İnsanın dünyadaki varoluşunun unsurlarından birisi de kimliğidir. Bireyin yaşam içerisinde elde ettiği tecrübeler, yaşadığı acılar, travmalar ve nedensellik kişiliğinin de değişim göstermesine zemin hazırlamaktadır. Buna bağlı olarak kişinin kimliği sürekli bir değişim ve dönüşüm içerisine girmektedir.
Bireyin bu gelişim ve dönüşümü psikolojide Gelişim Psikolojisi başlığı altında incelenmektedir. Gelişim kuramlarının en önemlilerinden birisi ise Sigmund Freud’un Psiko-analitik Gelişim Kuramı’dır. Bu kuramın, bireyin gelişimini gösterebileceği gibi şairin de şiirsel gelişimine yönelik önem taşıdığını düşünüyorum.
Psiko-analitik Kuram’da kişiliğin bölümleri
Sigmund Freud, Psiko-analitik Gelişim Kuramı’nda insan kişiliğinin gelişimini betimleyen bir tavır sergiler.
Ona göre insan kişiliği 3 unsurdan oluşur: id, ego ve süper- ego. İd, insanın doğar doğmaz kazandığı özellikleri barındırır. İd, kişinin ilkel, hayvani isteklerinden oluşur ve id düzeyindeki kişi bu isteklerini bir an önce elde etmek ve hazza ulaşmak ister.
Kişiliğin ilk adımı olan idi anlayabilmek için şu örnekler verilebilir: İd düzeyindeki birey, açsa bir an önce yemek yemek, cinsel ihtiyaçları varsa bu ihtiyaçları bir an önce gidermek, birisine sinirlendiyse o kişiye bir an önce tepki göstermek ister. Dünyada yaşanan (ihtiyaç dışındaki) hırsızlıkların, tecavüzlerin, şiddetin ve bunun gibi birçok ilkel sorunun idin haz tutkusu nedeniyle meydana geldiğini söyleyebiliriz.
Gelişim Kuramı’nın diğer aşaması ise egodur. Ego, bireyin isteklerinin kontrol altına alınarak doğru
zamanda, doğru yerde ve doğru şekilde gerçekleştirilmesini sağlar. Acıkan birey, idin ilkel iradesi altında kalmadan ego sayesinde hırsızlık yaparsa başının belaya girebileceğini, bunun için çalışması veya beklemesi gerektiğini düşünür. İd düzeyindeki birey birisine sinirlendiğinde şiddet uygulamak, cinsel açlık çektiğinde tecavüz etmek isterken, ego bu istekleri gerçekçilik zeminine indirir ve bunları bu şekilde yapmasının yine başına bela açacağını düşünür.
Kişiliğin üçüncü basamağı ise süper- egodur. Süper – ego id düzeyindeki bireyin isteklerinin, haz ihtiyacını ahlaki kurallar tarafından baskılanmasını sağlar. Bu nedenle süper-ego vicdan olarak da adlandırılmaktadır. Sinirlendiği kişiye şiddet uygulamak, cinsel açlık çektiği durumda tecavüz etmek, acıktığında hırsızlık yapmak isteyen kişi, süper-ego tarafından vicdanıyla baş başa kalır.
Yani, süper- ego bireyin vicdanını temsil eder. Herhangi bir eylemde bulunacak olan birey bu davranışın doğru, ahlaki veya güzel olup olmadığını düşünür. Örneğin sırada birisinin önüne geçmek id tarafından normal, süper-ego tarafından yanlış, ego tarafından ise gereksizdir. Ego, idin istekleriyle süper egonun baskısını bir düzende tutan mekanizmadır.
Freud’un bu kuramına göre bireyin hayatta kalabilmesi için ego, idin istekleriyle süper egonun baskılarını dengede tutar, bunun için de bilinçaltından gelen savunma mekanizmalarını kullanır.
Şiirde kişilik
Kişiliğin şiirde/şairde yeri düşünüldüğünde birçok şair, teorisyen ve eleştirmenin de şiirin belli bir kişilik kazanması üzerinde durduğu görülür. Bu kişilerin “kişilik” kelimesiyle kastettikleri şiirin belli bir üsluba sahip olması olsa da ben şiirin kişiliğinin Freud’un Gelişim Kuramı çerçevesinde incelenebileceği düşüncesindeyim.
Kişilik Kuramı’nı şiir ile birlikte düşündüğümde Behçet Necatigil’in Bile/ Yazdı eserinde yer alan Şiir Burçları yazısının etkisi altında kaldığımı da ifade etmeliyim. Nitekim o da şairin geçtiği dönemleri “Gurbet Burcu”, “Hasret Burcu” ve “Hikmet Burcu” olmak üzere üç evrede incelemektedir. Buradan yola çıkarsak, kanımca şairin ve şiirinin kişiliğinin de id, ego ve süper ego kapsamında incelenmesi mümkündür.
