Toplumcu Demokrasi Partisi (TDP) Genel Başkan Yardımcısı Nevzat Özkunt, ara seçimlere katılımın düşük olmasının bir nedeninin de TDP adayı Tacan Reynar’ın adaylığının düşürülmesi olduğunu söyleyerek, Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin (CTP), yüzde 29 katılımlı bir seçimi kazanmasına “Erken seçim gelecek” gibi anlamlar yüklenmesinin gerçekçi olmadığını, slogan üreterek siyaset yapmanın halkı kandırmak olduğunu vurguladı.

Bağımsız Web TV’de Ali Baturay’ın konuğu olan Özkunt, 25 Haziran Milletvekilliği Ara Seçimleri sonuçlarına dair yaptığı değerlendirmede, seçime katılımın düşük olmasını beklediğini, bu beklentisinin de 35-40 arasında olduğunu, ancak katılımın yüzde 29 gibi çok düşük bir oranda kalmasının kendilerini de şaşırttığını kaydetti.

Özkunt, “Çünkü biz TDP olarak sandığa gittik ve insanlarımıza da sandığa gitme çağrısı yaptık. Bizim adayımızın son anda seçilme yeterliliğinin elinden alınması ve yarışta devre dışı kalmamız hiç adil olmadı, biz bu kararı eleştirdik. Her zaman yargı bağımsızlığını, hukukun üstünlüğünü savunan bizler, yargının adil olmayan kararını eleştirmek durumunda kaldık” dedi.

“Reynar’ın yarış dışı kalması; seçime

katılımın düşmesinin etkenlerindendir”

Buna rağmen seçimi yargıyla hesaplaşma sürecine dönüştürmek istemediklerini ve bunu yapmadıklarını kaydeden Özkunt, seçim sonuçları hakkında TDP hesaba katılmadan yapılacak tüm değerlendirmelerin eksik olacağına çünkü TDP’nin yarışta olduğu bir seçimde kazananın farklı olabileceği gibi, katılımın daha yüksek olacağına dikkat çekti.

Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından adaylığı düşürülen Tacan Reynar’a yoğun bir ilgi ve destek olduğunu kaydeden Özkunt, Reynar’ın yarış dışı kalmasının katılımın düşmesinin belli başlı etkenlerinden biri olduğunu vurguladı ve “Bir diğer neden de siyasete ve Meclis’e olan güvensizlik, inanç eksikliğidir. Toplumda, Meclis’te kendi yararına bir icraat yapılacağına dair bir güven yok” dedi.

Halkta, Meclis’teki tek milletvekilliğini UBP ya da CTP’nin kazanmasının ülkedeki gidişat ile ilgili bir değişiklik yaratmayacağı düşüncesinin hâkim olduğuna vurgu yapan Özkunt, insanların bu seçimi gereksiz ve fonksiyonu olmayan bir seçim olarak gördüklerini kaydetti.

Özkunt, “UBP oylarının yarı yarıya düşmesi hususunda bizler ne kadar ilkesel bakarak UBP tabanının atanmış hükümete ve Türkiye'den gelen baskılara karşı bir reaksiyon olarak sandığa gitmediğini görmek istesek de aslında biliyoruz ki, özellikle sağ cenahtaki çıkar beklentileri ve kişisel kaygıların sebep olduğu kişisel çatışmalar etken oldu, parti içi bakanlık ve liderlik yarışları etken oldu” dedi.

CTP adayı Sami Özuslu’nun milletvekili seçilmesini ve seçim galibiyetini gölgede bırakmak istemediklerini ve tebrik ettiklerini ancak buradan "Yeni bir dönem başlıyor, erken seçim kapıda” gibi büyük anlamlar çıkarmanın da doğru olmadığını söyledi.

UBP-DP-YDP hükümetinin atanmış bir hükümet olduğunu ve dolayısıyla halka dayalı bir hükümet olmadığını hatırlatan Özkunt, Türkiye'deki geçtiğimiz aylarda yapılan Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği seçimlerinin bugünkünden daha farklı sonuçlanmış olması durumunda, Kıbrıs’ın kuzeyinde de bir erken seçimin ancak o zaman konuşabileceğini çünkü böyle bir sonuçta buradaki hükümeti de atayan “tek adam” rejiminin olmayacağını ancak bu şansın da kaybedildiğini kaydetti.

Özkunt, “Türkiye'deki tek adam yönetimi yerinde durdukça bu hükümeti erken seçime nasıl zorlayacaksınız?” diye sorarak, “Ülke içi dinamikler mevcut değil” dedi.

CTP’nin, "Biz kazandık, erken seçim gelmesi lazım" diyerek, sanki bir Norveç demokrasisinde yaşıyormuşuz algısı yarattığını söyleyen Özkunt, bunu bu şekilde yansıtmanın inandırıcı olmadığını, bu seçim sonucunu da erken seçimin kapısının açılması olarak görmenin mümkün olmadığını belirtti.

Özkunt, “Bunlar, dış atamayla gelen hükümetlerdir ve onlar istediği sürece de görevde kalacaklardır. Ana muhalefetin 18 değerli vekilinin Meclis’te olmasına ve muhalefetlerine ve topluma rağmen birçok yasa geçmeye, toplumun yararına olmayan uygulamalar yapılmaya, pahalılığa ve fakirleşmeye devam edilecek ve bu ülkede hiçbir şey değişmeyecek” ifade etti.

