Bazı televizyon programlarını dinliyorum, bazı köşe yazılarını okuyorum, sosyal medyada bazı paylaşımlar görüyorum ve hayret ediyorum.
Ne diyorlar biliyor musunuz?
Hayvancıların eyleminde polis daha sert olmalıymış.
Polis eylemcilere sert tarafını göstermeliymiş.
Fırsat vermemeliymiş, Başbakanlık veya Ulaştırma Bakanlığı önünde yapılanlara…
Bence polis, bu eylemde çok güzel bir sınav verdi.
Son zamanların en olgun tavrını ortaya koydu polis teşkilatı ve eylemde yer alan polisler.
Tansiyonun en yükseldiği anlarda bile soğukkanlılıklarını korudular.
Karşılarında hak arayışında olan bir kitle bulunduğunu ve onların da bizim insanımız olduğunu hiç akıllarından çıkarmadılar.
Polisin sertliğe başvurması demek, kardeşin kardeşi, arkadaşın arkadaşı, akrabasını, taraflısını darp etmesi demektir.
Bir taraf hak arıyor, diğer taraf işini yapmaya çalışıyor.
Düşman değil ki onlar, aynı ülkenin, aynı toprağın insanları…
Neden birbirlerini düşman olarak görüp, birbirlerine zarar versinler?
Tabii hem polis sağduyulu davrandı hem de zaman zaman hayvancılar uyarılara riayet etti.
Karşısındakini ezen, eleyen, gözü hiçbir şeyi görmeyen polis istemiyoruz biz.
İyi ki de öyle görüntüler ortaya çıkmadı, iyi ki de polis aklıselim davrandı.
Umarım nazar değmez ve bundan sonra da eylemde polislerle eylemciler arasında kötü şeyler yaşanmaz.
Neymiş efendim, Başbakanlık duvarları, demir korkulukları, dış kapısı falan, devlet malıymış da devlet malına zarar veriliyormuş…
Bazı simgeler yaratıp, onun üzerinden edebiyat yapmaya bayılıyor bazıları.
Evet devlet malıdır o duvarlar, o demir korkuluklar, demir kapılar, doğrudur…
Belki hayvancılar onları devirmese, kırmasa da olurdu, ancak o duvarı, o kapıyı kırıp içeri girmek sembolik bir tepkidir. Kararlılığın göstergesidir.
Girip de Başbakanı rehin alacak halleri yoktur ki.
Zaten eylem anında içeride yetkili birisinin bulunmadığını da biliyorlar.
Devirdikleri duvarı, kırdıkları demir korkulukları ödeyeceklerini de önceden söylediler.
Devlet malı demiştik değil mi?
Hayvancıların devirdiği duvar, demir korkuluklar devlet malıdır ha?
Diyorlar ki devlet malına zarar verilmiş…
Ah aahhh, keşke devlet malına verilen tüm zarar bu kadar olsa.
Nedir ki bir duvarın yıkılması, birkaç demir korkuluğun, bir demir kapının aşağıya inmesi.
Bu ülkeyi yönettiğini iddia edenlerin devlete ve devlet malında verdiği zarar yanında eylemcilerin verdiği zarar hiç kalır, esamesi bile okunmaz.
Yönetenlerin yaptığı yanlış işler, yanlış icraatlar, ihmaller, istismarların haddi hesabı yok.
O duvarı yıkılan, demirleri aşağıya düşürülen iki bina var ya; oraya alınan gereksiz “partizanca istihdamların” parasını bir hesaplayın bakalım kaç kapı, kaç duvar yapar?
Yalnızca bu iki bina için dedim ki diğer bakanlıkları, daireleri, kurumları da katarsak ortaya beter bir durum çıkar. Anlarsınız durumun vahametini.
Peki ya KIB-TEK’e alınan yakıt için ihale sistemini kaldırıp, doğrudan alım yapmakla kaç milyon dolar, kaç milyon Euro zarar edildi? Halen de zarar ediliyor.
Kaç kapıya, kaç duvara denk gelir acaba bu zarar?
Bin bir Alicengiz oyunu ile zamanında bitirilemeyen Girne Hastanesi için kur farkından dolayı devletin kaybettiği paranın haddi hesabı yok…
“Ada 74” isimli RoRo gemisi var biliyorsunuz; büyük bir törenle, şaşaayla hizmete girdi, bir ton övgülü laf ettiler onun için.
Peki ne oldu? Liman ve yakıt borçları varmış ve yaklaşık 3 aydır limanda atıl durumdaymış. Bu nedenle bu gemi açık arttırmayla çıkarıldı. Ne güzel değil mi? Nasıl da uçup gidiyor paralar?
Güngör Düzenli Katı Atık Depolama Tesisimiz vardı değil mi? Avrupa Birliği finansmanı ile tamamlanmış ama kötü kullanımla vahşi depolama alanına çevrilmiş, ihalelere çıkılmış, olmamış, sözleşmeler iptal edilmiş, yeniden çıkılmış. Mesela buraya verilen zarar daha az mı?
Üniversiteden sahte diploma alıp, maaşını yükselten kamu görevlilerinin, üst düzey yöneticilerin elde ettiği haksız kazancın devlete verdiği zarar bu kapıların devrilmesinden daha az mıdır?
Devlet olanaklarının peşkeş çekilmesi, işe gitmeden maaş çeken devlet çalışanları, işyerine gidip de beş paralık iş yapmayanlar, hiçbir işe yaramayıp danışman adı altında görev yapanlar, siyasi yöneticiler ve bazı bürokratların gereksiz kalabalık yurt dışı ziyaretleri, gereksiz misafir konuk etmeler, izaz ikramlara milyonlar harcamalar, şatafatı için devlet bütçesinden acımasızca masraf yapanlar daha az mı zarar veriyor bu devlete? Gerçekten o devrilen duvar ve kapıdan daha az mı?
Örnekleri artırabilirim ama gerek yok, anladınız ne demek istediğimi?
Ben bunları “hayvancılar haklıdır veya haksızdır” meselelerinden bağımsız söylüyorum.
Diyeceğim o ki; polis sağduyulu davranıp eylemcileri tartaklamamakla, arbede yaşanmaması için dikkatli davranmakla en doğrusunu yaptı. İyi ki de o duvar, o demir korkuluklar devrilirken eylemcilere güç kullanmadı.
Polisten azılı suçlular korksun, hak arayan eylemcilerin korkmasına gerek yoktur.