukla oksijen, magnezyum ve silikondan oluşan kayalarda ibaret. En önemli yapı malzemesi alüminyum olan uydulara kıyasla göktaşlarındaki alüminyum miktarı yalnızca yüzde 1.
Bu parçacıkların birikimi zaman içinde artacağından, etkilerin yoğunluğu da artacağına işaret eden uzmanlar Starlink uydularından kaynaklanan kirliliğin on yıllar boyunca, şu anda fosil yakıt kaynaklı iklim değişikliğinde yaşadığımıza benzer ölçekte değişikliklere yol açabileceği göz ardı edilemez olduğunu vurguluyor.
Dünya'nın iklim dengesinde bir değişikliğe yol açabilecek bu tür değişimlerin etkileri henüz bilinmiyor ve acilen daha fazla araştırmaya ihtiyaç olduğunun altı çiziliyor.