TDP’nin muhalefet tavrının, halkın sorunlarını doğru bir şekilde tanımlamak ve günü geldiğinde de güçlü bir kadroyla, güçlü ve inandırıcı bir programla halkın karşısına çıkmak olduğunu anlatan Özkunt, slogan üreterek ve algı yaratarak siyaset yapmanın halkı kandırmak olduğunu belirtti ve “Diğer muhalefetle aramızdaki fark da burada ortaya çıkıyor” dedi.

Adayları Tacan Reynar’ın da Afrika gazetesi davasında Yargıç iken istifa eden ve gazetenin avukatlığını üstlenen biri olduğunu yani kendi konfor alanından çıkıp cesur bir adım attığını hatırlatan Özkunt, bunun da yurttaşın çok sık gördüğü bir durum olmadığını vurguladı.

Özkunt, “Afrika gazetesi olayları olduğu gün, bir taraftan dönemin Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı olay yerine yürürken diğer taraftan Meclis penceresinden bunu seyreden siyasetçiler olduğunu gördük” hatırlatmasını da yaparak, “İşte TDP böyle bir gelenekten gelmektedir. Yapısında; cesaretle kendi toplumunu korumak ve her koşulda toplumunun yanında olmak vardır. TDP'de -mış gibi yapmak yoktur” dedi.

“Biz TDP olarak özelde

sendikalaşmayı çok önemsiyoruz”

Ülkedeki ekonomik gidişat hakkında da değerlendirmelerde bulunan Özkunt, ülkede döviz kazanan ve kara para aklayan belli bir azınlığın rahat bir şekilde yaşadığını, bunun karşılığında ise kamu görevlilerinin, özel sektör çalışanlarının ve başka ülkelerden gelip çalışma izniyle çalışanların büyük sıkıntılar içinde yaşadıklarını kaydetti.

Özkunt, “Kamu çalışanları ile özel sektör çalışanları arasında zaten bir uçurum vardı. Şimdi bu uçurum daha da büyüdü. Biz TDP olarak özelde sendikalaşmayı çok önemsiyoruz. Kıbrıs Türk Ticaret Odası'na gerçekleştirdiğimiz ziyaret sırasında da dile getirdim. Özelde sendikalaşmanın, 10-15 ya da 20 çalışan üzerinde olan şirketlerde sendikalaşmanın ne sakıncası var? Güney Kıbrıs'ı örnek verdim ve orada özel sektörde yüzde 70-75'lik bir sendikalaşma olduğunu söyledim. Çalışma barışını, şirketin verimli bir şekilde çalışmasını temin ederek; ama özel sektördeki çalışanların haklarını, insanca, kaliteli yaşamını da güvence altına alan sendikalaşmayı niye gerçekleştirmeyelim dediğimde kimse buna itiraz etmedi” dedi.

“CTP ekonomi konusunda da

seçimlik siyasi sloganlar kullanıyor”

CTP’nin ekonomi konusunda da seçimlik siyasi sloganlar kullandığını, bunlardan birinin de "Euro'ya geçeceğiz, kurtulacağız" gibi altı boş söylemler olduğunu belirten Özkunt, buna karşın TL kullanımı devam ederken, maaş ve asgari ücret periyodlarının 3 aya indirilerek halkın alım gücünü koruyacak, fakirleşmenin önüne geçecek pratik çözümler üretilebileceğini kaydetti.

Özkunt, “Siyasi sloganlardan uzak durulması gerekir çünkü şu anda herhangi bir çalışma olmadan ve hele hele kendi kaynaklarımızı yaratmadan Euro’ya geçmek imkansızdır. Kaldı ki bu ülkede vergi toplanmıyor, ciddi bir kayıt dışılık var, lardan, sanal bahislerden ve üniversitelerden vergi alınmıyor. Servetlerine servet katan azınlık bir kesim var. Onlar gözümüzün önünde paralarını yurt dışına kaçırıyorlar. Hiçbir denetim yok, kontrol yok, adaletli bir vergi düzeni yok ülkemizde. Dolayısıyla bunu sağlamadan, kendi kaynaklarımızı yaratmadan, stabil bir para birimine geçmek bu aşamada mümkün değildir. Bunun bir maliyeti vardır” açıklamasını yaptı.

Dolayısıyla CTP’nin “iktidara gelecek de bir anda Euro’ya geçilip refah sağlanacak, erken seçim gelecek, yeni dönem başlayacak" sloganlarıyla yaratmaya çalıştığı algının sadece hayal kırıklığı yaratacağını vurgulayan Özkunt, kendilerinin toplumun karşısına gerçekleri ifade edip, gerçekçi bir programla çıkarak, bunların ancak istikrarlı bir stratejiyle ve planlama ile mümkün kılınabileceğini anlatmalarını gerektiğini söyledi.

Özkunt, “Siyaset boş vaadlerle halkı kandırma sanatı değildir, topluma hizmet sanatıdır. TDP'nin siyaset anlayışının farkı ve önemi burada ortaya çıkıyor. Biz oy almak için parlak slogan sözlerden ziyade, gerçekleri ortaya koyup, o gerçekler ışığında neler yapılabileceğini yine toplumumuzla ve uzman kişilerle birlikte çözmeyi ve ilerlemeyi benimsiyoruz. Siz çıkıp da ‘Merkez Bankası başkanını ben atayacağım, polisi sivile bağlayacağım, Kalkınma Bankası’nı ben yöneteceğim, Kooperatif Merkez Bankası'nı ben yöneteceğim, müftüyü ben atayacağım’ diyemedikçe, külliye inşaatını durdurmadıkça, kimse inanmaz. Önce iradenizi toplumun bütün kesimleri ve dinamikleriyle birlikte mücadele ederek göstermelisiniz” dedi.