Şiirin id basamağı
Şiir yolculuğuna yeni adım atan şair adayının şiirlerinin id düzeyinde olduğunu söylenebilir. Öyle ki bu dönemdeki şair (adayı), duygularının, yalınlığın, her iç dökümünün şiir olabileceği yanılgısının iradesi altındadır.
Bu dönemdeki şair (adayı), şiir üzerine derin düşünmekten çok, şiirdeki söz dizimi, imgesel anlatım, derinlik,
özgün bakış açısı yerine derdini anlatıp bir hazza ulaşma ihtiyacı hisseder. Bu tavır en çok şiiri derinleştirememenin açığını kafiye ve ölçüyle kapatanlarda görülmektedir. Çünkü şiirin belli bir derinliği ve yeniliği olmasa da kafiyeli olması kimileri tarafından etkileyici bulunmaktadır.
Görüldüğü gibi şiir kişiliğinin id basamağında olan birey haz almanın, ilkel dürtülerinin iradesi altında eylemlerde bulunmaktadır.
Şiirin süper-ego basamağı
İnsan kişiliğinin gelişiminde olduğu gibi şiirin gelişiminde de süper- ego’nun büyük bir önemi vardır. Bu dönemdeki şair (adayı), tıpkı bu dönemdeki insan gibi ahlaki kurallarla hareket eder.
Bu dönemdeki şair (adayı), şiirin belli estettik kurallara göre yazılacağı düşüncesindedir. İd dönemindeki şiirin kolaycılığı, süper- ego döneminde şiirin belli kurallara göre yazılması, güzel ve doğru şiirsel davranışın bu olacağı düşüncesine evrilir.
İd döneminde duygular, düşünceler, komik oyunlar süper ego döneminde şiir teknikleriyle ve dönemin hakim estetik normlarıyla yazılır. Artık şair, duygularını şiirsel bir forma dönüştürürken içindeki estetik vicdanın sesine kulak verir.
Şiirin ego basamağı
Şairin, daha doğrusu şiirin kişiliğinin bir diğer basamağı ise egodur. Şiirin kişiliğindeki ego, gerçek şiirin ne sadece duyguların hakimiyetiyle ne de belli kurallara göre yazılmasını savunur.
Ego dönemindeki şair, şiirinin kişiliğini geliştirmiş ve şiirin idin yani akla ilk gelenin olduğu gibi duyguların gelişi güzel yazılmasına karşı çıkar. Aynı şair, aynı zamanda şiirin belli kurallarla yazılacağını ancak bu kuralların gerçekçi olması gerektiğini savunur.
Yani, Dadaizm veya Garip akımının estetik kurallarıyla günümüzdeki şiirin estetik normları arasındaki farkı karşılaştıracaktır. Bu durumu şu şekilde de dile getirebiliriz: Şiir yolculuğunun başında olan şair duygularını olduğu gibi anlatması nedeniyle şiirini ilkel bir düzeyde tutar. Çünkü bu şiirdeki tüm unsurlar şairin bir anlık haz ihtiyacının sonucu varoluşunu sağlamıştır.
Bu şiirin kişiliğinin id düzeyidir. Şiirin sadece duygularını anlatma, gelişi güzel yazma işi olmadığını fark eden şair, idin yani ilkel duygu ve düşüncelerin belli estetik kurallarla yazılması gerektiğini düşünür. - tıpkı insanın hayvani isteklerinin ahlaki kurallarla dizginlenmesi gibi- Bu şiirin kişiliğinin süper ego düzeyidir.
Ego döneminde olan şair ise şiirin idsel duyguların tamamen süper- ego’nun kurallarına uyarak yazılmasından şüphe duyar. Çünkü kişiliğini oluşturmuş şiir; kurallara ve tanımlara uymaktan çok anarşist duruşuyla yeni kurallar ve şiir tanımları oluşturur. Yani insan kişiliğindeki ego nasıl id ile süper- egoyu dengede tutuyorsa, şiirdeki ego da iddeki sıradan söyleyişle, süper- ego’daki koşullu söyleyişi dengede tutarak yeni bir şiir ortaya çıkarır.
Tüm bu unsurları düşündüğümüzde “şiirde kişilik” tamlamasının şiirin sadece üslup kazanmasından çok daha fazla bir şey olduğunu söyleyebileceğimizi sanıyorum. Freud, Psiko-analitik Gelişim Kuramı’nda insan kişiliğini her nasıl id- ego ve süper- ego olarak kategorize ettiyse ben de şiirin kişiliğinin bu süreçlerden geçtiğini düşünüyorum.
Şiirin insanla ve hayatla organik bir bağ içerisinde olduğundan yola çıkarsak bir şiirin kişiliğini oluşturması için id ve süper – ego sürecinden geçerek egoya, kendi benliğine ulaşması gerektiği kanısındayım.